Odun ipi, 'ip ağacı' denilen iki kütüğün etrafına bir dizi ipliğin geçirilmesiyle oluşturulan basit bir tezgâhta dokunuyor. Dokumada 'kılıç' ve 'kücü' adlı el yapımı ahşap aletler kullanılıyor. Kılıç, dokuma esnasında ipleri ayırmada kullanılıyor.
Çanakkale'nin Ayvacık ilçesindeki Bahçedere köyünden Gülsüm Civil, beyaz badanalı evinin geniş avlusunda karşılıklı iki ağaca ufak bir tezgâh yapmış, dokuyor. Sökük kazaklardan artırılan ipler birkaç günlük sabırlı bir emekle çok sağlam bir dokumaya, upuzun, çok işlevli şeritlere dönüşüyor.
Eskiden her evde dokumalar için 'ip ağaçları' olurdu. İhtiyaç ne ise evin hanımı tarafından basit tezgâhlarda, bu ağaçlara gerilen iplerde dokunurdu. Gülsüm Teyzeninkiler de evinin bahçesindeki iki ağaçtı işte, dokumasını yaptığı tezgâh da oracıkta kuruluvermişti.
Tezgâh üzerinde hareketli olan ve sıraların ilerlemesini sağlayan hareketli ipin adı 'argaç'. Gülsüm Teyze elinde 'kılıç' adını verdiği ve ipleri ayırmakta kullandığı tahta aletin marifetiyle alt ve üst sıraları birbirinden ayırıyor ve argacı iki ip sırasının arasından bir o yana bir bu yana geçiriyor. Kazdağı Türkmenleri bu şekilde dokudukları, kendi deyimleriyle 'odun ipi'yle küfeler, çalı çırpılar, sepetler taşıyor. Odun ipi yassı olduğundan omuzlarını kesmiyor ve dengeli duruyor. Yörükler ise bu iş için urgan kullanıyor. Türkmenlerin dokumaları çeşit çeşit. Her birinin amacı da farklı. Örneğin 'bağ' adını verdikleri bir başka dokumaları daha var; 'çarpana' denilen ve çoğunlukla deve gönünden yapılan, dört tarafı delikli, avuç içi büyüklüğündeki deri parçalarından yapılıyor. Bağ, geleneksel Türkmen kıyafetinde kemer-kuşak olarak kullanılıyor. Eski kaynaklarda Afyon Türkmenlerinin bu tip dokumalara bağın yanı sıra 'uğ' dediğine da rastlanıyor. Bu dokumaların en ilgi çekici olanı, sadece cenaze taşımada, cenazenin mezara indirilmesinde kullanılan 'mahraplı örken'. Bu özel malzeme başka hiçbir amaçla kullanılmıyor. 'Örken' ip kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor. Mahraplı örken ise üzerinde 'mahrap' adlı motif olan ip demek.
Mahraplı örken eskidiği zaman atılmıyor, yakılmıyor, kesilmiyor, başka bir amaç için kullanılmıyor. Eskidiği zaman asla bir kenara atılmıyor ya da başka bir şekle dönüştürülmüyor, örneğin odun ipi gibi bir taşıma aracı olarak kullanılmıyor. Sadece ve sadece gömülüyor. Tıpkı, taşıdığı ölü gibi. Mahrap motifi sadece örkene değil 'karçın' denilen ve göçer zamanlarda sandık niyetine kullanılan dokuma çulun üzerine de dokunabiliyordu. Göçer Türkmenler, bu çulun içine eşyalarını koyar, ayrıca göç sırasında yastık niyetine kullanırlardı. Ama mahrap motifini taşıyorsa bu çul üzerine kesinlikle oturulmazdı. Küçük bebekler ölürse karçının içinde gömülürdü, bir tür kefen olarak kullanılırdı. Eskiden yetişkin ölüler de kilimlere sarılıyor ve etrafı da mahraplı örkenle bağlanıyormuş. Şimdi de hâlâ her evde bir mahraplı örken bulunuyor. Hatta anadan kıza çeyiz içinde veriliyor. Sandıkta saklanıyor ve genelde bir örtünün içinde sarılı tutuluyor... Ben ayrıntılı sorular sorarken ve bütün dikkatimle Gülsüm Teyzeyi izlerken ipler dokunuveriyor, gittikçe uzuyordu. Basit ama karmaşık ve çok kullanışlıydı ortaya çıkan şey. Sıra mahraplı örkenin dokunmasına geldiğinde iplerin renkleri de değişti. Mahrap motifi sadece siyah ve beyaz renklerle dokunuyordu. Yazı: Güneşin Aydemir / Atlas Ekim 2008,sayı 187 |
Sizde Beğendiğiniz e-postaları, kendi eserlerinizi veya bizimle paylaşmak istediklerinizi habertam@gmail.com mail adresine yollayabilirsiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder