20 Mayıs 2009

Züleyhaya Yusufca Maâzallah Diyebilmek


Maâzallah diyebilmek

Aziz’in karısı Züleyha, ona kastetmiş, niyetini bozmuştu. nihayet bir gün göz kamaştıracak bir şekilde hazırladığı yatak odasına davet etmiş, o çirkin arzusunu gerçekleştirmeye azmetmişti.

Yusuf aleyhisselam, olacaklardan habersiz bir şekilde davet edilen yere vardı. Züleyha ona:

“Heyte lek-beri gel” diye kendine davet etti. Yusuf aleyhisselam bu teklifi:

“Maâzallah-Allah’a sığınırım” diyerek şiddet ve nefretle reddetti.

Züleyha, nefs-i emmarenin boyunduğurunda zebun, sefil ve rezil bir durumdaydı. Gözünü şehvet bürümüş, bütün fazilet duyguları körelmişti.

Yusuf aleyhisselam ise Allah Teala’nın yardımıyla, Allah’tan bir burhanla korunmuş “Maâzallah” diyerek sakınmıştı. Sığınılacak en yüce makama Rabb Teala’ya sığınmıştı.

Şu hadiseyi bir tefekkür edelim. Derinlemesine düşünelim.

Makam ve mansıp sahipi zengin, güzelliği dillere destan bir kadın, bizi kendine davet ediyor. Böyle bir teklifle karşı karşıyayız. Şöyle bir tefekkür edelim. Yusufcasına “Maâzallah-Allah’a sığınırım” diyebilir miyiz? Böyle çirkin tekliflere karşı nefsimizi “Maâzallah” diyebilecek kıvama getirebildik mi?

“Nerede olursanız olunuz Allah sizinle beraberdir.”

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” ayeti kerimelerinde meknûn maiyyet ve akrabiyyet sırlarına muttali olabildik mi?

Hiç kimse görmese de, bütün gözlerden mestûr olsak da Rabbimiz görüyor, biliyor, her şeyden haberdar oluyor, bizi gözetiyor, inancıyla, yakîn bir imanla “Maâzallah-Allah’a sığınırım” diyebiliyor muyuz?



Şehvet mezbeleliği

Zamanımızda o kadar çok Züleyhalar var ki. Ne tarafa baksak “Heyte lek-Beri gel” diye nice kötülüklere davet olunuyoruz.

Her taraf bir şehvet mezbeleliği,

Her taraf bir şehvet lâşeleliğine dönmüş.

Derinlemesine bir tefekkür yaptığımız zaman bu mezbelelikte, bu lâşelikte:

- İslamî hassasiyetlerimizin nasıl törpülendiğini,

- Nasıl dünyevîleştiğimizi,

- Bu aşağılık ortamlara nasıl ısındırıldığımızı,

- Nasıl tepkisiz bir toplum haline geldiğimizi,

- Bencilleştiğimizi,

- Nemelazımcı bir anlayışla nasıl köreltildiğimizi dehşetle göreceğiz.

Aziz kardeşlerim, değerli okurlarım!

Şeş cihetten yüzlerce Züleyhaların “Heyte lek-Beri gel” nidaları, nefis ve şehvet kokan çağrıları ile karşı karşıyayız.

Sokaklar, caddeler,

Çarşılar, pazarlar,

Televizyonlar, radyolar,

Gazeteler, dergiler,

Okullar, iş merkezleri,

Borsalar, Bankalar,

Makam ve mevkiler,

Mal ve mülkler, çok azı, azın azı müstesna, her biri onlarca, yüzlerce Züleyha olmuş bizi günah bataklığına çağırıyor. Her biri bir köşeden: “Heyte lek-Beri gel” diye nida ediyorlar.

“Elbette bu Züleyhalar kendilerini bize arz ederken bizden bir bedel de istiyorlar:

Yerine göre imanımızı,

Yerine göre ahlâkımızı,

Yerine göre iffet ve hayamızı,

Yerine göre bizi biz yapan tüm değerlerimizi istiyorlar.

Bize şahsiyet veren, bize kimlik kazandıran, bizi biz yapan bütün değerlerimizden soyutlayarak kendilerine ram etmek, esir etmek, köle etmek, sonra da istedikleri şekilde nefsî, şehevî aşağılık arzularına hizmet ettirmek istiyorlar.

Böyle bir zilleti, böyle bir meskeneti:

Hangi onurlu bir insan,

Hangi kâmil bir müslüman,

İmanla şereflenmiş, İslam’la izzetlenmiş,

Ümmet-i Muhammed olmakla taçlanmış,

Dünyanın fâni, ahiretin baki olduğuna bütün kalbiyle inanmış,

Bu inancını amellerinde tezahür ettirmiş,

Dünyada yaptıklarından inceden inceye hesaba çekileceğine inanmış, cennet ve cehennemin varlığına inanmış,

Hangi şahsiyetli bir mü’min rıza gösterebilir, kabul edebilir?



Gerçek yiğitlik

Elbette kâmil bir mü’min;

Makam ve mevkinin,

Mal ve mülkün,

Hülâsa şu geçici fâni dünyanın bütün cazibesine, zahiri görkemine rağmen onun “Heyte leklerine”, histerik davetlerine asla iltifat etmez ve Yusufcasına, bütün kalbiyle, bütün içtenliğiyle, bütün âleme ilan edercesine “Maâzallah-Senin davet ettiğin bütün kötülüklerden Allah’a sığınırım” diye haykırır.

İşte bir mü’min bu haykırışla:

Tevhidin derinliklerine,

Marifetin ulvîliklerine,

Hakikatin sırlarına,

İmanın yakînine,

Mâşukun divanına yükselecek, aşıklar kervanına, dostlar meclisine katılacaktır.

İşte gerçek yiğitlik, gerçek pehlivanlık budur. Nefsin, şehvetin kesafetinden kurtulup ruhun letafetine ulaşabilmektir. Gerçek yiğitlik, hakiki pehlivanlık rakibin sırtını yere getirmek değil, gerçek yiğitlik, hakiki pehlivanlık, seni günaha, kötülüklere davet edenlere “Heyte lek” diye çağıranlara kulak asmayıp, yüz vermeyip, nefretle karşılayıp, davet ettikleri günahlardan, kötülüklerden, Yusufcasına bir samimiyet, bir içtenlikle “Maâzallah” diyebilmektir.

Gerçek pehlivanlık:

Dünyanın bütün alayişine,

Makam ve mevkiine,

Mal ve mülküne,

Şan ve şöhretine,

İnsanların övgüsüne, iltifatına,

Nefsin bitmez, tükenmez arzu ve isteklerine, Maâzallah diyebilmek, dünyada, izzet ve şerefle, müslümanca yaşayabilmektir.

ALINTIDIR

Sizde Beğendiğiniz e-postaları, kendi eserlerinizi, ilanlarınızı veya bizimle paylaşmak istediklerinizi naturelist@gmail.com mail adresine yollayabilirsiniz..

Reklammatik'le Reklam İzle sen de kazan!

Hostinginizi Alın Bir Villa Sahibi Olun

SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!

Hz.Muhammed_Tolstoy_Gizlenen_Kitap İNDİRR

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali