Bir Nisan öğleden sonrası İstanbul’da; hafif bir yağmur var. Toprağın suya kavuşması yavaş yavaş gerçekleşiyor ve hasret sindire sindire bitiriliyor adeta.
Dün bir komşusu tarafından evden atıldığı ve köhne bir kulübeye sığındığı bildirilen Kevser Hanım ve iki kızı için bu gecekondu mahallesindeyiz. Komşu ailenin gıda sorunundan da bahsetmiş ve karınlarını aşağı mahallede kurulan pazarın artıklarını toplayarak doyurduklarını iletmiş arkadaşlarımıza.
Adresi bulduk bulmasına ama ailenin sığındığı denilen yer yok ortalıkta. Az ileride iki çocuk oynuyor; yarı çamur toprağın içinde adeta civcivler gibi ayaklarıyla eşiyorlar etraflarını. İki küçük sarı civciv, bizi fark ettiklerinde duruyorlar. Ve çok geçmeden kızlarımızın Kevser Hanımın çocukları olduğunu anlıyoruz. Daha sürerken konuşmamız, büyük olan az ilerideki ağaçların arasına dalıyor ve:
-Anne! Anne! Sesleri annesinin –Efendim yanıtıyla son buluyor. Aynı yolu takip ettiğimizde yarı yıkık, köhne bir kulübe ve önünde ana-kız karşılıyorlar bizi.
Kevser Hanım anlatıyor, biz de dinliyor ve notlarımızı alıyoruz. İki ay önce eşini kaybedene kadar kıt kanat da olsa geçiniyorlarmış. İnşaatlarda keser sallayarak nafakasını temin eden Emin Usta bu dünyadan göçerken iki kızını miras bırakmış ve sonrasında zor günler başlamış Kevser Hanım için. Kirayı ödeyemeyip bu ikinci ay da tekrar edince zaten olmayan eşyalarıyla (iki yatak, bir ocak, soba, halı birkaç parça mutfak eşyası hepsi) konmuş kapının önüne ve sonrası malum. Sosyal inceleme formuna düştüğüm son not:
“Yapılması gereken çok şeyler var bu ailemiz için…” oluyor.
Aileyi Deniz Fenerine bildiren komşularının gıda ve beslenme sorunu üzerinde ısrarla durması gelirken elimizin boş olmamasına da vesile oldu. Bağışçılarımızın ihtiyaç sahiplerinin sofralarını kursun diye bize emanet ettiği gıda kolilerinden ve Deniz Feneri Adak- Kurban Kesim Merkezi’nde kesilen adak etlerinden almıştık Kevser Hanım ve kızları için yanımıza.
Arkadaşım, araçtan elinde gıda kolisiyle geri geldiğinde o iki minik civcivin gözlerindeki heyecanı görmeliydiniz. Onların bu halleri ceviz ağaçlarının sevimli ev sahipleri sincapları hatırlattı bana, ürkek ama bir o kadar da meraklı... Önce annelerine sonra bana baktılar ve bakışları elinde gıda kolisi olduğu halde duran arkadaşıma kilitlendi.
Arkadaşım:
-“Buradaki gıdalar en az bir hafta yeter sizlere bu sürede de nihai çözümler üretmeye çalışalım inşallah bizde. “ diyerek gıda ve et kolilerini kapının girişine bıraktı.
Küçük sarı civciv bozdu kısa süreli de olsa oluşan sessizliği.
-Amca makarna var mı kutuda?
-Var güzelim.
-Peynir peki?
-Evet.
-Ama süt yoktur değil mi? Olsa ne güzel olurdu. “Abla sütün tadı nasıldı, ben unuttum, sen hatırlıyor musun?”
-Süt de var hatta bak bu kutuda da et. Ve bundan sonra her ay böyle kutular gönderecekler Deniz Feneri bağışçıları amca ve teyzelerin sen hiç merak etme.
-Desene Amca; birazdan “Bayram Yapacağız Ablamla”
Bu küçücük yavrunun ettiği kocaman kelam düğümledi boğazlarımızı… Saçlarını okşayarak ayrıldık, en kısa zamanda görüşmek sözüyle.
Allahım! Kimseyi açlıkla terbiye etme. Makarna yemek isteyen, peyniri özleyen, etin sütün tadını unutmuş yavrulardan bihaber olmaktan, daha kötüsü haberdar olup duyarsız kalmaktan koru bizleri.
Zira; “Komşusu açken tok yatmış” olmanın gazabından sana sığınırız.”
Alıntı:
Yardım Kuruluşları
Deniz Feneri Derneği
Kimse Yok Mu Derneği
IHH Insani Yardim Vakfi
Türk Kızılayı
BRONŞİT
-
BRONŞİT 1- Şalgam suyunu balla için.2- Meyan kökü. papatya kaynatılıp
içilir.3- Hardal tozu balla karıştırılıp macun yapılır. Yemek sonraları
1'er kaşık yu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder