Prof. Dr. İlber Ortaylı
1915 Ermeni Tehciri kararı fiilen ortaya çıkan bir isyana ve düşman orduyla işbirliğine karşı alınan bir karardır. Tehciri `soykırım´ gibi göstermek Nazizm´in soykırım suçunu dünyaya yayıp hafifletmek anlamına gelir.
Büyük Ermenistan içinHınçak örgütü tarafından silahlandırılan Ermeni gençler Génocide kısaca soykırım´ demek. Soykırımın özgün tarifi var; milletlerarası hukuk konusu.Gene de yapılan; tespitin ne kadar işlerliği olduğu tartışılıyor. Bu karmaşık hukukî müesseseyi anlamak için hukukçu olmak da yetmiyor.Geniş mukayeseli bir tarih bilgisine ve beşeri coğrafya hamulesine ihtiyaç var.
Bizim ülkemizin okur yazarları soykırım fiilini her hangi bir katliamla karıştırıyor; tarih bilinci olmayan hele kültür tarihini mukayeseli olarak mütalâa etme eğitiminden geçmeyen aydınlar bu gibi kavramları isabetle kullanamazlar.
1915´te Orta Anadolu´da demiryolu hattı Toroslar´da Pozantı´da son buluyordu. Tehcire tabi Ermeniler Suriye´ye doğruyayan olarak devam ediyorlardı.
Geniş kitle Ermenilerin katledilmediğini sadece onların Türk ve Müslümanları katlettiğini söylüyor. Bu kaydı öne sürenlerin Ermeni olaylarını sözel tarih yoluyla öğrendikleri anlaşılıyor. Bildikleri doğrudur; ama tam değildir.
Buna karşılık kendilerini beynelmilel mehafilin üyesi zanneden bazı iş bitiriciler ; "Pekâlâ kesmişiz şu soykırımı kabul edelim bu sayede Avrupa´ya da alınırız" diyorlar. Az sayıdaki bu hatipler şu sıralarda yurtdışı platformlarda en çok iltifat görenler. Ama iltifat görmekle tasvip görmek aynı şey değil. Ne var ki bu platformlarda Ermeni-Türk çatışmalarının tarihini ele alan Türkler hatta Ermeniler bile ortaya çıkmaya başladı.
Kurtuluş Savaşı sırasında Kilikya´da Fransızların silahlandırdığı Ermeni çetecilerin Musa Dağı´ndaki kampı
Başlangıçta pek sevimsiz ve lüzumsuz olarak kabul edilen bu aaa sahipleri giderek ciddiyetle dinlenmeye başlanıyor.
Soykırım mürur-u zamana (zaman aşımına) bağlı olmayan bir suçtur. Asırlar da geçse kovuşturulur. Bunun tarihsel-kültürel açıdan anlamı şudur; soykırımın suçlusu ön planda tarihi kültürel altyapıdır.
Buna göre Türklerin geçmişi yani dedelerimiz Ermenilere karşı kin tohumları atan ve onları yok etmeyi planlayan adamlar olmalıdır. Oysa böyle bir durumu gösterecek yazılı-sözlü bir kültürel altyapı mevcut değildir. Gene buna göre torunlarımız suçludur suçlu olacaktır çünkü kasapların torunlarıdırlar.
Soykırımı kabul etmek ne anlama gelir?
Gerçi bazıları soykırımı kabul etmemizin geriye yürüyen tazminat yükümlülüğü getirmeyeceğini söylüyorlarsa da; her zaman ve zeminde bu gibi talepler ileri sürülebilir ve kabul de ettirilebilir.
Kaldı ki bir toplum için ağır bir suç ve suçlama teşkil eden soykırımın parayla ölçülmesi de mümkün değildir.Böyle bir suçu kabul edersek geleceğin Türk nesillerine de haksız bir yafta yapıştırmış oluruz.
İmparatorlukların parçalanması her yerde hazin ve kanlı etnik çatışmalara neden olur. Bu gibi olaylar Karadeniz´de de Arap Yarımadası´nda da farklı düzey ve derecelerde kendilerini göstermiştir.
Osmanlı Ermeniliği ´priorite´ yani yaşadığı coğrafyada tarihsel evleviyyet dolayısıyla hakları olduğunu iddia ederek mücadelesine başladı.Muvaffak olsaydılar başka türlü bir tarih yazılacaktı. Muvaffakiyetsizliğin nedeni olarak bölgedeki nüfuslarının azınlık olduğu zikredilmeyecekti. Ne var ki savaşan Osmanlı hükümeti de civardaki başka etnik gruplar da Ermenilikle çatışmaya düştü.
Demek istediğimiz şu ki; soykırımcı bir kültürel altyapı olsaydı çatışmaya neden olacak unsurları başından ortadan kaldırırdı. Soykırımcı bir kültürel ve idarî altyapı Anadolu´nun ortasında ve Batı Anadolu´da Ermeni nüfusu bırakmazdı. Türk Halk Edebiyatı´nda ve Divan Edebiyatı´nda çarpıcı ve kışkırtıcı eserler ve deyişler yoktur.
Çağımızın laikliği ve Yahudi düşmanlığı
Luther´den beri Almanya Yahudi tekelinden söz ederdi; Paskalya zamanı iğneli fıçı hikayeleri canlandırılırdı. Hatta çağımızın laikliği 19. Asırda yeni umutlarla yükselirken; yaşadığı toplumlarla kaynaşma amacında olan reformist Yahudi Theodor Herzl(sol altta)Yahudi düşmanlığının bu sefer din dışı ırkçı bir toplumda yeniden doludizgin hayatına devam ettiğini gördü ve Yahudi devleti projesini yürürlüğe koydu.
Osmanlı toplumunda Ermenilere karşı böyle yaygın bir edebiyat söz konusu değildi. Şurası bir gerçek ki bazı din değiştiren gruplar yerlerinde bırakıldılar ve Batı şehirlerinde de zaten Ermeni nüfus yerlerinde kalmıştı.
Ermeni tehciri karşılıklı kanlı ve hazin olaylarla doludur. Bunları unutmak gerekmiyor; aksine Türk ve Ermeni tarihçilerin karşılıklı olarak araştırmaları lazım. Ne var ki unutmamak gereken bu olayları saptırarak kullanmak ve yerli yersiz haykırmak da doğru değil.
Ancak soykırımın kesin belirlenmiş şartlar ve nedenleri bu çatışmalarda yoktur. Siyasi emellerle çıkan çatışmalarda uygulanan tedbirler ve tehcir soykırım havası ve programı içinde hazırlanmamıştır. Bizzat Osmanlı Hükümeti´nde Erneni bakanlar vardı. İttihad ve Terakki´nin önderleri içinde Hüseyin Cahid Halide Edib gibi Ermeni taraftarları bulunuyordu.
Anılarında Van´daki çatışmalara ve Ermenilerin uyguladığı katliama geniş yer veren Almanya´nın Erzurum Konsolosu Dr.Schwarz Kafkas Cephes´ndeki Osmanlı ve Alman subaylarıyla birlikte.
Yakın tarihe kısa bakışlar
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı´nın sonundaYeşilköy´de imzalanan San Stefano Antlaşması´nda Osmanlı topraklarındaki Ermeniler için ´reform´ yapılması öngörülüyordu. Yeşilköy´e gelmiş olan Grandük Nikola´yı ziyaret eden Ermeni patriği Narses´in talebi üzerine reforma ilişkin bir madde antlaşmaya ilave edildi. Ermeniler böylece Rusya´nın himayesine girdiler.
Antlaşma´nın tarafı diğer büyük devletler de Anadolu´da Ermeni nüfusun bulunduğu yerlerde konsolosluklar açtılar.
Osmanlı yöneticileri Taşnak liderleriyle Ağustos 1914´te bir toplantı yaptılar. Ermenilerden savaşta sadık Osmanlı vatandaşları olarak hareket edeceklerine dair söz aldılar. Ancak iki ay önce Erzurum´da yapılan gizli bir Taşnak toplantısında savaştan bilistifade Ermenilerin Osmanlı devletine karşı geniş bir ayaklanma yapması kararlaştırılmıştı. Buna rağmen Ermeniler bağımsızlıklarına kavuşmak için Ruslarla işbirliği yaptılar.
Mart 1915´te Rus kuvvetleri Van´a doğru harekete geçtiler. 11 Nisan günü Van Ermenileri isyan etti ve Müslüman halka saldırdı. 21 Nisan günü Çar II. Nikola Van Ermeni Devrimci Komitesi´ne bir telgraf çekerek "Ruslara hizmetlerinden dolayı" teşekkür etti.
1915 ilkbaharında Rus ordusunun yanında yer alan Ermeni çeteciler.
Amerika´daki Ermeni gazetesi Gochnak 24 Mayıs tarihli sayısında Van´da sadece 1.500 Türk kaldığını bildirdi.
Osmanlı sınırını aşan Rus ordusu içindeki Ermeni güçlerine devrimci ismi ´Armen Garo´ olan eski Osmanlı milletvekili Karekin Pastırmacıyan kumanda etti .
Diğer bir eski milletvekili Hamparsum Boyacıyan ´Murat´ kod adıyla Türk köylerine saldıran ve sivil nüfusu katleden gerilla gücünün başındaydı.
Soykırım iddiaları yayılmak isteniyor...
Doğrusu bir asırdır Ermeniler lehinde literatür meydana getiren Avrupa güçlerinin hiçbiri sanıldığının aksine Ermenilere ciddi müzaherette bulunmadılar ve hatta tehcir planlarının Alman Genelkurmayı´nın telkiniyle ortaya çıktığını Brentjes gibi yazarlar da tekrarlar.
Hiç şüphesiz tehcirdeki katliam her eyalette tekrarlanmamıştır. Becerikli idareciler tehciri zayiatsız yönetebilmiş bazıları inisiyatifi sorumsuz parti militanlarına veya Ermenilere kin tutan diğer mahalli etnik gruplara kaptırmıştır.
Bu durumun planlı ve gerçekten masum ve organize olmayan siyasi emelleri bulunmayan Yahudileri yok eden Nazi Holokostu´na benzetilemeyeceği açıktır.
Hal böyle iken Avrupa´da ortalama insanlar; yakın zamandaki Nazi Holokostu´nu Ermeni tehcirine benzetiyorlar. O zamanın tarihçi kaynaklarından çok yeniden inşa edilen tarih risaleleriyle ilgileniliyor.
Birinci Dünya Savaşı başlarken Osmanlı topraklarını paylaşmak için hazırlanan Sykes-Picot AntlaşmasıOsmanlı devletinin nasıl paylaşılacağını kararlaştırmak için İngiltere ile Fransa´nın paylaştıklarısonradan Rusya ve İtalya´nın da katıldıkları gizli bir antlaşmadır.Bu gizli paylaşım antlaşması1917 sonunda Sovyetler Birliği tarafından dünyaya açıklanmıştır.
Almanya ve Fransa´nın yeni nesilleri II.Cihan Harbi´nde büyüklerinin yaptığı holokosttan çok utanıyorlar .Bir nesil evveli Almanlılar SchillerGoethe Wagner Beethoven´ın halkı diye övünürken bugünün Almanları´Yahudi kasabının çocukları´ diye nitelendiriliyor. Yeni Avrupa gençliği ulusal kimliğini gölgeleyen bu olayları unutturmak değil; aksine yaymak kıtadaki benzerlerini ortaya çıkarmak için çırpınıyor dünyanın dört bucağındaki ;ırkçılığı protesto ediyor.
Bu belki dürüst bir eğilim; ne var ki bütün dünyayı ve tarihi Engizisyon´un ve Nazizm´in tekrarı olarak vurguluyorlar. Işte bu vurgulamanın çok sâfiyane olmadığı açıktır. Suçlular kendilerine suç ortakları suç arkadaşları arıyorlar.
Yıl: 1989; dönemin Almanya´sının Başbakanı Helmut Kohl 14Kasım´da Auschwitz Toplama Kampı´nı ziyaret ediyor.Gaz odalarında fırınlarda barakaların diplerinde ölümü tanıyan Yahudi soykırımı kurbanlarının anısınaelinde bir demet çiçek...
Bazen bunun budalaca tezahürlerine rastlanıyor. Tessa Hoffman adlı Alman resmi çevrelerine yakın bir yazar; Birinci Cihan Savaşı´nda Trabzon´da Ermeniler için gaz odası inşa edildiğini yazıyor.
1914-15´in Trabzon´unda hangi para ve hangi teknolojiyle bu iş başarılacaktı?.. Osmanlı başkentinde ve en mutena kolordularda dahi bırakınız gaz odasını bitlenmeyi yok edecek etüv makinesi bile yoktu.
Bunları yazan Auschwitz´deki gardiyan amcalara ortak arıyor. Mücrimlerin halefleri maalesef soğukkanlı değil ayıbı dağıtma gayreti içindedirler.
Gelecek nesilleri ipotek altına koyacak suçlamaları kabul edemeyiz. Çünkü suçlamaların mahiyeti çok değişiktir.
Nihayet soykırım gibi suçlamaları kavram ve hukuk bilmeden yapanlar kadar; aynı bilgisizlikle kabul veya reddedenleri de görüyoruz. Bu haksız ve çok ciddi bir suçlamadır. Bunu kasıtlı olarak yapanları ciddi olarak incelemeli ve ısrar ettikleri takdirde art niyetliler kategorisine sokmalıyız.
Soykırım suçlaması ne Kıbrıs sorununa ne de Ege sorununa benzer. "Aman canım" zihniyetiyle hareket edenlerin veya Amerikan üniversite merkezlerindeki risaleleri okuyarak düşünmeye çalışanların ve bu işleri "Biz yapmadık etmedik" diyenlerin millet tarihimizin bu en ciddi sorunu çözebileceklerine inanmıyoruz.
Yıl 1990: Auschwitz Toplama Kampı´nda 11. Blok önündeburaya 50 yıl önce16-17 Haziran´da ilk Yahudi kafilelerinin getirilişinin yıl dönümünde soykırım kurbaları için bir tören yapılıyor.
Soykırım kavgası Diaspora´daki sorumsuz grup ve kişilerin kendilerine göre ürettikleri yorumlarla çözülemez.Aynı biçimde bazı Türk zümre ve şahıslar da Türk tarihçiliği adına hareket ediyor. Resmi tarih fobisini kışkırtanların bir tutumu var; soykırımı reddeden herkesi devletin müstahdemi diye ilan ediyorlar. Bu tutum belki gürültüyü artırır ama diyalogu keser.
Tarihî yönden bir gelişme var; Ermenistan´ın artık devlet olması hem Ermeniler hem de Türkler açısından bir avantaj. Ve son zamanlarda Ermenistan´ın kurumları ve akademisyenleriyle bu sorunu tartışmaya başlamak daha yararlı görünüyor. İki memleketin ortak geleceği ve sorunları bu sorunu tartışmakta da aklı selimi getiriyor gibi... (Popüler Tarih Dergisi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder