02 Temmuz 2010

Müminler azizdir, Kafirler necistir!

Kâinat içerisinde insanın yüceldiği kadar yücelebilen ve insanın alçaldığı kadar alçalabilen başka bir yaratık yoktur. En yüksek makam ve mevkiler insan için olduğu gibi, zilletin en düşüğü de yine insan içindir.

Muteber olan yücelme ve alçalma, Allah indindeki yücelme ve alçalmadır. Onun için bizler her namaz sonunda dilimizden düşürmediğimiz dualarımızın birinde: "Ve terfaunâ biha indeke a'ledderacât – Bizi Senin katında muteber olan yüce derecelere ulaştır!" diye yalvarırız.

Allah Teala kendisine iman eden, rab ve ilah olarak kendisini tanıyan mümin kullarını aziz kılmıştır. Tapılacak, el açıp yalvarılacak, bel bağlanılıp tevekkül edilecek, azabından korkulacak, mükâfatı umulacak, sözü ve hükmü tutulacak makam ve mevki olarak sadece Allah'ı kabullenen ve Allah'ı tercih edenleri Allah, elbette böyle olmayanlarla aynı saymayacaktır.

"Biz Müslümanlarla mücrimleri bir mi tutacağız? Ne oluyor size, nasıl hüküm veriyorsunuz öyle?"(Kalem: 35)

Bakınız Allah Teâlâ kendi isimlerinden olan el-Aziz ismini müminlere de vermiş, izzet sıfatını kendi Zatıyla birlikte müminlere de izafe etmiştir:

"Münafıklar derler ki, eğer Medine'ye dönersek and olsun ki üstün ve aziz olanlar zelil olanları oradan çıkaracaktır. İzzet Allaha aittir, Rasulüne aittir ve müminlere aittir fakat münafıklar bunu bilemezler." (Münafikun: 8)

Evet, mümin azizdir, izzet sahibidir. Allah indinde mahlukat içerisinde mümin olmaktan daha büyük bir şeref ve izzet yoktur. Mümin, Allah Teala'nın sevdiği, razı olduğu kimsedir. Rasulullah (sav) bir hadisi şeriflerinde

"Mümin Allaha mukarreb meleklerden daha yakındır." buyurmuştur.

Her kim mümin olmuşsa artık onun malı, canı ve ırzı mukaddestir.

"Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedi olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanetlemiş ve büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa: 93)

Öyleyse mümin bu izzetin değerini bilmelidir.

Öyleyse mümin, Allah Teâlâ'nın kendisine sırf mümin olduğu için verdiği izzet makamının şuuruna varmalı, bu izzeti başka hiçbir şeyle değişmemeli, taşıdığı bu değeri hiç bir zaman unutmamalı, özellikle başka yerlerde izzet aramamalıdır. Çünkü Müslüman olmaktan başka şeylerde izzet aramak zilletlerin en büyüğüdür. Çünkü her türlü izzet Allah'a aittir.

Hz. Ömer (r.a) buyuruyor ki: 'Biz öyle bir toplumuz ki, Allah bizi İslam'la aziz eylemiştir.'

Kafirler pistir, murdardır ve necistir

"Ey iman edenler! Müşrikler ancak murdardırlar, necistirler. Bu yıldan sonra Mescidi Harama yaklaşmasınlar... " (Tevbe: 28)

"İşte böylece Allah iman etmeyenler üzerine murdarlık ve rüsvaylık getirir."(Yunus: 100)

"Çünkü onlar murdardırlar, varacakları yer, kazandıklarının karşılığı olan cehennemdir."

"Yoksa sen onların çoğunun işittiğini ve aklettiğini mi sanırsın? Onlar ancak hayvanlar gibidir, hayır onlar yol bakımından daha da sapıktırlar." (Furkan: 44)

"Onun (kafirin) misali üzerine varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin haline benzer. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan topluluğun misalidir." (Furkan: 176)

Evet, Allah indinde kafirlerden daha aşağı bir mahluk yoktur.

"Şüphesiz ki yeryüzünde yürüyüp hareket edenlerin Allah yanında en kötüsü, akletmeyen o sağır ve dilsiz olanlardır." (8/22)

"Allah katında, yeryüzünde debelenenlerin en kötüsü kafirlerdir, onlar iman etmezler." (Enfal: 55)

Evet, görüldüğü üzere Allah Teâlâ kâfirleri "necis, rics, murdar" olarak vasıflandırmıştır. Çünkü onlar kendilerini yaratan Allah'ı değil de, başkalarını rab edindiler. Kendilerini dünyaya getiren, buna karar veren Allah'ı ilah olarak kabullenmediler. Kendilerini yaşatan, rızık veren, yeryüzünü kendilerine âmâde kılan gerçek Ma'buda iman etmediler. Kendilerini Allah'a davet eden, cennete davet eden, cehennemden sakındıran ve başka hiçbir dünyevi çıkarı olmayan resulleri reddettiler. Evet, kâfirler Allah'ı değil de başkalarını tercih etmişler, tercihlerini Allah'dan yana kullanmamışlardır. Allah'a şükretme ve hamdetmeyi tercih etmeyip, layık görmeyip başkalarına minnet etmeyi, şükretmeyi, hamdetmeyi tercih ettiler, hamdetmeye, şükretmeye başkalarını layık gördüler. Allah'a ibadeti, Allah'a itaatı değil de, başkalarına ibadeti ve itaatı tercih etti o kafirler. Allah'dan korkmayı değil de başkalarından korkmayı daha önemli, daha kazançlı gördüler. Kendisinden korkulmaya en çok hak sahibi Allah iken onlar başkalarının korkusunu dikkate aldılar. Sevilmeye layık olan Allah iken, razı edilmeye layık Allah iken, utanılmaya, çekinilmeye, sözü tutulmaya layık olan Allah iken; o kâfirler bütün bunlara başkalarını layık gördüler. Bütün bu özellikler Allah Tealanın hakkı iken kâfirler, buna layık olmayan, hakkı olmayan sahte ilahları layık gördüler. Hâlbuki bütün bunlara Allah'tan başkası layık değildi, Allah'tan başkasının hakkı değildi. Hüküm koymak, kanun koymak Allah'tan başkasının hakkı değildi. Yalvarılmaya, el açılmaya layık olan sadece Allah idi. İşte bütün bu zulümlerin ve nankörlüklerin faili kâfirlerdir.

Bir insan için Allah'dan gayrı ilah edinmekten daha büyük bir cinayet düşünülemez. Akla gelebilecek bütün suçlar ve cinayetler Allah'ı bırakıp da bir başkasını ilah edinmekten, Allah'ın haklarını Allah'tan alıp da, bunlara asla layık olmayanlara vermekten, yani kısacası Allah'a şirk koşmaktan çok çok daha basittir.

Onun için Allah (cc.) "Muhakkak ki Allah kendisine şirk koşmayı affetmez. Fakat onun dışındakileri dilerse affeder…"(48) buyurur.

Mehmed Göktaş

Mehmed Göktaş (inzar Dergisi 69. Sayı) 

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali