20 Mayıs 2009

İnsana özgü bir yetenek konuşmak

SESLE GELEN AVANTAJ...

İNSANA ÖZGÜ BİR YETENEK

Sürekli konuşuyoruz

Eğer farenjit değilsek, her gün ağzımızı açıp konuşuyoruz. Bazen, tam istediğimiz gibi konuşamıyoruz, ama istediğimize yakın kelimeleri bulup kullanıyoruz. Çok fazla düşünmeden son seçimler hakkında yorum yapıyoruz, yağmur ya da kar nedeniyle tıkanan trafikten şikayet ediyoruz. Hatta felsefi konuşmaları seviyorsak, yaşamın anlamı hakkında bile yorumlar yapabiliyoruz...

Dil nedir?

Dil, "soyut konular hakkında bilgi aktarmak için, sembollerle sesleri birleştirme yeteneği" olarak tanımlanıyor. Atalarımız karmaşık bilgileri dil sayesinde birbirleri ile paylaşmışlardı. İste, insanların bu özelliği kısa sürede dünyaya hakim olmalarını sağladı.

Bilgiyi aktarma aracı

İnsanların tekerlek yapmakla ilgili ilk bilgileri birbirlerine aktarmamış olduklarını düşünün. Sonuçta, her yeni gelen nesil kendi tekerleğini kendisi yaratmak zorunda kalacak ve her seferinde insanlık sil bastan başlamak zorunda kalacaktı. Tekerleğin öğrenilmesi, ancak görsel model teşkil edecek kadar çok tekerlek yapıldığında mümkün olacaktı. Oysa ki, dil sayesinde tekerleğin nasıl yapıldığı, mahalle dedikoduları kadar çabuk yayıldı. Farklı yetenekleri olan insanlar, orijinal tekerleğin daha da gelişmesini sağladılar. Jeolojik zamanda göz açıp kapayıncaya kadar gecen bir süre içinde, insanlar arasındaki iletişim sayesinde jant kapaklı modern lastikli tekerleklere kadar gelindi...

Konuşmaya nasıl başladık

En yararlı yeteneklerimizden biri olmasına rağmen, dilin ilk olarak nasıl kullanıldığı bilinmiyor. Bazı dilbilimciler, dilin işbirliği ihtiyacından doğduğunu düşünüyorlar, Örneğin, bir avcının mamutla girdiği savaşı kazanabilmesi için bir grup mızraklı savaşçı toplaması gerekiyordu... Diğer uzmanlar ise, dilin diğerlerini kontrol etme ve yönetme isteğinden doğduğunu söylüyor. Birkaç iyi seçilmiş kelime, insanlar üzerinde sanıldığından çok daha etkili oluyor. Bazı uzmanlar da dili, atalarımızın mağara duvarlarına resim çizmelerini sağlayan aynı yaratıcılık kıvılcımı ile bağdaştırıyorlar. Bu dilbilimci grubuna göre dil, aklımızda oluşan soyut fikirleri açıklamanın bir yolundan başka bir şey değil...

Ancak, en akla yatkın cevap, dilin doğuştan gelen bir yetenek olduğu yönünde; aynı yunusları uzaklığı anlayabilmek için sonar kullandığı gibi... Bu teoriye göre dil, doğal evrim sırasında genetik rastlantıların bir sonucu olarak gelişti... Hem biyoloji hem de dilbilim alanında bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt bulunuyor. Üstelik bu kanıtlar, kendi dillerinin doğuştan üstün olduğunu savunanların hayal kırıklığına düşürecek cinsten...

İlkel diller basit mi? Acaba…

İlkel insanların konuştukları dilin hem gramer hem de kelime hazinesi açısından basit olduğunu sanıyorsanız bir kez daha düşünmeniz gerekiyor. Doğu Afrika’da küçük bir Bantu dili olan Kivunjo'da her fiilin 7 tane öneki ve soneki, iki hali, 14 zamanı; insanları, nesneleri ve nesne gruplarını da içeren 16 cinsi var. Üstelik her fiilin özne ve nesneye uyması gerekiyor. Her fiilin olası hallerinin sayısı yarım milyon... İngilizce'deki fiillerin ise sadece 4 hali bulunuyor.

Bundan anlaşılacağı gibi, dilin karmaşıklığının kültürle hiçbir ilgisi yok. Dilin evrensel bir insan içgüdüsü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Görülüyor ki, bazı kültürlerin dil yapıları son derece karmaşık, Bunun yanında, İngilizce ve Almanca gibi Germen dil ailesinden olan diller ise diğerlerine göre daha basitler...

Dil yetisine doğuştan sahibiz…

Çocukluktaki dil öğrenme kabiliyeti zamanla azalıyor...

Her şeye rağmen, her birimiz her dili konuşabilecek yeteneğe, yani ortak bir dil yetisine doğuştan sahibiz. Yeni doğanlar üzerinde yapılan araştırmalar, nerede doğmuş olurlarsa olsunlar hepsinin aynı konuşma seslerini ya da fonemleri çıkardığını gösteriyor. İstanbul’da doğmuş bir bebek hiç zorluk çekmeden. Güney Afrika’nın Khoisan Ormanları'nda konuşulan ilginç dili öğrenebiliyor. Ya da bir Japon bebeği rahatlıkla Türkçe konuşabiliyor. Çocuklar konuşmayı öğrendikçe, doğduklarında duydukları, ancak ailelerinin kullanmadıkları fonemleri unutuyorlar. Yetişkinliğe doğru, çocukluktaki dil öğrenme kabiliyeti gitgide azalıyor...

Ses çıkartabilmek için…

Bir dili akıcı konuşabilmek için; çocukların, ses kirişleri, dil ve dudaklar gibi konuşmayla bağlantılı organları sistemli bir şekilde kullanmayı öğrenmeleri gerekiyor. Duyulan konuşmayı anlayabilmek içinse, beynin çeşitli kısımlarının, fonem akışının şifresini çözmesi ve zihinde anlamlı şekiller yaratması gerekiyor...

Konuşma, havanın ciğerlerimizden nefes borusu yoluyla "glotis"e ya da ses kirişlerine ulaşmasıyla başlıyor. Boğazımızdaki kaslar gevşeyip kasılarak, ses kirişleri arasından gecen havanın miktarını ayarlıyor. Eğer yeterice kasılırlarsa, sesli harfleri çıkartmak için kullandığımız titreşimi yaratıyorlar. Elinizi gırtlak çıkıntınızın üzerine koyun ve "i" ve "o" seslerini çıkartın. Ses kirişleri ne kadar gerilirse, sesin perdesi de o kadar yüksek olacaktır...

Sonra sıra ses kuvvetlendiricilere geliyor, Ağzımızın üst kısmı -damak-, ağız ve burnumuzdaki boşluk, dilin de yardımıyla sesli harflerin gücünü yükseltiyor. Örneğin, dilimiz damağa doğru çıktığında, yük­sek bir "i" sesi çıkıyor. Aşağı indirildiğinde ise "e" sesini elde ediyoruz.

Dudaklar, sessizlerde devreye giriyor; hava geçidini, hava ağızdan çıkmadan hemen önce kapayarak, "b" sesinin çıkmasını sağlıyor.

Ses mekanizması bir alıcı olmadan hiçbir işe yaramıyor

Tüm hayvanlar içinde sadece insanlarda şu özellikler bulunmuyor: Farklı sesleri anlamak, sesleri özel duyumsal verilerle birleştirmek (örneğin "kedi" kelimesini. Kedinin görüntüsü, miyav sesi ve tüylerinin yumuşaklığı ile bağdaştırmak), öğrenilmiş. kelimelere dayanarak kelimenin anlamını analiz etmek, kelimeleri beynin yüzü, ağzı ve boğaz kaslarını kontrol eden bölümüne transfer etmek...

Sınırlı sesten sınırsız bilgiye

Ve en önemlisi, hiçbir diğer tür, sınırlı sayıdaki ses şifreleri kullanarak sınırsız bilgi yaratma kabiliyetine sahip değil. Dilbilimcilerin en sevdiği örneği ele alırsak, "Köpek adamı ısırdı" ile "Adam köpeği ısırdı" cümleleri arasıdaki müthiş. fark sadece kelimelerin yerlerinin değiştirilmesiyle elde ediliyor. Aslında, her iki cümlede de kullanılan sözcükler birbirinin aynı, sıradaki değişiklik tüm anlamın değişmesi için yeterli oluyor. Yani, dinleyicilere farklı olaylar anlatmak için birçok şifre kullanıyor. Dilin mucizesi de işte burada yatıyor.


Hazırlayanlar : Okan URAL, Kerem
Kaynak : Focus - Şubat 1997 sayısında "Dil:İnsana özgü bir yetenek" başlığı ile yayınlanan yazıdan derlenmiştir. Paragraf başlıkları ilave edilmiştir. Resimlerde kirlilik yaratmamak için grup adı vs kullanılmamıştır.



Sizde Beğendiğiniz e-postaları, kendi eserlerinizi veya bizimle paylaşmak istediklerinizi naturelist@gmail.com mail adresine yollayabilirsiniz..

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali