evlilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
evlilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2009

Artık Erkeklerde Gelin Oluyor-Bir Hatıra

Geçen Ağustos 2008 yılında en küçük oğluma düğün yaptım.Ve düğünle ilgili bir hatıramı sizlerle paylaşacağım Oğlumu nişanlamıştım ve önümüzdeki 3 aya kadar düğün edeceğiz. Düğün hazırlıkları başladı.

Bir akşam hanımım oğlum ben çayları demledik,keyifli keyifli içmeye başladık.Bu arada söz düğün hazırlıklarından açıldı. Sözü oğlum aldı,başladı anlatmaya.

Baba evi sizin eve yakın tutalım, gelip gitmek kolay olsun şöyle canınız istedikçe gelebilesiniz bende işe giderken gelirken sıkça uğrayabileyim. Buz dolabı şu marka olsun, çamaşır makinesi böyle olsun,halının rengi turkuaz olacak,televizyon LCD olacak koltuklar şu marka olsun,halılar perdeler derken düğün masrafı şu kadarı bulur dedi. Ben önce biraz daldım ve daha sonra da gözlerimden sessizce yaş aktı geldi,hem de hatırlıca.

Oğlum benim gözümden akan yaşları görünce şen ve biraz da mutluluk dolu kahkaha atarak annesine döndü.

Babam düğünde gidecek paraları için ağlamaya başladı anne dedi.Arkasından ekledi

Baba para için üzülmene gerek yok istemezsen ben kendim düğün masraflarını öderim ağlamak da niye ki. Üzüldüğüne bak.amaan sende baba dedi

Bu sefer konuşma sırsı bana geldi. Söz aldım.

Sevgili oğlum ben düğün parası için ağlamadım ki.Zira bir baba için en büyük mutluluk sevinç çocuğunu evlendirmek onun mutluluğunu mürüvvetini görmektir.Zaten bir çok baba anne bu günlerin hayalı ile yaşar ve bu Mutluluğun para karşılığı da yoktur. Para niçin kazanılır böyle güzel günlerde böyle güzelliklere harcamak içindir.

Bey niye üzüldüm niye ağladım bilir misin.

Eskiden kızlar gelin olur giderdi evden Şimdi oğlanlarda evden gelin olup gidiyorsun ona ağlıyorum .Kız evi kızlarının evden gitmesi nedeniyle mutluluktan kaynaklanan bir burukluk bir hüzün olurdu .Bilirlerdi ki artık kızları aileden ayrıldı ve gitti ve o andan itibaren ana babası ile birlikte bir arada yaşama dönemi bitti onun için, yeni bir hayat mücadelesi dönemi başlayacak yeni umutlar ve gelecekten beklentilerle kendi yoluna düşecek, ana baba geride kalacak.

Şimdi sende bir anlamda gelin oluyorsun, anneni babanı arkanda bırakarak ayrı bir eve gideceksin ayrı bir düzenin olacak kendin için kararlar alacaksın kendin ve eşin için yaşaman daha öne çıkacak. İleride Allahın izniyle çocukların olacak kısaca artık sen işin eşin ve çocukların için koşturacaksın Allahın emri de bu hayatın kuralı da bu. Ayrıca bu her insanın yaşamayı arzu ettiği mutluluktur Allah bu güzellikleri sana da yaşatsın ve mutlu da etsin

Ama benim açımdan ise :

Oğlum artık yuvadan uçuyor, sabah kalkınca seni bulamayacağım,seninle oğlum bu gün ne yapacaksın günlük programın ne diyemeyeceğim yada akşam eve gelince günün nasıl geçti anlat bakalım diyemeyeceğin soramayacağım oturup güzel güzel uzun uzun sohbet edemeyeceğiz, sevincimizi üzüntümüzü mutluluklarımızı anında paylaşamayacağız yaşayamayacağız artık. Kulağım hep çalacak telefonun yada kapının zil sesinde olacak, gözüm yolda kalacak artık bu gün oğlum gelir mi ki diye hep seni bekleyeceğim .Senin ayrı bir evinin olması demek ayrı bir düzenin ayrı bir özel hayatın olacak demektir. Baba da olsam telefonu açacağım oğlum müsait misiniz ben geleceğim yada bize buyurun dönemi başlayacak artık

İşte bunları düşündüm ve onun için de gözümden sessizce yaş geldi.

Ha evlenmek evlendirmek düğün yapmak bunlar sizin hakkınız vakti gelince de olması,yaşanması gereken mutluluklardır. Dün ben senin yaşadığını anneme babama karşı yaşadım,sen bu gün bana karşı yaşıyorsun yarında senin çocuğun bunları sana karşı yaşayacak bu canlı olmanın kuralıdır ve bu kural tarih boyunca da uygulana gelmiştir

Yani kısaca başlayacak yalnızlık günlerimizi düşündüm ve onun için gözlerimden yaş indi geldi Yoksa para nedir ki .Elbette böyle zamanda bu işler için para harcamak bir baba için en büyük mutluluklardandır dedim

Bir süre sessizlik oldu sonra oğlum baba ben sizi yalnız bırakmam inşallah sıkça gelirim dedi ve Sözünde de durdu.

Mehmet Kitapçı

Sosyal Hizmet Uzmanı

21 Temmuz 2009

Halis Toprak 1992 doğumlu Nazlıcan Tagizade ile üçüncü evliliğini yapıyor

Ünlü işadamı Halis Toprak, üçüncü kez nikah masasına oturmaya hazırlanıyor. 71 yaşındaki Halis Ağa, 1992 doğumlu Nazlıcan Tagizade adlı genç kızla bugün Kuşadası'nda evleniyor.

Habertürk gazetesinden Ünal Demirkaya'nın haberine göre, TMSF'den bir türlü yakasını kurtaramayan nam-ı diğer Halis Ağa, 1997'de sekizi kız , ikisi erkek olan 10 çocuğunun annesi 33 yıllık eşi Ayşe Hanım'dan boşanmış, 5 trilyonluk nafaka problemi hallolduktan sonra 1999'da kendisinden 39 yaş küçük Özlem Hanım'la evlenmişti. Halis Ağa'nın, Ayşe Hanım'dan boşanırken eşine 540 bin TL nafaka ödemesine karar verildi ancak bildiğim kadarıyla, Ayşe Hanım bu parayı almadı.

GELİN BABA İZNİYLE EVLENİYOR


Ağustos 1992 doğumlu olan Nazlıcan Tagizade henüz reşit olmadığından Halis Toprak'la evlenmek için babasından yazılı izin aldı.

Bu arada Halis Ağa'nın Gülcan Sepet'ten evlilik dışı ilişkisinden olan 21 yaşında Salim adında bir de oğlu var. Halis Toprak, görücü usulüyle evlendiği 12. çocuğunun annesi Özlem Hanım'la 2008'de aniden boşandı. Hatta ölümünden sonra da kardeşler arasında miras konusunda herhangi bir problem yaşanmasın diye, DNA testiyle Turgut'un oğlu olduğunu belirleyerek Özlem Hanım'a ayda 10 bin TL nafaka ve oğlunun velayetini verdi. Yıllardır TMSF ile uğraşarak sinir sistemi altüst olan ve hastalanarak tedavi gören Halis Ağa, üçüncü kez evlenmeye karar vermiş. Halis Toprak, şu sıralar 13.08.1992 doğumlu olan kendisinden 54 yaş küçük Nazlıcan Tagizade ile evlilik hazırlıklarını bitirmiş. Ancak Nazlıcan, henüz 18 yaşına girmediği ve reşit olmadığı için kızın babasının yazılı izniyle bu iş gerçekleşecekmiş. Halis Toprak ile Nazlıcan bugün Ağa'nın Kuşadası'ndaki yazlık evinde çocuklarının bile haberi olmadan evleniyor. Halis Ağa yeni gelinin çeyiz, gelinlik ve diğer ihtiyaçlarının hepsini Vakko'dan almış.
http://haber.mynet.com/sayfali/guncel/Halis-Toprak-ucuncu-kez-evleniyor/18Temmuz2009/X1247903972640/1

07 Temmuz 2009

Bin nasihatten, bir musibet evladır!

Sessizliği, hâkimin “gereği düşünüldü” sözü bozmuştu. Bir anda gözler hâkime çevrildi. İki genç de hâkimin ne söyleyeceğini merakla bekliyorlardı. Hâkim gayet ciddi, gözlüğün üzerinden her iki genci şöyle bir süzdükten sonra;

— Yaz kızım diyerek, kâtibe kanunların belli sayılarından bazılarını söyleyerek, şiddetli geçimsizlik nedeniyle Erol ve Nergis Kara’nın ayrılmalarına, Erol Kara’nın 1000 TL nafaka vermesine karar verilmiştir.

Erol, derin bir oh çekerek, nihayet kurtuldum diye düşündü. Büyük bir yük üzerinden kalkmış gibi hafif hissediyordu kendisini. Mahkeme çıkışı, avukatıyla görüştükten sonra arabasına atlayarak yola koyuldu. İşinden izin alarak tatile çıkacak, bütün yaşananları unutmaya çalışıp yepyeni bir hayata başlayacaktı. Fethiye’de lüks bir otelde yer ayırtmıştı. Bir haftalık tatil ona çok iyi gelecek, kendini toplamış dinamik, hayata dört elle sarılmış olarak geri dönecekti. “Evet, çok iyi bir karar verdim” diye geçirdi içinden.

Erol, hem araba kullanıyor hem de geçmişinin muhasebesini yapıyordu. Üniversiteden sınıf arkadaşıydı Nergis. Nasıl da sevmişlerdi birbirlerini. Evlenebilmek için babasını ne zor ikna etmişti. Babası, “Bize uygun değil bu kız, giyimiyle düşünceleriyle bizden çok farklı. Ne kadar, sen ne dersen yaparım dese de, yapmaz, yapamaz. Gel bu kızdan vazgeç!” demişse de dinletememişti. Ne kadar haklıymış meğer. Keşke babasını dinleseydi de, bunları yaşamasaydı.

Erol’un babası, zamanında çok çalışmış, hiçbir şeyi yokken çalışması ve Allahü teâlânın emirlerine uyması sebebiyle çok zengin olmuştu. Erol da, bu nimetlerden fazlasıyla nasibini almıştı tabii. Çalışmayı sevmediği için, hep okullarını ite kaka bitirmiş, hatta puanı tutmadığı için, babası, sırf oğlum üniversite mezunu olsun diye, dünyanın parasını verip onu Kıbrıs’ta okutmuştu. Dört yıllık okulu sekiz yılda bitirmiş, Kıbrıs gibi bir yerden gelmek istememişti. Kısaca sefih bir hayat sürmüştü. Okul bittiğinde ise, babasının iş yerinde çalışmaya başlamış, hatta evlenince bari dışarıdan kimselerle çalışmasın diye, babası gelini Nergis’i de işe almıştı. Tabii buna çalışmak denirse! İstedikleri saatte gidip istedikleri saatte işe geliyorlar, kasadan istedikleri kadar para alıyorlar, istedikleri yerde istedikleri gibi yiyip içip, geziyorlardı.

Evliliklerinin başında bunlar nefse çok hoş geliyordu, ancak zamanla bu hayat sıkıcı olmaya başlamıştı. İşten çıkıp dışarıda yemek yemek, sağda solda gezmeler, nereye kadar devam edecekti. Artık evde yemek yemek, evde sohbet etmek, temiz ve düzenli bir evde oturmak, hep ütülü elbiseler giymek, ayaklarını uzatıp rahatça yatabileceği bir ev istiyordu. Oysa Nergis bunlara yanaşmıyordu. Kıyafetler kirlenince çöpe atılıyor, yıkanıp temizlenmiyordu. Kıyafetler ütülenmiyor, kuru temizlemeye gönderiliyordu. Erol evlilikten beklediğini bulamamış, mutsuzluk içinde mutlu olmaya çalışıyordu.

Annesini düşündü, annesi hanımı gibi davranmıyordu. Tam bir hanımefendiydi. Yemeğiyle, temizliğiyle, eşiyle ilgilenmesiyle, akraba ve arkadaşlarına davranışlarıyla, tam bir hanımefendi… Babasıyla nasıl da omuz omza verip çalıştıklarını hiç unutmuyordu. Oysa Nergis hiç öyle biri değildi. Erol artık evde oturmak istediğini, dışarı çıkmaktan yorulduğunu söyleyince kıyametler kopuyor, ben sıkılıyorum bunalıyorum bahaneleriyle huzursuzluk çıkartıyordu. Bir gün babası:

— Bak oğlum, kasada çok açık veriyorsunuz, gereksiz harcama yapmayalım. Karınla konuş, bir giydiğini bir daha giymiyor, bu kadar kılık kıyafetle dünyadaki bütün çıplaklar giydirilir. Yazık, israf böyle giderse ben bunun altından kalkamam. Kendinize başka bir yerde iş bulursunuz dedi.

Erol babasına çok kızmış, kırılmıştı. Hatta el altından başka bir yerde iş aramaya başlamıştı; ancak böyle rahat, böyle bol para veren bir yer bulamadı. Nergis’le konuşmaya her şeyi anlatmaya çalıştı; ancak Nergis buna çok büyük tepki gösterdi;

— Zaten bize bırakmayacak mı mallarını, ne diye böyle davranıyor ki, biz de benim babamdan yardım isteriz, boş ver diyerek değişmek niyetinde olmadığını ifade etti.

Nergis’in babası da çok zengin bir iş adamıydı, biricik kızının bir dediğini iki etmezdi. Bu yüzden şımarık, bir o kadar da iş bilmez bir kızdı Nergis.

Erol hem araba kullanıyor hem de bunları düşünüyordu. Derin bir oh çekti.

— Çok şükür kurtuldum. Namaz vakti girmiş, hem mola vereyim, hem de namazımı kılayım dedi. Bir tesiste mola verdi. Abdest alarak mescide girdi. Mescitte kendisi gibi genç birkaç kişi, bir de yaşlı bir amca namaz kılıyorlardı. O da durup namazını kıldı. Mescitte o ve yaşlı amcadan başka kimse kalmamıştı. Yaşlı amca uzun süre dua etti, sanki onun namazını bitirmesini bekliyordu. Herhalde bir şeyler söyleyecek diye düşündü. Duasını yaptıktan sonra, amca yanına yaklaşarak:

— Allah kabul etsin evladım. Senin gibi çocukların namaz kılması beni çok mutlu ediyor, gençlikten umutlanıyorum.

— Sağ olun amca.

Erol anlamamıştı amcanın neden böyle söylediğini. Babası, “Ne olursa olsun namazınızı bırakmayacaksınız” derdi. O zaten hep kılmaya çalışırdı. Gerçi okul döneminde ve evliliğinin başlarında bırakmıştı ama sonradan namaz kılmaya tekrar devam ediyordu.

Yaşlı adam mescit çıkışı kendi kendine mırıldandı.

— Allah Allah, hiç ummazsın böyle birinden. Ya Rabbi, sen nelere kadirsin, hidayet senden.

Erol, amcanın sözlerini duymuştu. Ellerini yıkayıp yemek yemek için lokantaya geçti. Lavaboda kendine dikkatle baktı. Saçları uzun ve atkuyruğu şeklinde bağlı, üstelik kulağında küpe vardı. Gülümseyerek, “Amcanın ne demek istediğini şimdi anlıyorum” diye düşündü.

Yemeğini yedi ve yola koyuldu. Yol bir hayli uzundu. Mescitteki amcanın sözleri kafasına takılmıştı. Aslında hiç de göründüğü gibi değildi. Babası ahlaki bilgileri çok güzel vermişti, öğretmek için çok uğraşmış, hatta kötü insanlardan uzak tutmak için elinden geleni yapmıştı. Doğru bir itikat, ilmihal bilgileri ve tabii ki Kur’an-ı Kerimi öğrenmişti. “Ne garip, ben yıllardır dinini bilen bir ailede ve dinini bilen yaşayan bir çevre bulunmuş insanım, amcanın dediğine bak!” diye düşündü.

Nefsine ağır gelmişti bu sözler. Belki de kendini doğru ve iyi bir Müslüman olarak görüyordu. Dikiz aynasından kendine baktı. Gerçekten bu o muydu? Farklı görünüyordu, bekli de amca böyle düşünmekte haklıydı. Tüm bunları düşünürken, uzun süredir kornaya basan TIR’ın sesiyle arabayı sağ şeride çekti. Az kalsın kaza yapıyordu. Kendini toparladıktan sonra yola devam etti. Artık Fethiye’nin kıvrımlı, bir tarafı ağaçlarla kaplı uçurumlu yollarına gelmişti. Ağaçların yüksekliğinden uçurumu fark edemiyordunuz; ama mavinin tonlarındaki denizin dibini görebiliyordunuz. “Çok güzel bir manzara, yeşil ve mavi insanı dinlendiriyor” diye söylendi. Tekrar babası geldi aklına. Aslında babam bana gereken her şeyi öğretmeye çalışmıştı. Ne kadar da uğraşmıştı benim için, sonra neden böyle oldu? Şu hayatta her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım. Evlendim, düzgün bir evlilik yapamadım. Ayrıldım, malın mülkün içinde kıymetini bilemedim, şimdi başkalarının yanında çalışıyorum, üstelik babamı da iflas ettirdim. Hiçbir şeyde başarılı olamadım. Dünyayı kazanamadım, hâlâ peşinden koşuyorum, yakalayamadım. Ahireti ise hiç bilemiyorum. Allah’ım ben ne olacağım diye kendi kendine sesli konuşurken, gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı.

Bir an önünü göremedi, araba sağa sola zikzaklar çiziyor, yanından geçen arabaların firen sesleri ve korna sesleriyle daha bir panikleyen Erol, direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Uçuruma doğru gidiyordu. Acı acı firen seslerinin ardından kendini uçurumda buldu. Kısa bir baygınlıktan sonra etrafına bakındı. Uçurumdaki bir ağaca takılmış aşağı düşmekten kurtulmuştu. Bu durumu anlaması uzun sürmedi. Ne yapacağını düşündü. Gelen giden yoktu. Uzaktan araba sesleri geliyor; fakat yardıma gelen giden yoktu. “Allah’ım ne yapacağım ben şimdi nasıl kurtulacağım” diye kendi kendine, yüksek sesle konuşmaya başladı:

— Allah’ım yardım et, bu kendini bilmez, aslını unutmuş şaşkın kuluna yardım et! Hemen ambulansı aramalıyım, fakat telefon çalışmıyor, şarjı bitmiş. Eyvah! Kurda kuşa yem olacağım, ne yapacağım şimdi? Dua etmeliyim, başka hiçbir şey yapamıyorum. Birilerinin beni fark etmesi için dua etmekten başka bir şey yapamıyorum. Arabadan dışarı çıkamıyorum. Ya Rabbi, beni affet, çok hatalar ettim. Bildim ama yapmadım, fırsat verdin ama şükretmedim. Şimdi sana ne yüzle gelirim? Beni affet, bana yardım et! Tevbe ediyorum. Kendimi toparlayacağım. Bana yardım et, sana söz veriyorum.

Gözlerini kapattı, arkasına yaslandı. Babasının darda kaldığında “Allahü teâlânın sevgili kullarından yardım iste, onları vesile ederek yapılan dua kabul olur” sözlerini hatırladı. Tövbe ederek, samimi kalble, bildiği bütün âlimlerin isimlerini sıralayarak, onları vesile ederek dua etti. Daha duasını bitirmeden bir ambulans sesi işitildi. Ambulansın sesi git gide yaklaşıyordu ve nihayet Erol’a ulaştılar. Ancak arabanın çıkarılması için vinç gelmesi gerekiyordu. Uzun uğraşlardan sonra arabayla birlikte Erol’u kurtarmayı başardılar. Erol dualar ediyor, şükürler ediyor, sözler veriyordu. Ya ölüp gitseydi, Rabbine nasıl cevap verecekti. Artık bildiklerini uygulayacak, bilmeyenlere öğretecekti. Uçurumdan dönmüştü. Bir daha uçurumun kenarında dolaşmayacaktı...

01 Temmuz 2009

'Düğünlerde ölçülü olun' uyarısı

Ankara Müftülüğünce hazırlanan Cuma hutbesinde, düğünlerde 'ölçülü olun' çağrısı yapılacak. Hutbede, sevinçlerin dostlarla paylaşılması sırasında çevreye zarar verilmemesi, başkalarının incitilmemesi, helal - haram sınırlarının aşılmaması gerektiğine dikkat çekilecek.

Ankara Müftü Yardımcısı Kemal Aydoğan tarafından kaleme alınan ve bu hafta Cuma namazında okunacak hutbede, ailenin; erkek ve kadının, hukuki kurallara göre hayatlarını birleştirmeleriyle gerçekleşen bir kurum olduğu belirtiliyor. İslam dininin, evlilik ve aileye verdiği öneme değinilen hutbede, Kur'an–ı Kerim'de ve Hz. Muhammed'in hadislerinde 'bekar olanların evlendirilmesinin' tavsiye edildiği vurgulanıyor.

Her toplumun inanç ve kültürel değerlerine göre yapılan düğün törenlerinin, Türk milleti için de özel bir önem taşıdığı ifade edilen hutbede, ancak sevinçlerin dostlarla paylaşılması sırasında çevreye zarar verilmemesi, başkalarının incitilmemesi, helal - haram sınırlarının aşılmaması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Düğünlerde, gösteriş ve israftan kaçınılması, sadeliğe önem verilmesi istenen hutbede, şunlar kaydediliyor:

'Dinimiz, mütevaziliği ve ölçülü olmayı öğütlediği halde, günümüz düğünlerinde bu değerler aşılmakta, israf ve ölçüsüz davranışlar sergilenmekte, lüks ve aşırı istekler sebebiyle kırgınlıklar yaşanmaktadır. Bazı semtlerde düğünler, cadde ve sokaklarda, apartmanların önlerinde yapılmaktadır. Birkaç gün boyunca geceleri geç saatlere kadar devam eden davullu-zurnalı, sazlı – sözlü eğlenceler, mahalle aralarında konvoy halinde korna çalarak dolaştırılan araçlar, tahammül sınırlarını zorlamakta ve çevreyi rahatsız etmektedir. Çevrede görüntü ve gürültü kirliliği had safhaya ulaşmaktadır. Hatta, etrafa güç gösterisi olarak paralar saçılmakta, tabaklar kırılmakta, silahlar atılmakta ve bu yüzden de hayatlarını kaybedenler olmaktadır. Bununla birlikte bebekler, çocuklar, yaşlılar, hastalar ve hafta sonu tatillerini evlerinde geçirmek isteyen insanlar rahatsız edilmektedirler.

Düğünlerimizi ve benzeri merasimlerimizi, günümüz şartlarına uygun olarak, israfa, gösterişe ve aşırılığa gitmeden, müsait mekanlarda yapmalıyız. Şu güzel vatanımızda dostluğumuzu, kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi kaybetmeden yaşamalıyız. Mutluluklarımızı dostlarımızla paylaşırken, başkalarına sıkıntı ve eziyet vermemeliyiz. Etrafımızda yaşlı, hasta insanların ve bebeklerin bulunabileceğini unutmamalıyız.'

05 Haziran 2009

Evlilikten önce 11 önemli uyarı

Evlilikten önce 11 önemli uyarı
Gülay Atasoy

Evlenecek gençlerin evlilik hayatlarında mutlu olmaları için şu noktalara dikkat etmeleri gerekir:

1. Evliliği aceleye getirmeyin
Evlilik, dizi filmlerdeki gibi pembe düş değildir. İki bilinmeyenli bir denklem gibidir. Bünyesinde birtakım problemler olacaktır. Evliliğe hazır olmadan evlenmeye kalkışmayın.

2. Deli gibi seviyorum
"Deli gibi sevmek" mutlu olmaya yetmez. "Aklınızla sevin,bir ömür boyu sevmeniz gerektiğini de unutmayın..." Denklik de önemlidir. Sadece siz değil, aileniz de denk olmalı. Kültür seviyenizden dinî inançlarınıza kadar her şeyiniz. Birbirini "deli gibi severek" nikâh memurunun önüne koşan nice gençler, denk olmadıkları için üç gün sonra soluğu hakim karşısında almışlardır. Arabanızı da çok seversiniz ama benzin olmadan onu iterek ne kadar götürebilirsiniz?

3. Ailem beni anlamıyor
"Ailem beni anlamıyor" yerine onların da fikirlerine değer verin. Bütün anne-babalar, çocuklarının mutlu olmasını ister. Kesinlikle art niyet taşımazlar. Eğer itiraz ediyorlarsa mutlaka bir bildikleri vardır. "Çünkü gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, âkıbeti göremez." (Gerçi çocuklarının iyiliğini düşündüklerini sanarak kendi istedikleriyle evlendirmek isteyen aileler de vardır.)

4. Önce kendinizi tanıyın
Nasıl birisiniz? Sinirli, sakin, kıskanç, bunun gibi hangi huylarınız var? Evleneceğiniz aday nasıl olmalı ki, onunla anlaşabilesiniz? Önce kendinizi tanıyın.

5. Adayınızı iyi tanıyın
Kendinizi tanıdıktan sonra da adayınızı iyi tanıyın. Bunun için ailenizden yardım isteyin. Çünkü yıllarca flört ettikleri halde evlendikten sonra "seni tanıyamamışım" diyenlerin sayıları hayli kabarıktır.

6. Kendinizle barışık olun
Kendisiyle kavgalı olan, eşiyle de kavgalı olur. Şayet depresyondaysanız veya psikolojik başka bir rahatsızlığınız varsa tedavi olun. Tedavi olmadan asla evlenmeye yanaşmayın. Hem kendinizi hem de eşinizi bedbaht edersiniz.

7. Sakın yalan söylemeyin
Nikâh masasına kadar "evet", ondan sonra "her şey bitti" mantığıyla hareket etmeyin. "Nasıl olsa ben ona dediğimi yaptırırım." veya "onu değiştiririm" düşüncesiyle kendinizi kandırmayın. Çünkü sonradan hiçbir şeyi değiştiremezsiniz.

8. Olgunlaşın
Evlilikte olgunluk çok önemlidir. Çocuk tabiatlı, en küçük şeyde küsen, alıngan, şımarık ve bir ailenin sıkıntısını göğüslemekten aciz insanlar, eşlerini mutlu edemedikleri gibi kendileri de mutlu olmazlar.

9. Maddiyata dikkat!
Aşırı derece maddiyata önem veren adaylardan uzak durun. Çünkü madde mutluluk değil, mutluluğa basamaktır.

10. Fazla beklentide olmayın
Evlilikten çok şey bekleyenler, mutsuz olurlar. Evlilik güzel şey! Fakat o güzelliğe ulaşmak emek ister, alın teri ve çaba ister. Bunu bilerek ve evlilikten olağanüstü mutluluk beklemeyerek evlenenler, daha çok mutlu olurlar.

11. Hayalperest olmayın
Realist davranın. Hayal ülkesinin bulutlarında gezenler, dünya gerçekleriyle yüzleşemezler. İlk gerçekle karşılaştıklarında kafalarını sert kayaya çarparlar.
--

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali