Necmettin Erbakan, anlaşılan İran’a bir an önce gidebilmek için, Cumhurbaşkanı Gül tarafından ev hapsinin sona erdirilmesini beklemekteymiş.
Dün Radikal’in 1. ve 9. sayfalarında hazretin seyahat fotoğrafları yayımlandı. Yıllar önce, başbakan sıfatıyla Kaddafi’yi ziyarete gittiği çadırda çekilmiş fotoğraflarını hatırladım. Gurur duyduğumuz görüntüler değildi. Ziyaret heyetinde yer alan Abdullah Gül’ün o gün o çadırda bulunmaktan mutluluk duymadığı da pek belliydi. Manzarayı birlikte seyrettiklerimize, parmağımı ekrana uzatarak:
– Bakın şu genç adam da bizim gibi, bu gereksiz ve yakışıksız ziyaretten pek rahatsız, dediğimi hatırlıyorum.
Ne ifade etmektedir bu zat Türk siyasetinde, bunu ben yıllardır anlayabilmiş değilim. Bu defa nereye ve niye gittiğini soranlara verdiği cevap hatırımda:
– Cumhurbaşkanlarından Hamaney’den gayri «Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı ve Tahran Cuma Namazı İmamı» (Bunlar ne demekse ve ne tür görevlerin adıysa artık) Rafsancani, bugünkü Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, İktidar Partisi Başkanı Ayetullah Kharazi’nin davetleri üzerine, gittiğini söylemişti.
Dünkü haberden öğrendik ki, İranlı yetkililer resmî bir davetin söz konusu olmadığını, gerçekleşenin özel bir ziyaret olduğunu belirtmişler. Haberde açıklandığına göre «devlet başkanı gibi ağırlanmakta olan Erbakan...» (Burası, haberi yazanın fikri zahir; şurası da ilave edilmiş:) «... evet, Erbakan’ın üst düzey kabul görmesi, İran’da çok sevilen bir dinî lider olarak bilinmesinden kaynaklanmaktaymış.
Bakındı hele!
*
Bu ziyaretin sebebi ve anlamı nedir, diye bir soran olsa, ne cevap verirdiniz kuzum? Sahiden davet eden olduysa, Tahran’ın ne gibi bir art niyeti olduğu suali gelmez miydi aklınıza? Yok Erbakan daveti kendisi icat ettiyse, bu durumda da onun niyeti üzerinde durmak gerekmez mi?
Le Monde Diplomatique’te yayımlanan bir makalenin ana hatlarını okumuştum üç gün önce (Yeni Şafak, 17 nisan ve İbrahim Karagül’ün «Türkiye’de bu sözleri algılayacak kimse var mı?» başlıklı yazısı. Le Monde’dan iki cümleyi aktarayım size:
* «Vaşington, Moskova ve hatta Tahran, Ankara’nın gönlünü kazanmaya çalışırken, Brüksel Türkiye’yi, onu adeta zavallı âşığı yerine koyarak küçümsüyor. AB şunu unutmamalıdır: evlilik için iki kişi gerekir, ama boşanmayı tek kişinin istemesi yeterlidir.»
* «Türkiye’nin siyasetçileri AB’ye katılma tutkusundan vazgeçerlerse bir jeopolitik deprem olur, bunun şok dalgaları Avrupa’da ve Batı’nın her yerinde hissedilir.»
İran-Türkiye ilişkileri kritik bir noktada. Necmettin Bey’in, kaynağı da kendisi olan bir davet rivayetiyle gittiği İran’da çekilmiş fotoğraflarını gurur duyarak seyretmiyoruz herhalde.
İyi ki çocuklarımız var!
Hüner ve maharet sahipleriyle ilgilenir, marifetlerini seyretmeyi de severiz. Gazeteler bu ihtiyaca çapraz bilmeceleriyle cevap vermeye çalışırdı. Sual-cevap oyunlarıyla bizi radyolar tanıştırdı. İşin tadını asıl şimdi, televizyonlar sayesinde çıkarıyoruz. Hesap oyunlarından tutun da, eşler arasında ilgi benzerliklerine, 500 milyon ödül verenlerine, altın dağıtanlara, kutu açtıranlarına kadar nelerle eğlendik ve geldik yarışmalara dayandık: becerikli eller, akrobatik yetenekler, şarkı söyleyenler, dans edenler, buzda kayanlar... Benim aklıma gelmeyenleri de siz hatırlarsınız.
Geçen cumartesi akşamı atv’de, Erol Evgin ile Pınar Altuğ’un sundukları, (adı da güzel) Bir Şarkısın Sen yarışma programını seyrettim. Türk sanat müziği olsun, halk müziği olsun... minikler, büyüklerden işittikleri şarkıları önce ayrı ayrı, gerekince bir arada söylüyorlardı. Aman ya Rabbi! Çok güzel sesler var aralarında. Sınır boylarından bir çoban kızı sahnedeyken, gözyaşlarını tutamayan babasını gördüm salonda; eşlik ettim ona.
Pınar’ın boyu bosu, Erol’un sahne zarafeti, fıkraları, hikâyeleri de programın cabası. Ama ille de o güzel sesli, sevimli yumurcaklar.
* Ertesi akşam Acun Ilıcalı’nın Var Mısın Yok Musun? talih oyununda, sırası gelen Tuba’yı seyrettik. Bence Acun’un gösterişsiz mucizeler yarattığı programda o akşam ben de heyecanlandım.
Güzel kızım! Marmara depreminde enkaz altında kalmış. Dayısı kurtarmış onu, annesiyle babasını kaybetmişler, teyzesi ve bütün aile sahiplenmişler. Sol kolunu ve dizinin üstüne kadar bacaklarından birini kaybetmiş. Hayır ezilmemiş, buruklaşmamış. Bir ruh gücü, maneviyat anıtı güzelliğiyle, dimdik oturuyor Acun’un yanında. Güzel yüzü, ışıl ışıl gözleriyle, hiç ezilmemişliğiyle...
Onu dedim: Çocuktan güzel ne gördük biz bu dünyada... 500 000’i kıl payı kaçırdı ve 100 000’le sevinmeyi de bildi.
Dil Yâresi
* Okan Bayülgen’in Disko Kralı’nda geçen cumartesi akşamı bir hanım telefonda şunu sordu bana:
– «Üzerinize afiyet!» diyoruz mesela. Bu deyişte üzerine kelimesi ne anlamda kullanılmış oluyor?
Cevap vermeye çalıştım amma, söylediklerimden pek de memnun değilim. Dil konusunda sözlü suallere cevap vermekte hep zorlanırım. Sual yazılı olursa, gerekli kaynağa veya kaynaklara bakabiliyorum ve içime sinerek cevap veriyorum.
Ayverdi Sözlüğü’nde mesela üzeri kelimesinin yedi anlamı var. Bana sorulan salin cevabı, yayma, kayma (teşmil) yoluyla oluşmuş ve üçüncü sırada yer bulmuş olan şu anlamda verilmiş: «Vücut, gövde, beden.»
* Üşüyorum, üzerimi ört! l Ceket üzerine tam oturmuş. Bu anlamda üstü kelimesi de kullanılır.
* Üstüne kalınca bir şey giy! cümlelerinde olduğu gibi.
Okur Yorumları (9 Yorum)
Kısa Müstemleke Aydınlığı Tarihi ya da Destansı Tarihimiz - 21/4/200919:53
Hakkı Devrim, Erbakan'a niye kızıyor ...biz ise müstemleke yazarlarına niye kızıyoruz?...... Daha açık görünsün diye kısa bir Anadolu Türk Devrimi tarihi hayal ettik.......Başı olmasa da filmi oradan itibaren izleyenler, kızı kimin kurtardığını, kimin öptüğünü anlarlar yine de........Türkiye, kurulmasına,kuzey ve doğusundaki Rusya'nın (resmen Sovyetler) ,güney ve batısındaki Avrupalı büyüklerin karşı çıkmadığı ve de engellemek için savaşmadığı bir devlet olarak kurulmuştu...Kapitalist Batıyla komünist Rusya'nın arasında tampon ve zayıf bir devlet olarak kurulmasına iki blok anlaşarak izin vermişti....Padişahlığı ve halifeliği kaldıracak bir Türkiye ikisinin de işine geliyordu.....Rusya'nın da,İngiliz ve Fransa'nın da sömürgesi milyonlarca müslüman vardı.Orta Asya müslüman Türkleri ve Kafkasya,Azerbeycan(İranın kuzeyi) Rus işgalindeydi.Afrika'nın batısından Hindistan'ın doğusuna kadar, Cezayir ve Suriye gibi birkaç yer Fransa'nın,kalanı İngiliz'in işgalindeydi.Sadece Türkiye'nin kuzeyi ve doğusu işgal altında değildi,Rusya yaklaştırmamıştı...... Batı,içerilere Yunanistan'ı göndermişti....Rusya da bize uçaklar dahil silahlar ve altınlar vermişti...Babasının hayrına değil,bizimkiler Komünist Partisini kurdurup komünist olacağız diye gözlerini boyadığı için de değil...Atilla İlhan'ın sandırdığı gibi antiemperyalist olduğumuz için de değil...Artık olamadığımız için ve Halifeliğin varlığı,birinci savaşı kazansalar da sonrası için tehdit olduğu için,Türkiye'nin tamamı Batı'nın eline geçmemesi için.......Padişahlığı ve özellikle Halifeliği kaldıracak mısınız? Allah izin verirse! Siz de Boğazlardan çekilecek misiniz? Evelallah,işlerin yoluna girdiğini bir görelim.....Öyleyse oldu bu iş......Sabah baktık ki Düvel-i Muazzama'nın hepsi bizden korkmuş kaçmış....Bizi hayran hayran seyreden mazlum milletlerin hiçbiri,bizim beşini birden tepelediğimiz milletlerin birine bile kafa tutamamıştı...Ancak ikinci savaşın sonunda yeni dünya düzeninin yine onlar tarafından kurulup Allah rızası için acımalarıyla devlet kurabilmişlerdi.Ne talihsizlik......Batı bize ondan sonra yardım etmedi.Rusya Doğu Avrupa'yı pay olarak alınca biz de Batı'ya düşünce, Marshal yardımları geldi.... Ama Japonya'yı ve Kore'yi kalkındırdıkları kadar yardım etmediler bize.Ne de olsa müslüman millettik.Türk devrimi yapmış ama hala Türk'tük, müslümandık.Gerici halk ileri ileri gidemiyordu.......Türk devrimi bizi müslüman Türklüğümüzden çıkaramamıştı...Üstelik şimdi komünist Rusya güçlenmiş ,tehdit oluşturmuştu......Dinsiz gibi ve zayıf bir Türkiye bir darbeyle komünist olup Boğazlar ve Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Rusların eline geçerse üç kıtanın çoğu Rusya'nın eline geçerdi.En mühimi de petrol.....Türkiye'yi çok partili hayata geçirdiler,BM'ye,NATO'ya aldılar.Komünizme karşı durabilsin diye halkının kendi dinine izinler verdiler.......Ara da bir fazla ileri gitmeyin ha,islam dünyasına liderlik felan diye Enver Paşacılık da oynamayın,elinizdeki bulguru da alırız diye kurtarıcı zabitlerimize karışmadılar....Onlar da ülkemizi milletimizin elinden kurtardılar.......Ne komünist ne tam müslüman, tam Batı'nın istediği gibi zayıf,Asya'dan gelip ta ucuna kadar gittiğimiz Batı'nın şimdi dizinin dibine adam edin bizi,şu gerici halkımızdan kurtarın diye adam olmak isteyen çocuk gibi oturduk......Bu arada temel ihtiyaçlarımız için yollar,barajlar yapanları bile mürteci diye suçladık,devirdik.Daha Afrika seviyesindeydik..... Bir de Erbakan çıktı.Sağcı solcu Batıcıların hepsine karşı çıktı......Bunların hepsi Siyonist uşağı,Türkiye'nin gelişmesini istemiyorlar,kalkınmamızı engelliyorlar... Fabrika yapan fabrika kurmalıyız,petrollerimizi çıkarmalıyız,bunlar çıkarttırmıyor demeye başladı.(Acaba, acaba....Bir de Cemal Gürsel, petrollerimizi çıkarttırmıyorlar demiş de sonra hastalanmış,öylece ölmüştü. Kenedi de İsrail atom yapamaz demiş,vurulmuştu...tövbe,tövbe....) İslam ülkeleriyle ticaret yapalım,yapalım bak onlarda dolar,bizde adam var dedikçe alaylar başlamıştı........Duymayın bu deliyi,gözlerimize,amannn,gözlerine bakın gözlerine fıldır fıldır demeye başlamışlardı.....On ayda yüz elli fabrika temeli attı.Bir iki sene kalsa ne yapmaz, amann şey diyecektim, yüz elli fabrikayla ülke mi kalkınır diyecektim!......Evet,H.Devrim,o sözcülüğü sürdürmeye çalışıyor anlaşılan.....Alaya başladı yine....Hoca koalisyonlarla ancak iktidara gelebilmiş,yatırımcı bakanlıkları şart koşmuş,fabrika temelleri atmış.Türk gazetelerimiz alay etmişti.Yıllar sonra bacaları tütmeye başlayınca da milletin gözü açılmış, birinci parti yapmış,tek başına iktidara gidiyordu.Yılmaz'la Çiler'in rekabeti sayesinde hükümet kurabilmişti.İslam ülkeleriyle ticaret zamanıydı. Libya'dan başlayacaktı.Müteahhitlerimizin o zaman için büyük işleri olan ve bu sayede en büyük iş ortağımız devletlerdendi......Batıcılarımız islam ülkeleriyle ilişkilerimizin gelişmesini istemiyordu.Fakir kalalım,ülkemiz gelişmesin ama yine de medeni olsun (!) istiyorlardı......Kaddafi,düşman başına dostluğunu yapınca yapınca bizimkilere gün doğdu.....Biz, ülkeyi gericilerin kalkındırmasın ,pardon, bu adam delidir demiyor muyduk demeye başladılar.....Hocayı da postmodern darbeyle devirdiler....H.Devrim,hocayla yaşıt,eski kıskançlıklarından kurtulamıyor....Davetin resmi olmamasını diline dolamış.Sanki hükümete karşı olabilirmiş gibi....Bir de,bizi Batı'dan koparmaya çalışıyor imasında bulunmuş....Eski Batıcı propaganda....Öyle diye diye ticaret yapmamızı engellemeye çalışanlar gibi yazmış...Özal ve Erdoğan bunları dinleseydi,hala ihracatı petrolüne yetmeyen,ama Arnavutluk gibi devrimci mutlu fakir ülke olmaya devam ederdik....Hoca,Türkiye'nin zararına iş yapmaz...En kötüsü...hükümetin pazarlık gücünü artırır...H.Devrim vb bunu bile ister mi bilmiyorum.
Ne arayacak - 21/4/200917:35
Gider ayak şeriat devleti nasıl birşeydir diye merak etmiştir,onu arıyordur üstad.
AL O AF'I GERİ ! - 21/4/200915:0
Sen git amanıııııın , hastayım , benim ne kadar ömrüm kaldı, bu yaşta tekerlekli sandalyeye oturmuş gezinen bu biçarenin affını isteyi bizim talebei umumdan olan ve şimdi talebei umumdan olan Tayyibin omuzlamasıyla oraya çıkan mahdumdan deyu, yalvar yakar olan , bir tirilyonu lâp lûp eden , prof ünvanlı kişi AF'ı kapar kapmaz TAKİYYEMİZ TUTTU dercesine siyaset sahnesine tırnaklarıyla tutunmayı İRAN AYETULLAHLARINI ZİYARET ETMEKLE başarmıya çalışanın HIRSINI görmemek kör olmak demektir. ÖZENTİSİ NE ACEP ?! Şöyle bir YAŞININ etrafına baktığınızda CUMHURBAŞKANLIĞINA YÜKSELMİŞ sayın Süleyman DEMİREL'i ,dinî liderliği etrafına baktığınızda UTAH' da ABD' nin MÜMTAZ MİSAFİRİ OLAN FETTULLAH Efendiyi görürsünüz . Ama O TİRİLYONU lâp lûp etmeden İÇERİDE . Ya bu usturuplu TAKİYYEYE eyvallah diyene ne demeli ?! Ben derimki " AL O AF'I GERİ "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder