22 Temmuz 2010

Türk Polisi israil Askeri Gibi İş Yapamaz !.

Analiz Merkezi adlı sitede son El Kaide zanlıları olarak gözaltına alınanlar konusunda Fatih Tezcan "Türk Polisi israil Askeri Gibi İş Yapamaz" başlıklı bir makale yazdı.

İşte o makale...

ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin 2001'de başlayan Afgan Savaşı'nda, bu güne kadar verdikleri askeri kayıp, 1149 ABD askeri olmak üzere 1891 kişidir.Amerika'dan sonra en büyük kaybı 309 askerle İngiltere vermiştir.

10 yıllık savaşta yıllık ortalama asker kaybı 189 askerdir.

1 aylık ortalama asker kaybı 16,58 askerdir.

Ancaaaak...

Sadece Haziran ayında, ölen NATO'ya askerlerinin sayısı 102'dir!

Yani NATO, 9 senelik istatistikte, ayda ortalama 16 asker kaybederken, bu rakam Haziran ayında 6 kat artmıştır...

Ve içinde bulunduğumuz Temmuz ayının sadece ilk 2 haftasında öldürülen NATO askeri sayısı 33'tür ve ay sonu bilançosunun Haziran'a yakın bir sonuç vermesi şaşırtıcı olmayacak...
...
Taliban, son saldırıların ardından 'Biz daha yeni başlıyoruz! Nereye kaçıyorsunuz?' şeklinde bir açıklama yaptı.

Yaptı, zira Afganistan'a 40 bin yeni ek ABD askeri gönderilmesini isteyen ABD'li komutan McChrystall, 23 Haziran'da Obama tarafından görevinden alındı...

Yaptı, zira bundan sadece 5 gün sonra, 28 Haziran 2010'da, 'Afganistan`da zaferin garanti olmadığını' belirten İngiltere Kara Kuvvetleri Komutanı Richards, "Çıkış stratejisinin bir parçası olarak Taliban`la bir an önce müzakerelere başlanmalıdır" dedi...

Tarih tekerrür ediyor...

Önce İngiltere...

Sonra Sovyetler...

Ve şimdi ABD ve NATO...

Afganistan'daki Müslümanlar, işgalci güç kim olursa olsun, misafirperver olmayacaklarını bir kez daha kanıtlamak üzereler!
...
'Medeniyet getirmek, demokrasi taşımak' gibi motto'larla süslenen emperyalist sömürü maskeleri bir bir düşüyor...

Afganistan atmosferi, Batı'nın kibirli ve sömürücü karakterini kavururken, 49 ülkenin Dışişleri Bakanı, NATO ve BM Genel Sekreterleri "Afganistan İçin Kabil Konferansı"nda buluştu.

Şimdi dikkat!

Ne zaman?

19-20 Temmuz 2010'da...

Şu an 'Afganistan'da tükenen NATO' başlıklı bir yazı da okuyor olabilirdiniz...

Ama öyle değil...

Çünkü, Afganistan'da 42 ülkenin askeri varken, 49 ülkenin temsilcileriyle yapılan o Kabil Konferansı'ndan sadece 3 gün önce Türkiye'de bir gözaltı operasyonu yapıldı!

Adana ,İstanbul ,Çanakkale ve Antalya`da "El Kaide" adı altında yapılan operasyonlarda bir çok kişi gözaltına alındı.

Göz altına alınan Müslümanlar'ın sorgudan mahkemeye geçişleri kameralara yansıtıldı.

Hepsi sakallıydılar...

Hiçbirisi susmadı...

Hepsi sloganlarında 'gözaltılardaki haksızlığı ve adaletsizliği' haykırdılar...

Ve televizyonlar bu haberleri dolu dolu verdi...

Benim bildiğim kadarıyla Rudvan Kaya'dan başka ses çıkartan bir Müslüman da olmadı!

Varsa ve kaçırdıysam, hakkını helal etsin!

Ama İslamî Camia yine sessiz kaldı...

Kaldı, zira Referandum!

Kaldı, zira Ak Parti korkusu!

Kaldı, zira Saadet Kongresi!

Kaldı, zira Ergenekon-Pkk ilişkisi!

Kaldı zira 'Aman bi de El Kaide'ci yaftası vurmasınlar!' endişesi...

Kaldı, zira gözaltına alınan Müslümanlar'la aynı fraksiyonda olmamaktan dolayı

'Bana ne! Radikallik yaparken düşünselerdi' perspektifi!

Ve saire ve saire ve saire...

Bir şekilde yine sessiz kalmayı başardık...

Oysa böyle mi olmalıdır...

Ümmet, içindeki fikirsel farklılıkları müzakere ile çözmelidir...

Mutaassıb, ilme kapalı, kendi dediğinden başkasına tahammülsüz, getto'sal yapılarımız olmamalı bizim...

Ötekileştiren, yaftalayan, etiketleyip uzaklaştıran zihniyet Kur'an Devrimi'ne de uygun değil.

Ama fraksiyonel durumlarımız ne kadar ters ve her kim olursa olsun, birimize dokunan haksız ele, hepimiz sesimizi yükseltmeli değil miyiz?

Bakın, göze yakın tutulan kibrit, arkasındaki ormanı saklar!

Sadece bir gözaltı operasyonu olarak baktığımızda,

sadece bir gözaltı operasyonudur bu...

Ama çizmeye gayret ettiğim Afganistan profilinden baktığımızda,

'Türkiye Ekseni'nden kayıyor mu?' sorusunu, 'bir köşeye sıkıştırma hamlesi olarak' dillendiren Otorite'lere sunulan adaklardır işte o, operasyon mağduru Müslümanlar!...

Eskiden Türkiye'ye bir ABD Başkanı geleceği zaman, Kemalizm'den Kenan Evren'e, ondan da emniyete tevarüs eden gelenek icabınca 'denge gözetilir' ve bahis konusu ziyaretten 2-3 gün önce 'bir sağdan bir soldan' iki üç ev basılır, Komunistler ve Müslümanlar göz altına alınırdı.

Basılana 'hücre evi', alınanlara 'şüpheli' denilir, kamuoyu 'bilgilendirilir' ve gelen Başkan'a 'müstemleke tekmili' bihakkın verilmiş olurdu...

Sonra 'Başkan' gider, şüpheliler serbest bırakılırdı...

Şimdi?

17 Temmuz'da 29 kişi gözaltına alındı...

19 Temmuz'da (Konferansın birinci günü) 6 kişi serbest bırakıldı.

20 Temmuz'da (Konferansın ikinci günü) 9 kişi daha serbest kaldı.

Geriye kalanlar, tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Nasıl?

Niyet Ettim Otorite Rızaı İçin Eksen İspatına!

Değil mi...

Bitmedi!

Bir de Kelime-i Şehadet Bayrağı suçu var!

Ama ben onu yazmayacağım...

Göstereceğim...

İlk resim, Dünya'nın Vicdanı Mavi Marmara gemisine çıkan Siyonist İşgal Çetesi israil`e bağlı 'özel küvetlerin' (kuvvet değil; küvet! bkz. altına yapan israil komandosu) 'ele geçirdikleri' gemi mutfağına ve tamirhanesine ait çakı, bıçak ve İngiliz Anahtarları'nı suç aleti olarak dünyaya tanıtma pespayeliklerinin resmidir...



Dikkat etmenizi isteyeceğim ise, israil'in Kelime-i Şehadet bayrağını 'suç aleti' tasnifinde tutması...

İkinci resim, yazıya konu olan gözaltılardan bir kısmını yapan Adana Emniyeti'nin işi!



Kelime-i Şehadet Bayrağı israil'de olduğu gibi, o hayvandan aşağı mahlukların yaptığı gibi Türkiye'de de suç aleti, öyle mi!

Türk Polisi'nin öğretmeni israil Askeri olamaz!

Türk Polisi kendi insanına israil'liymiş gibi hiç davranamaz!

Olursa, bu halk nasıl Kemalist zulumlerle hemhal olan Ordu'ya olan bakışını hızla değiştiriyorsa,

Anketlere göre 'nispeten' son dönemde güvenilirliği artan Emniyet'e de duruşunu değiştirir ve bu, bazı Otoriteryenistler için de iyi olmaz.

Zaten Ömer ve Nuray Canan Bezirgan çiftine, hususen, canlı yayında Atatürk'ü sevmediğini ifade eden Nuray Canan Kardeş'e, Kumkapı Karakolu'nda yapılanlar da hafızamızda ve oradaki başkomiserin uzaklaştırılması da yeterli değil!

(Mesele o komiserin o karakoldan değil o kafanın bu memleketten gitmesi!)

Zaten KCK'da gözaltına alınanları tek sıra edip takılan kelepçelerin neden ve nasıl basına sızdırıldığı da daha cevaplanamadı!

Zaten 2 senedir yüzlerce KCK'lıyı dinleyen ve takib eden Emniyet'in, neden tam da açılım esnasında o operasyonları yaptığı ve sadece bir kaç ay daha ertelemediği, hadi diyelim ki Erdoğan'ı karşılayan Diyarbakır Belediye Başkanı'nı tokatlayacak kadar ileri gidildi ve bu Başbakan'a dokundu, neden sonunda öyle veya böyle seçilmiş'leri alçaltıcı resimlerin gazetelere polis kamerasından servis edildiği de bilinmiyor...

Zaten'lerimiz çok...

Ve şimdi üstüne üstlük bu resim...

Hayır, siz bu keyfî ve 'adak' gözaltıları yapamazsınız!

Müslümanlar'a '-mış' gibi operasyonları yapamazsınız!

Otorite'ye selam verecekseniz başka bir yol bulmalısınız!

Kitapları, bilgisayarları, cd'leri, kelime-i şehadet bayraklarını suç aleti gibi masaya dizerek, o konferansa mesaj göndermek için gözaltı ve 'mahkeme' yapmış olamazsınız!

Böyleyse bunun hesabını Allah'a veremezsiniz!

Mahşer Konferansı, Nato'nun kıçını kurtarmak için yapılan Kabil Konferansı'na benzemez!

İşte bundan dolayıdır diyoruz ki;

Türk Polisi israil Askeri gibi İş Yapamaz!
Kaynak:Fatih Tezcan / Analiz Merkezi

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali