Sahabe-i Kiram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sahabe-i Kiram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2009

Hz. Muhammed (Sav) 4 Halife Dönemi ve Sahabelerin Hayatı (14 VCD) Belgesel Türkçe

alt

Hz. Muhammed (Sav) 4 Halife Dönemi ve Sahabelerin Hayatı (14 VCD) Belgesel Türkçe

Dijital Yapımcılık tarafından örnek hayatları insanlara aktarmak için hazırlanan "Hz. Muhammed in Hayatı, 4 Halife Dönemi ve Sahabilerin Hayatı" VCD olarak paylaşımda. 3 VCD'den oluşan "Hz. Muhammed'in hayatı" bölümünde peygamberimizin babası Abdullah'ın yaşamı, çocukluğu, Hz. Hatice ile evliliği, ticaret hayatı, ilk vahiy, miracı, hicreti, savaşları, Mekke'nin Fethi, Veda Haccı ve Veda Hutbesi yeralıyor.2 VCD'den oluşan "Bir İnsan Olarak Hz. Muhammed" belgeselinde ise Peygamberimizin güzel ahlakı anlatılıyor. VCD, Alçakgönüllü, Hoşgörülü, Eş, Bilgi ve Hikmet, Cömertlik, Şefkat, Cesaret, Vefa, Şakacı, Hayvansever ve Nazik gibi Peygamberimizin güzel özelliklerinin anlatıldığı bölümlerden oluşuyor.Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin hayatlarının anlatıldığı 4 Halife dönemi bölümünde İslamiyetin Arap Yarımadasının sınırlarından çıkarak dünyaya yayılışı, sahte peygamberlerin ortaya çıkışı, fitneler dönemi ve şehit olan halifeler anlatılıyor.3 bölümden oluşan "Sahabelerin Hayatı" VCD sinde ise Zübeyr bin Avam, Talha Bin Ubeydullah, Abdurrahman bin Avf, Eyüp El Ensari, Bilal-i Habeşi, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Ebu Zer El Gıfari, Said bin Zeyd, Abdullah bin Revaha, Ammar bir Yasir, Ebu Said El Hudri, Hz. Hamza, Selman-ı Farisi, Halid bin Velid, Mus'ab bin Umeyr in hayatı ve örnek cihadı aktarılıyor. "Hanım Sahabeler" bölümünde ise müminlerin anneleri olan Peygamberimizin eşleri ve ilk hanım Müslümanların hayatı ve mücadelesi anlatılıyor. Hz. Hatice, Hz. Sevde, Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Ümmü Seleme, Hz. Cüveyriye, Hz. Safiyye, Hz. Zeynep, Hz. Fatma bu bölümde yer alan hanım sahabelerden sadece birkaçı.Bu VCD setinde ayrıca Peygamberimizin fethedileceğini müjdelediği Kudüs'ün fethi ve İslam'ın efsane kumandanı Selahaddin Eyyübi'nin yaşam öyküsü de yer alıyor.Bu önemli çalışmanın yapımını üstlenen Dijital Yapımcılık'tan İsa Tatlıcan "Bu belgesel çalışmasında Kuran-ı Kerimin ve tarihsel kaynakların ışığında İslam'ın ilk yıllarını izleyiciye aktararak bu bilgileri tüm insanlığa ulaştırmayı hedefledik" dedi.

alt

CD1:

http://crypt-it.com/s/Z81UN2

CD2:

http://crypt-it.com/s/KPFSEK

CD3:

http://crypt-it.com/s/HUJ7FR

CD4:

http://crypt-it.com/s/NHA3GR

CD5:

http://crypt-it.com/s/13CX2F

CD6:

http://crypt-it.com/s/YM2MW2

CD7:

http://crypt-it.com/s/7PCHUW

CD8:

http://crypt-it.com/s/UJEWVN

CD9:

http://crypt-it.com/s/LBEMW6

CD10:

http://crypt-it.com/s/KP819F

CD11:

http://crypt-it.com/s/FU2CVM

CD12:

http://crypt-it.com/s/BNH8LR

CD13:

http://crypt-it.com/s/AK56V9

CD14:

http://crypt-it.com/s/X3A2CN


kaynak: http://www.mayonez.net/25365-Hz-Muhammed-Sav-4-Halife-Donemi-ve-Sahabelerin.html

02 Temmuz 2009

Hz. Ukkaşe kimdir?

Hz. Ukkaşe kimdir?

Hz. Ukkaşe'nin kim olduğunu merak edenler için ondan bahsetmekte yarar var. Yapılan araştırmalarda, türbenin Resulllah (sav)’in arkadaşlarından Ukkaşe b. Mihsan el-Esedi (ra) adına yapıldığı saptanmış. Bazılarına göre türbede Ukkaşe b. Mihsan'n gömülü olduğu söylense de, bazılarına göre, burada katıldığı bir savaşta kaybettiği parmağı yada kanının döküldüğü yer olduğu için buraya türbe yapıldığı rivayet edilmekte.

Hz. Ukkaşe hakkında, özellikle Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamakta. Müslüman olduktan sonra ve Bedir Savaşı’ndaki başarılarından sonra, kaynaklarda onun hakkında bilgiye rastlanmaktadır.

Hz. Ukkaşe (ra) Bedir Savaşı’nda çok büyük cesaret gösterdi. Savaşırken kılıcı kırıldı. Peygamberimiz (sav) kendisine bir hurma dalı verdi. Bu dal, Peygamberimizin bir mucizesi olarak onun elinde kılıç oldu ve onunla savaştı. O kılıçla çok sayıda savaşa katıldığı rivayet edilmektedir.

Hz. Ukkaşe hayatta iken cennetle müjdelenen Sahabelerden. Peygamberimiz (sav) bir gün:
- Ümmetimden yetmiş bin kişi tertemiz olarak cennete girecektir, buyurunca, Ukkaşe b.Mihsan:
- Ey Allah'ın elçisi! Allah'a dua et de ben onlardan olayım, dedi. Peygamberimiz:
- Sen onlardansın, buyurdu ve ona dua etti. Bunun üzerine başka bir adam ayağa kalkarak:
- Ey Allah'ın elçisi! Cennetliklerden olmam için bana da dua et, deyince, Peygamberimiz:
- Bu konuda Ukkaşe seni geçti buyurdu. (1)

Peygamberlik Mührü’nü öpen tek Sahabe

Hz. Ukkaşe (ra) bir peygamber aşığı, bir peygamber sevdalısı bir insan. O sevgiden dolayı Peygamberimizin kürek kemikleri arasında bulunan peygamberlik nişanesi, peygamberlik mührünü öpmeyi başlarmış bir sahabe.

Fetih Suresi nazil olunca, Peygamberimiz (sav) Cebrail'e:
- Ey Cebrail öleceğimi anladım, buyurunca Cebrail, Peygamberimize:
- Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın, dedi (Duha:4-5).

Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti. Bütün Muhacir (Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar ) ve Ensar (Medine'li Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı. Peygamberimiz onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti. Peygamberimizin bu konuşması sırasında kalpler ürperdi, gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:

- Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim? Onu dinleyenler:
- Allah mükafatını versin, çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin, O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin, dediler.

Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

- Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum.

Hiç kimse kalkmayınca, Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra, Sahabe-i Kiram arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim, ayağını öpmek için sana yaklaştığımda, değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa, devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum, deyince, Peygamber efendimiz:

- Ey Ukkaşe, sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım. Ey Bilal git (kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir, dedi. Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak:
- O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor, diyerek Hz.Fatıma'nın yanına geldi kapıyı çaldı ve:
- Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver, deyince, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma:
- Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil, babam uzun değneği ne yapacak? Dedi. Bilal-i Habeşi:
- Babanın yaptıklarından haberin yok. Allah'ın elçisi borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor, dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma:
- Ey Bilal, Allah'ın elçisine kısas yapmayı kendisine layık gören kimdir? (Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler, dedi.


“Cennetteki arkadaşım”

Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince, O da Hz. Ukkaşe'ye verdi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (r.anhum) bunu görünce ayağa kalktılar ve:
- Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma, deyince, Peygamber Efendimiz:
-Bırak ey Ebubekir, sen de bırak ey Ömer, Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor, dedi.

Bunun üzerine Ali b. Ebu Talip (Hz. Ali) ayağa kalktı ve:
- Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım, hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz sopa vur. Allah'ın elçisinden alma, deyince Peygamberimiz:
- Otur ey Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor, buyurdu. Sonra Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin kalktılar ve:
- Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Allah'ın elçisinin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir, deyince Peygamber Efendimiz:
- Gözümün nuru torunlarım, siz de oturun Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir). Sonra Peygamber Efendimiz (sav) Ukkaşe'ye:

- Ey Ukkaşe, vuracaksan vur deyince, Ukkaşe (ra):
- Ey Allah'ın elçisi, bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu, deyince, Peygamberimiz sırtını açtı.

Sahabeler yüksek sesle ağlıyorlardı. Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı. Sanki sırtı Mısır'da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden sırtını öptü ve şöyle dedi:

- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın elçisi, sana kısas yapmaya kim cür'et edebilir? Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) :

- Ya hakkını alman için gerekeni yap yada affet deyince, Hz. Ukkaşe:
- Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav):
- Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın, dedi.

Sonra (orada bulunan) bütün Sahabe-i Kiram ayağa kalktılar ve alnından öperek:
- Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin dediler." (2)

Her gün yüzlerce insanın gurup gurup Ziyaret ettiği bu türbe, Hz. Peygamberden geriye kalan hatıralara, insanımızın sahip çıkışının da bir göstergesi.

İnsan, Hz. Ukkaşe'nin makamına varınca, Hz. Peygamberin sırtındaki Peygamberlik Mührü’nü öpmeyi başarmış Hz. Ukkaşe'nin dudaklarından bir tebessüm arıyor.

Nasıl gidilir

Hz. Ukkaşe Türbesi'ne farklı yollardan gidilebilirse de, Gaziantep'in Nurdağı ilçesinden gidilmesi en uygunudur. Türbe, ilçe merkezine 8 km. uzaklıktadır. Guruplar halinde gidilebileceği gibi ferdi olarak da gidilebilir. Türbe merkezine araçla çıkılabilmektedir.


KAYNAKLAR
1- El-İstiab 3/1081, Madde:1837, Buhari , Tıb.17, Müslim, İman,317.
2- El - İsbahani, Hilyet-ül Evliya 4/ 73,

01 Temmuz 2009

Kur'ân'a Göre En Hayırlı Ümmet

Hz. Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamberler arasında yüce bir konuma sahip olduğu bilinmektedir. Onun ümmeti de diğer ümmetlere göre her yönden daha üstün ve daha faziletlidir. Kur'ân-ı Kerîm, Ümmet-i Muhammed'in sahip olduğu bu üstün vasıflardan bahseder. Bunlardan biri de Ümmet-i Muhammed'in en hayırlı ümmet olmasıdır. Bu makalede, âyet ve hadîsler ışığında Ümmet-i Muhammed'in, nasıl ümmetlerin en hayırlısı olduğunu incelemeye ve ortaya koymaya çalışacağız.

Ümmet-i Muhammed'in En Hayırlı Ümmet Olması
Kur'ân-ı Kerîm, insanlık içinde Ümmet-i Muhammed' den daha hayırlı, daha iyi bir ümmet olmadığını ilân etmektedir. Onlar, sahip oldukları yüce özelliklerden dolayı mealen şöyle övülmektedirler: "(Ey Üm­met-i Mu­ham­med!) Siz in­san­la­rın iyi­li­ği için mey­da­na çı­ka­rıl­mış en ha­yır­lı üm­met­si­niz. İyi­li­kleri ya­yar, kö­tü­lükleri ön­ler­si­niz, çün­kü Allah'a ina­nır­sı­nız." (Âl-i İmrân Sûresi, 3/110)

Âyetteki "hayr" kelimesi, herkesin arzu ettiği akıl, adalet, fazilet ve faydalı olan şeyler demektir. Zıttı ise şerdir.1 Müfessir Râzî'ye göre hayr, ibadetler ve bunların hâricinde mahlûkata yapılan iyilikler, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker, sadaka, Allah'ın emirlerini tazim, yaratıklarına şefkat gibi hususlardır.2 Hayr, birçok âyette, salih amel, hasene ve maruf gibi kavramlarla yakın anlamlı olarak, her türlü erdemli tutum ve davranışı ifadede kullanılmıştır. Hayra yapılan davet de bir mânâda refah ve huzura davettir.3

"En ha­yır­lı üm­met­" âyeti, müfessirlerin ittifakına göre Ümmet-i Muhammed hakkındadır4 ve onun, ümmetlerin en hayırlısı, en ideali ve en iyisi olduğunu haber vermektedir. Âyetin, Yahudilerden Malik b. Dayf ve Vehb b. Yahuda'nın sahabeden bazılarına, "Bizim dinimiz, sizin bizi çağırmakta olduğunuz dinden daha hayırlı, biz de sizden daha hayırlıyız." demeleri üzerine nazil olması5 da bütün mü'minleri kapsadığını göstermektedir. Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) de: "Peygamberlerden hiçbirine verilmeyen şeyler bana verildi. Korku ile (düşmanın kalbine) yardım olundum, yeryüzünün anahtarları bana verildi, Ahmed diye isimlendirildim, toprak bana temiz kılındı ve ümmetim, ümmetlerin en hayırlısı kılındı." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/98) buyurarak, ümmetinin en hayırlı ümmet olduğunu haber vermiştir.

En hayırlı ümmet hitabıyla, öncelikli olarak kastedilenlerin Sahabe olduğunda ittifak vardır.6 Peygamber Efendimiz de "İnsanların en hayırlıları benim çağdaşlarımdır." (Buhârî, Şehâdât 9; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 208) buyurmuştur. Fakat bu hitabı sadece Sahabe'ye tahsis etmek doğru değildir. Çünkü âyetin öncesinde ehl-i kitaba hitap edilmekte ve mü'minlerin onlara uymamaları, Allah'ın dinine sıkıca sarılmaları istenmektedir. Mü'minlere, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir grup oluşturmaları, ihtilâfa düşüp tefrika çıkaranlar gibi olmamaları emredilmekte ve iman edenlerle kâfirlerin âhiretteki durumlarından bahsedilmektedir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3/98-107) Dolayısıyla âyetin siyak ve sibakı dikkate alındığında, en hayırlı ümmetten maksadın, Ümmet-i Muhammed olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Râzî'nin de belirttiği üzere, "Oruç size de farz kılındı." (Bakara Sûresi, 2/183) gibi âyetler nasıl ki, sadece sahabeye hitap etmiyorsa, aynı şekilde en hayırlı ümmetsiniz hitabı da vahyin ilk muhatapları olan sahabeye hasredilemez.7 Kısacası en hayırlı ümmet ile Hz. Muhammed'den (sallallahu aleyhi ve sellem) itibaren kıyamete kadar gelecek olan İslâm ümmetinin tamamına hitap edilmektedir.8

Hz. Peygamber'in yukarıdaki hadîsinden Sahabe'nin hem bu ümmetin hem de bütün insanlığın en hayırlı nesli olduğu vurgulanmaktadır. Fakat hadîsin devamındaki, "Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onların arkasından gelenler" ifadesi, sahabeden sonraki her neslin, insanların en hayırlı topluluğu olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla bu hadîs, ümmetin her kuşağının kendi zamanının en hayırlı toplumu olduğunu da ifade etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, ümmetinin sonraki nesilleri için de benzer övgülerde bulunmuştur: "Beni görüp de bana iman edene ne mutlu. Beni görmediği hâlde bana iman edene yedi defa ne mutlu." (Ahmed b. Hanbel, 3/71, 155) "Yaratılmışlar arasında iman bakımından en üstün kimseler, henüz atalarının sulblerinde bulunan, beni görmedikleri hâlde bana iman eden, yazılı bir takım kağıtlar görüp de onlarda bulunanlar gereğince amel edenlerdir. İşte onlar, iman ehlinin en faziletlileridir." (Hâkim, Müstedrek, 7/2501) Hz. Peygamber, görmediği hâlde kendisine iman edenlerin kardeşleri olduğunu ve onlarla karşılaşmayı arzuladığını da ifade etmiştir.9 Ayrıca, "Ümmetimin misâli yağmura benzer. Onun öncesi mi hayırlıdır, sonrası mı bilinmez" (Tirmizî, Emsâl 6) buyurmuştur. Bu hadîse göre geçmişiyle ve geleceğiyle, öncesiyle ve sonrasıyla, bu ümmetin bütün kuşakları hayırlıdır. Her nesli birbiriyle kaynaşıp bir bütün olmuştur. Tıpkı başının nerede olduğu belli olmayan bir halka gibi veya örülmüş bir bina gibi hayırlılıkta da yekvücuttur.10 Ümmetin öncesinin veya sonunun hayırlı olduğunun bilinmemesi, onun her tarafının hayırlı olduğuna işaret etmektedir. Burada Sahabenin külli fazilette en faziletli, en hayırlı nesil olduğunun ve bu hususta diğer nesillerin onlarla eşit olmasının mümkün olmadığının hatırlardan çıkarılmaması gerekir.

Ümmetin ilk nesli olan Sahabe'nin üstünlüğü; kâfirlerin eziyetlerine sabretmeleri, onlarla mücadele edip dine sıkı sıkıya sarılmaları, onu yayma ve sonraki nesillere ulaştırmada gösterdikleri gayret ve başarılarından kaynaklanmaktadır. Onlardan sonra gelenler, yeryüzünde fesadın, kötülüğün, mâsiyetin ve büyük günahların açıktan açığa işlendiği zamanlarda, dini dosdoğru uygulayıp, Allah'a itaat üzere sabır ve sebat gösterecek olurlarsa, onların da amelleri, tıpkı kendilerinden öncekilerin amelleri gibi değerli ve faziletli olabilir.11 Şüphesiz Muhammed ümmetinin her nesli bu hayırlı oluştan, İslâm'a ve onun değerlerine sahip çıktığı nispette nasibini alacaktır.

Bu Ümmetin Tamamının Hayırlı Olması
Müfessir Râzî, ‘Ümmetin tamamı bu kapsama girer mi?' sorusuna şöyle cevap verir: "Bazı bakımlardan hayırlı olan kimse için ‘hayırlıdır' denebilir. Yüce Allah'ın, bu ümmetin hayırlı olduğunu haber vermesi, onların hiç yanlış yapmadıkları anlamına gelmez. Hattâ hayırlı olmaları, onların küçük günahları işlemeleri şöyle dursun, büyük günaha yönelmelerine de ters düşmez."12 Ümmetin hayırlı olması, çoğunluğunun iyi olmasına bağlıdır. Ehl-i kitap ise Allah'a itaatten çıkmış sapkınlarının çokluğundan dolayı bu özelliğe sahip değildir.13 Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve onun ümmetinin faziletleri ise, sayılamayacak kadar çoktur. Allah, Ümmet-i Muhammed'e, gelmiş geçmiş ümmetlere verdiği faziletler, şeref ve iyiliklerin kat kat fazlasını vermiştir.14

"En hayırlı ümmet" âyeti, aynı zamanda "İşte böylece insanlığa şahitler olmanız, Resulün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıl­dık." (Bakara, 2/143) âyetindeki dengeli, mutedil, ifrat ve tefrite kaçmayan, âdil ümmet övgüsünün tekrarıdır. "Si­zi in­san­lar için­de bu ema­ne­te ehil bu­lup se­çen O'dur." (Hacc, 22/78) âyeti de bu ümmetin en hayırlı ümmet olduğunu teyit etmektedir. Hz. Peygamber de: "Siz, yetmiş ümmeti yetmişe tamamlayan son ümmetsiniz (geçmiş pek çok ümmetin sonuncusu ve en hayırlısısınız). Siz, onların en hayırlısı ve Allah katında en değerli olanısınız." (İbn Mace, Zühd 34) buyurarak ümmetinin, ümmetlerin en hayırlısı olduğunu ilân etmiştir.

Ümmet-i Muhammed'in en hayırlı ümmet olması, diğer ümmetler karşısındaki konumunu ve onlarla mukayesesini ifade etmektedir. Bu ümmetin en hayırlı üm­met olması, onların arasında İslâm'ın daha iyi yaşanması ve iyiliği emredip, münkerden alıkoymanın daha yaygın olmasından kaynaklanmaktadır.15 Onlar, marufu emredip, münkeri nehyetmeleri ve imanları ile en hayırlı ümmet olmaktadırlar. İman ettikleri için şerden yüz çevirerek hayra yönelirler. Böylece sahih iman etmeyen, şer ve fesadın ağır bastığı, iyilikleri yaymayan ve münkeri de nehyetmeyenlerden ayrılırlar.16

Ümmet-i Muhammed kadar Allah'a teslimiyet gösteren, İslâm'a icabet eden başka bir ümmet olmamıştır.17 Önceki ümmetlerde ise, iman hakikatlerinin tanınmaz hâle gelmesi, kötülük ve fesadın yaygınlaşması daha baskın bir özelliktir.18 En hayırlı ümmetsiniz ifadesinden hemen sonra, "Ehl-i kitap da iman etseydi, onlar için hayırlı olurdu." buyrulması, hayırlı olmanın imanla ilgili olduğuna işaret etmektedir. Yani hayırlı olmak için öncelikle tevhid akidesine sahip olmak, sırat-ı müstakim üzere yürümek gerekir. Fakat önceki ümmetler, istikametten sürekli sapmışlardır. Meselâ, Cuma gününde ihtilâf ettiler; Yahudiler Cumartesi, Hıristiyanlar Pazar gününü seçtiler. Kıble hususunda ihtilâf ettiler; Yahudiler Kudüs'e, Hıristiyanlar doğuya döndüler. Namazda ihtilaf ettiler; kimi rükûu, kimi secdeyi yapmaz. Kimi namaz kılarken konuşur, kimisi de yürür. Oruçta da ihtilâf ettiler; kimi gündüzün bir kısmında, kimi de perhiz şeklinde oruç tutar. Hz. İbrahim hakkında ihtilaf ettiler, Yahudiler ve Hıristiyanlar onun kendilerinden olduğunu söylediler. Hz. İsa hakkında da ihtilâf ettiler; Yahudiler onu inkâr ettiler. Annesine bühtanda bulundular. Hıristiyanlar da onu ilâhlaştırdılar. Allah bütün bu hususlarda Ümmet-i Muhammed'i hakka, doğruya hidâyet etmiştir.19

Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmeti, hayır işlemede, hayra koşmada ümmetler içinde birinci sırayı almıştır. Peygamberinin Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) olması, bunun en önemli sebeplerinden biridir. Çünkü O, mahlûkatın en şereflisi, resullerin en değerlisidir. Allah O'na, önceki peygamberlerden hiçbirine vermediği en büyük ve en mükemmel dini vermiştir. Onun yoluna uygun olarak yapılan az bir amel, öncekilerin çok amellerinden daha hayırlıdır.20 Bundan dolayı onun ümmeti önceki ümmetlere göre daha az amel ile daha çok sevap kazanır ve farklı zamanlarda farklı ümmetlere verilen iyilikler ve güzellikler bu ümmete topluca verilmiştir.21 Allah'ın, Ümmet-i Muhammed'e olan lütuf ve ihsanı, diğer ümmetlere olandan çok daha fazladır. Bunların başında, en güzel örnek, ümmetine düşkün ve "nûr saçan bir kandil olarak gönderilen peygambere" (Ahzâb Sûresi, 33/45) sahip olması gelir. O, ümmetine (davet veya icabet), nurlandırıcı, aydınlatıcı parlak bir kandil; akılları ve gönülleri, cehalet ve şaşkınlık karanlıklarından aydınlatıp, doğru yolu gösteren bir ışık; Allah'tan gelen büyük bir lütuftur.22 Bundan dolayı Şam'ı fetheden Müslümanlar hakkında oradaki Hıristiyan halk, "Bunlar Hz. İsa'nın havarileri hakkında bildiğimiz üstün meziyetlerden daha fazlasına sahipler." demiştir.23

En hayırlı ümmet olarak insanlığa önder ve örnek olmayı hak eden Müslümanların başlıca özellikleri Allah'a, peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe ve diğer iman esaslarına inanmalarıdır. Onlar imanlarının gereğini yerine getirirler. İyi amel sahibi, dosdoğru, aşırılıklardan uzak, ölçülü, mutedil, dengeli, adaletli tutum ve davranışları sebebiyle en hayırlı ümmet, erdemli toplum olurlar. Dininin ve peygamberinin mükemmelliği sayesinde en hayırlı ümmet olma vasfına ulaşan Muhammed ümmeti, diğer ümmetlere örnek ve rehber konumundadır. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), "güzel ahlâkı" tamamlamak için gönderilmiştir. Ümmet-i Muhammed de bu ahlâkı yaşamak ve insanlığa öğretmek için görevlendirilmiştir. Dolayısıyla "insanlar için çıkarılmış" ifadesi, en hayırlı ümmet olarak, iyi ve güzel olan hususlarda diğer milletlere önder olmayı ifade etmektedir.24 Dünyanın önderliğinin İslâm ümmetinde olduğu zamanlarda, diğerlerinde olduğu ölçüde fitne ve fesadın yayılması, sosyal ve ahlâkî bozulmalar, zulme ve sömürmeye dayalı savaşlar görülmez.25 Yeryüzünün kaynaklarını, hazinelerini ancak Müslümanlar iyi yolda, güzel gayeler için kullanırlar.26 Onlar, bu vasıflara sahip olduklarından, dünyanın en parlak, insanlığa adalet ve huzur getiren medeniyetini kurmuşlardır. İslâm ümmetinin insanlığa olan hayrı ve dünya medeniyetine olan tesiri, bilim, teknoloji, felsefe, tarım ve ticaretle sınırlı kalmamış, edebiyattan âdâb-ı muaşeret düzeyinin yükselmesine, hijyenden, suyun kullanımı ve Rönesans'a kadar hemen her alanda kendini göstermiştir.27 İbn Kesîr'in de belirttiği gibi insanlığa bu ümmetten daha faydalı olan bir topluma rastlamak mümkün değildir.28

Marufu Emredip Münkeri Nehyetmenin Hayırlı Olmayla Münasebeti
"En hayırlı ümmet" âyetindeki, "İyi­li­kleri ya­yar, kö­tü­lükleri ön­ler­si­niz; çün­kü Allah'a inanırsı­nız." ifadesi, ayrı bir cümle gibidir ve hayırlı oluşun en önemli sebebini açıklamaktadır. Buna göre Ümmet-i Muhammed'in en hayırlı ümmet olması, marufu emredip münkerden sakındırmasındandır. İslâm ümmeti kadar insanlık içinde iyiliklerin, güzelliklerin yayılmasını ve kötülüklerin engellenmesini isteyen başka bir topluluk yoktur. Buradan, hayırlı olmanın, bahşedilmiş dinî değerlerden gelen vehbî bir tarafı olduğu gibi, fiiliyata yansımasının ve devam ettirilmesinin de kesbî yani gayrete bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Yoksa en hayırlı ümmet olmak; Yahudi­ ve Hıristiyan­ların, Allah'ın ev­lât­la­rı ve sev­gi­li­le­ri olduklarını söylemeleri gibi (Mâide, 5/17) iddia edilen veya mutlak sahip olunan bir özellik değildir. Onun için ümmetin, tavır ve hareketlerinde hayırlılık vasfını korumaya ve icra etmeye önem vermesi gerekmektedir. Zaten âyette, en hayırlı yerine, en üstün ifadesinin kullanılmamış olması da buna işaret etmektedir.

Sonuç
Ümmet-i Muhammed, sahip olduğu dinî değerler itibariyle en hayırlı ümmet olma vasfını her zaman özünde taşımaktadır. Tutum ve davranışlarıyla da hayırlılığını her zaman göstermektedir.

Müslümanlar, sadece kendilerini değil, bütün insanları hak ve hakikate, birlik ve beraberliğe, karşılıklı yardımlaşmaya, sevgi ve müsamahaya sevk ederler. Onlar, hem kendi toplumlarında hem de yeryüzünde, hak ve adaleti, salahı, iyiliği, paylaşmayı, barışı, huzuru gerçekleştirdikleri için en hayırlı ümmettirler. Onlar, "hayr" kapsamına giren, hak, adalet, merhamet gibi evrensel değerlerinin yayılmasını sağlayarak, yalnız kendileri için değil, diğer milletlerin selâmeti için de hayırlı olmaktadırlar. Hak din İslâm'ın bayraktarı olan Ümmet-i Muhammed, son devirlerdeki gerilemiş hâliyle bile, diğerleriyle mukayese edilemeyecek kadar ileri derecede hayırlı olan ve insanlara iyilik taşıyan bir ümmettir.29 Zamanımızda insanlığın içine düştüğü buhran ve kaosun gittikçe artması, örnek vasıflara sahip olan bu en hayırlı ve insanlığa en faydalı ümmetin önemini daha da artırmaktadır. Bunun için İslâm ümmeti, sahip olduğu özellikleri ihyâ edip canlandırma mecburiyetinde olduğunun şuurunda olmalıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu da Kur'ân'a, Sünnet'e ve altın nesil Sahabe'ye bağlı kalmaktan geçmektedir.

* Araştırmacı - Yazar
aaygun@yeniumit.com.tr

Dipnotlar
1. Râğıb İsfehânî, Müfredât, İst., 1986, s. 231.
2. Fahruddin er-Râzî, et-Tefsiru'l-kebîr, Beyrut, 1997, 8/254.
3. Mustafa Çağrıcı, "Hayır", DİA, XVII, 43-46.
4. Bkz. Taberî, Câmiu'l-beyân, Beyrut, 1995, 3/61-62; Râzî, 3/323-325; Kurtubî, el-Câmi' li ahkami'l-Kur'ân, Kahire, 1967, 4/171-173; İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ân'i'l-azîm, Beyrut, 1993, 1/399.
5. Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, Kahire, 1315 h., s. 87.
6. Kurtubî, 4/171-172; İbn Kesîr, 1/399.
7. Râzî, 3/325.
8. İbn Kesîr, 1/399.
9. Ahmed b. Hanbel, 3/154.
10. Tîbî, Şerhu't-Tîbî, Pakistan, 1413 h., 9/375.
11. Kurtubî, 4/172.
12. Râzî, 2/86.
13. Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, İst., ts., 2/410.
14. İbn Teymiye, el-Fark beyne evliyai'r-rahman ve evliyai'ş-şeytan, Riyad, 1999, s. 55.
15. Kurtubî, 4/171.
16. Merâğî, Tefsiru'l-Merâğî, Mısır, 1974, 4/29.
17. Taberî, 3/61; Kurtubî, 4/171.
18. Zuhaylî, et-Tefsiru'l-münîr, Beyrut, 1991, 4/40.
19. İbn Kesîr, 1/527-528.
20. İbn Kesîr, 1/400.
21. Kastallânî, el-Mevâhibu'l-ledünniyye, Beyrut, 1991, 2/720-722.
22. Elmalılı, 6/325.
23. İbn Kesîr, 6/219.
24. Seyyid Kutup, Fî Zılâli'l-Kur'ân, Beyrut, 1985, 1/447-448; Mevdûdî, Tefhimu'l-Kur'ân, (trc. Komisyon), İnsan Yay., İst., 1987, 1/251.
25. Macit Kîlânî, Ulustan Ümmete, (trc. Murat Serdaroğlu), Pınar Yay., İst., 1994, s. 32.
26. Seyyid Kutup, 5/2448.
27. Jack Goody, Avrupa'da İslâm Damgası, (trc. Şahabettin Yalçın), Etkileşim Yay., İst., 2005, s. 83-116.
28. İbn Kesîr, 1/399.
29. Mevdûdî, 7/265.

23 Nisan 2009

HZ MUHAMMED (SAV) VE BİZLER

Hz Peygamber(SAV)’ı anlatmak ancak o anlatıma değer,süs ve zenginlik verir. Onunla olanlar, O’nu samimice dile getirenler Allah’u Teala nazarında itibar kazandılar. O’nu dost ve rehber edinenler İlahi rahmet ve merhamete ererek çağlar boyu Sahabe-i Kiram, evliya, asfiya, suleha ve şüheda gibi rahmet ve hayırla yad edilmekteler.O’na sırt çevirenler ve O’nu inkar edenler ziyana, lanete ve terke layık kaldılar. Nitekim Kuran-ı Kerim’in Ali imran süresinin 31- 32. ayetlerinde yüce Rabbimiz bu hakikatı şöylece beyan buyurmaktadır:

“De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır. De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.”

Her insan, yaşadığı sürece beğendiği, sevdiği ve önem verdiği kişileri kendisine örnek alır. Biz Müslümanlar da birini örnek alacaksak ve birine özeneceksek, bu Hz. Peygamber (s.a.v.) olmalı ve arzu- isteklerimiz O’nun hayatına ve getirdiği mesaja uygun olmalıdır.
Hz. Muhammed ( SAV), tüm insanlığa gönderilmiş ve kendisine inananlar için en büyük rehberdir. Allah’ın en sevgili kulu ve elçisidir.

O insanlığa gönderilmiş dünya ve ahiret cankurtaranıdır. Karanlıklar O’nunla aydınlandı. Tüm değerlerini yitirmiş insanlık O’nunla kendine geldi. Mazlumların, çilekeşlerin, ezilmişlerin sığınağı oldu. O’nu sevmeyenler dahi O’nunla huzur ve hayat buldu.

Her Müslüman Peygamberini tüm yönleriyle tanımak ve tanıtmak zorundadır.

Kur'ân'da Peygamberimiz için "Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır" (Ahzâb Sûresi, 21) buyrularak, mü'minlerin, hayâtlarının bütün safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir. Peygamberimiz de, "Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurur.

" Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik".(Enbiyâ Sûresi, 107) ayetinin gereği olarak, tüm âlemlere rahmet olan Hz Muhammed (SAV), tüm âlemleri saran bir şefkât ve sevgi ile insanlığı eğitmiştir. Tüm bağnazlık ve cehaletlikleri kaldırarak, yeni bir medeniyet ve beraberlik ruhu meydana getirmiştir.

Tüm insanlığı saran bu rahmet ve nur göz ve kulak ardı edilemez. Bu asırda modern insanın, sivil, masum binlerce insanı yoktan sebeplerle katlettiği, Müslümanların param parça edilip ortadan kaldırıldığı, İslam coğrafyasının gözü dönmüş caniler tarafından kan gölüne çevrildiği, çağdaşlık adına eski cahiliyye ahlaksızlıklarının tekrar hortlatıldığı bir ortamda O’na ne kadar muhtacız. En başta Müslümanlar olmak üzere ve tüm insanlık Hz. Muhammed’i kurtuluş vesilesi sığınak bir ada olarak görmek ve o kutlu adaya sığınmak zorundadır.

O’nu aklı selim ve tarafsızca araştıran gayrı Müslimler dahi hayranlıklarını ifade etmekten kaçınmamışlar. Alman imparatoru Bismarc: “Senin mutlu asrında yaşamadığımdan dolayı çok üzgünüm. Ey Muhammed! İnsaniyet senin gibi seçkin bir kudreti ancak bir defa görmüş, sonra da görmeyecektir.”

Avrupalı filozof B.Show : “ Muhammed’in insanlığın kurtarıcısı olarak kabul edilmesi zorunludur. Eğer onun gibi bir adam modern dünyanın önderliğini üstlenseydi tüm problemleri çözüme kavuşturur, bütün dünyaya barış ve mutluluk getirirdi. Bunların ikisine de şimdilerde şiddetle ihtiyaç vardır.” Diyerek özlemlerini dile getirmişlerdir. Keşke ona hakaret etme cesaretini gösterenler de ona bu şekil baksalardı. Ya ittifakını ve ihtişamını yitirmiş Müslümanlar! Onun rehberliğini bıraktıkları müddetçe inim inim inlemeye devam edecekler.

Yahyâ ibn-i Muaz (Rh.A) diyor ki:

Ey ilim sahipleri, ey müslümanlar!..

1. Şu köşklerinize bakın; köşkleriniz kayserlerin evine benziyor!

2. Evleriniz de kisrâların, acemlerin evlerine benziyor.

3. Meskenleriniz de Karun'un meskenlerine benziyor.

4.Kapılarınız da Tâlut devrinin kapılarına benziyor.

5.Elbiseleriniz de Câlut devrinin insanlarının elbiselerine benziyor,

6.Mezhebleriniz de şeytanın işine benziyor.

7. Yok olmanız inatçı şerirlerin helâkine benziyor.

8.İdareleriniz de Firavun idaresi...

9.Kadılarınız, hakimleriniz de rüşvet alırlar, zulmederler.

10.Ölümünüz de cahiliye ölümüdür.

"Nerde Muhammed ümmeti?.." Fazla söze gerek var mı? Ne dersiniz?

Not: Şu Kutlu Doğum Haftasını bahane ederek peygamberden çok kendilerinin, örgütlerinin, gruplarının reklamını yapan bazı grupları, sözde araştırmacı akademisyen diye kürsüye konuşmaya davet edilip de iki cümleyi Allah için bir araya getirmeyip katılımcı dinleyici kesimin zamanını çalan hırsızları ve örgütçüleri ALLAHA havale ediyorum. Bırakın peygamberin yakasını. Siz Müslümanları bölmeye devam edin eyyamcılar, bölücüler………

Yaw bu haftanın kutlama işini 1989 da Diyanet başlatmıştı. Hani islamdan saymadığınız, imamlarının arkasında namaz kılmadığınız, Cumalarına gitmediğiniz kurum var ya hatırladınız mı….. Bırakın bu işi ehil insanlar yapsın. Siz sadece dinleyin. Başka şeylerle reklamlarınızı yapınız. Sahi bu haftayı bahane ederek düzenlediğiniz kermeslerin geliri nereye gidiyor? Müftülüğün belli. Sahipsiz kalan Kuran Kursları… Ya sizin……..?

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali