30 Haziran 2010

Ahir zamanın dehşetli Fitnesi-2

Hz. Aişe (radiyallahu anha) validemizden şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah sallallhu aleyhi ve selem dövme yapmak ve yaptırmaktan, saça saç eklemek ve ekletmekten, kaş (veya yüzden) kıl almak ve aldırmaktan nehy etmiştir." (Nesaî)
İbn-i Abbas radiyallahu anhuma'dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Allah saçına saç ekleyen ve ekleten kadına, kaşını (veya yüzündeki tüylerini alan ve aldıran kadına ve hastalık olmaksızın dövme yaptıran kadına lanet etmiştir." (Ebu Davud)
Abdullah bin Mes'ûd (Radiyallahu anh)'dan rivayet edilmiştir:"Allah dövme yapan ve yaptıran kadınlara, yüzden kıl yolan ve yolduran kadınlara, güzellik için diş törpülettiren kadınlara, Allah'ın yarattığı şekli değiştiren kadınlara lanet etmiştir."
Bu söz, Esed oğulları (kabilesi)'nden Ümmü Ya'kûb denilen bir ka¬dının kulağına gitmişti. Bu kadın, (o sırada) Kur'an okuyordu. Hemen Abdullah bin Mesuda gelip (ona):
"Senden benim (kulağım)a gelen bu söz de ne? Sen dövme yapan¬ ve yaptıran kadınlara, yüzden kıl yolduran kadınlara, güzellik için diş törpületen kadınlara, Allah'ın yarattığı şekli değiştiren kadınlara lanet okumuşsun!" dedi. Abdullah bin Mes'ûd:
"Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in lanet ettiklerine ben neden lanet etmeyecekmişim. Hem bu, Allah'ın Kitabı'nda da var" dedi. Kadın:
"Doğrusu ben mushafın iki kapağı arasındakileri okudum. Fakat böyle bir şey bulamadım' dedi. Abdullah bin Mes'ûd:
"Gerçekten Kur'an-ı okudunsa, mutlaka bulmuşsundur. Yüce Al¬lah, 'Peygamber size neyi getirmişse onu alın! Size neyi yasakladı ise hemen (ondan) vazgeçin' buyurdu" dedi. Bunun üzerine kadın:
Şüphesiz ben şimdi senin hanımının üzerinde bundan bir şey görürüm dedi. Abdullah bin Mes'ûd: "Git de bak!" dedi.
Bunun üzerine kadın, Abdullah bin Mesudun hanımının yanına girdi. Fakat (onda bununla ilgili) bir şey göremedi. Abdullah bin Mes'ûd'un yanına gelip:
"Bir şey göremedim" dedi. Abdullah bin Mes'ûd:
"Bana bak! Böyle bir şey onda olsaydı, onunla bir arada olamazdık" diye cevap verdi. (Altı hadis imamı)
İslam ulemasının cumhuru bu hadislere dayanarak kaş almanın ve aldırmanın haram olduğuna hükmetmişlerdir. Zira birinci hadiste bundan nehy (yasaklama) ve diğerlerinde ise bunu yapanlara lanet vardır. O halde Müslüman bir kadın böyle bir işe bulaşmaktan kesinlikle uzak duracaktır. Zira lanete uğramak, zahiren şeytan aleyhi-l la'ne ile aynı akıbete uğramak demektir.
Aynı şekilde yüzden kıl almak da haramdır. Zira o da hadis-i şerifin Arapça ibaresinde geçen "names" yani "kıl alma" kapsamına dâhildir. Cumhur böyle kabul etmiştir. Bazı âlimler, cumhurun hilafına; "evli kadının kocasının izni ile sadece kocası için süslenmek amacıyla ve yabancı erkeklerin görmemesi şartıyla mekruh olduğunu" söylemişlerse de yukarıdaki hadis-i şeriflerin mutlak ifadelerinin genel olduğu açıktır.
Bunun yanında İslam âlimleri eğer yüzdeki kıllar fazla ve kadını çirkin gösteriyorsa, kaşları anormal bir şekilde uzuyor, yüzündeki kıllar bıyık ve sakal şeklini alıyorsa, bunun aldırılmasında bir beis görmemişlerdir. İmam Taberi diyor ki; Ebu İshak'ın hanımı Hz. Aişe'nin yanına gelir. Hz. Aişe'den "Bir kadın kocası için, alnından kılları alırsa bir sakınca var mıdır?" diye sormuş. Hz. Aişe; "Kadın, kocası için yapabildiği kadar yüzündeki fazla şeyleri temizlesin" demiştir.

Hikmeti sonsuz olan Yüce Allah celle celaluh, aileler oluşsun ve karı-koca arasındaki birliktelik devam edip varlığını sürdürsün ve böylece nesiller meydana gelsin diye kadın ve erkek arasında bir temayül yaratmıştır. Erkekte kadının yapısına karşı bir düşkünlük, kadında ise kendini erkeğe beğendirme arzusunu yaratmıştır. Bu temayül ve arzunun neticesinde bir araya gelip beraber hayat sürdürebilmek için bazı kural ve şartlar tayin etmiş ve bazı yasaklar koymuştur. Nesiller karışmasın, düzen ve denge bozulmasın diye zinayı haram kılmış ve zina meydana gelmesin diye zinaya götüren bütün yolları da haram kılarak kapatmıştır.
Bu nedenle kaşları aldırıp inceltmeyi ve yüzdeki kılları almayı ve aldırmayı da haram kılmıştır. Zira bu, süslenmede Allah Teâlâ'nın yaratılış şeklini bozacak kadar aşırıya kaçmaktır, Allah Teâlâ'nın verdiği güzellikle iktifa etmemektir. Hem bunu yapanların çoğu yüzlerini namahrem erkeklerden gizlemeyen kadınlar ve kızlardır ki bu sebeple erkeklerin daha çabuk fitneye düşmelerine neden olurlar.
Yüce İslam dini kadına, erkeklerin fitne aracı olma gibi deni' bir vazife değil, aksine annelik, insan neslinin birinci derecedeki eğiticisi, terbiyecisi ve aile şerefinin muhafızı gibi hürmete şayan büyük vazife ve yüksek mertebe vermiştir.
Ancak insana ve insanlığa düşmanlığı meslek edinen şeytan ve yandaşları, Allah-u Teâlâ'nın bütün hükümlerine karşı çıktıkları gibi özellikle kadın-erkek ilişkileri konusunda haramların çiğnenmesi ve onlarla amel edilmemesi için var güçleri ile ve planlı olarak çalışmışlar/çalışıyorlar. Bu planlı ve asırlarca süren uğraşları neticesinde kadın:
- Yuvasından dışarı çıkarılmış,
- Açılıp saçılmış,
- Acayip kılık ve kıyafetlere sokulmuş,
- Tüm erkeklerin kötü nazarlarına sunulmuş,
- Ticaretin reklam aracı olmuş ve kısacası
- İnsanî tüm değerlerden tamamen soyutlanmıştır.
Tüm bunlar; "kadının özgürlüğü", "eşitlik" ve "kadın hakları" gibi süslü ifadeler kullanılarak yapılmış ve İslam'dan habersiz olan fert ve toplumlara kabul ettirilmiştir. Ama olay sadece bununla sınırlı kalmamış, belki tüm İslam âlemini de kuşatmıştır. Zaten asıl hedefleri de bu idi.
Bu facianın en üzücü tarafı ise; gayr-ı Müslim kadınların, Müslüman ümmî kadınların, İslam dışı eğitim alan kızlar ve kadınların dışında; bu haramın ve lanetlik ahlakın, İslamî şuura sahip ailelerde yetişmiş, İslami eğitim almış, İslamî şuur edindiğini ve kendini iyice yetiştirdiğini iddia eden veya öyle bilinen hatta İslam'ın kadın davetçisi vasfını alarak İslami sohbetler yapan kızlar ve kadınlar arasında da yayılmasıdır.
Anlaşılan o ki biz de kadınlar üzerine sistemli çalışan İslam düşmanı komitelerden iyice ders almış ve aldığımız dersin pratiğini yapmışız. Ya da iç içe yaşadığımız İslam dışı adet ve ahlaka sahip kişilerden etkilenmiş, onların rengine bürünmüş veya dumanlarının isi bize de bulaşmıştır.
Tabi bunun devamı da gelecektir hiç şüphesiz! Nasıl mı? Ayetleri, hadisleri te'vil ederiz, bazı hadislerin sahih olmadığını söyleriz, büyük imamların, müçtehitlerin ve âlimlerin sözlerine ya "Aslında şöyle demek istemiş" gibi uygun bir mana vererek niyetini belirler ya da "O da bir insandı" deyip yanıldığını ileri sürerek yaptığımızın aslında İslam'a uygun olduğunu ispatlarız!
Fakat mesele bu kadar basit değil. İslam'ın ilk nesli davetçilerinden, inen Kur'an ayetlerini korkmadan, mertçe ve yüksek sesle Mekke müşriklerinin yüzüne haykırıp bunun üzerine Ebucehil'in vurduğu bir tokatla kulağı yırtılan, büyük sahabe ve gerçek Müslüman Hazret-i Abdullah bin Mes'ud radiyallahu anh, bunu yapanlara: "Allah lanet etsin!" diyor ve itiraz eden kadına da: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in lanet ettiklerine ben neden lanet etmeyecekmişim" diye cevap veriyor. "Ben şimdi senin hanımında bunlardan birini görürüm" diyen kadın sonunda: "Gidip baktım fakat bir şey göremedim" deyince o büyük zat: "Böyle bir şey onda olsaydı, onunla bir arada olamazdık." diye cevap veriyor. Ve böylesi durumlarda İslamî tavrın nasıl olması gerektiğini bizlere gösteriyor.
İşte gerçek mü'min! İşte gerçek erkek!
Allah'ım bizlere İbn-i Mes'ud radiyallahu anh ve diğer sahabelerin (Allah hepsinden razı olsun) imanı gibi bir iman, İslam prensiplerine bağlılık ve kararlılık ver.
Hadislerden anladıklarımız:
- Herhangi bir hastalık olmaksızın dövme yamak ve yaptırmak haramdır.
- Kadınların saça saç eklemeleri haramdır,
- Kaş almaları ve aldırmaları haramdır,
- Yüzden kıl yolmaları ve yoldurmaları haramdır,
- Güzellik maksadıyla dişleri törpülemeleri haramdır.
- Müslüman bir erkek hanımına bunları yaptırmamalıdır.
- Müslüman bir baba kızlarına bunları yaptırmamalıdır.
- Müslüman bir davetçinin evinde -örnek olabilmesi için- bunlardan hiçbir şeyin bulunmaması gerekir.
Abdulkuddus YALÇIN
Kaynak Ve Yazar                 A.Kuddus Yalçın (inzar Dergisi 69. Sayı)

29 Haziran 2010

Telefon numaraları 16 hane oluyor

Bakan Yıldırım, IP6 teknolojisiyle 11 haneli telefon numaralarının 16-17 haneye çıkacağını da söyledi.

Telefon numaraları 16 hane oluyor Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Youtube’a erişimin engellenmesi konusundaki tartışmalar için, “Herkes bu ülkenin hukukuna uymak mecburiyetinde. Kimsenin özgürlüğüyle internetiyle alışverişiyle işimiz yok” dedi. Bakan, IP6 teknolojisiyle 11 haneli telefon numaralarının 16-17 haneye çıkacağını da söyledi.

Yıldırım, İnterpromedya Araştırma Hizmetleri’nin yaptığı “Bilişim 500” Araştırması’nın ödül töreninde yaptığı konuşmada, Youtube internet sitesine erişimin engellenmesine yönelik eleştirilere yanıt verdi:

“Bu dünya markası falan filan... ‘Efendim, sen bu koskocaman firmaya nasıl kafa tutarsın.’ Kim olursanız olun, evrensel hukuka inanıyorsanız, ülkelerin hükümranlığına saygınız varsa o ülkenin kurallarına uyacaksınız. ‘X’ ülkesinin vatandaşının, ‘Y’ ülkesinde geçiş üstünlüğü olmaz. Bu anlayış demokrasiyle de çağdaşlıkla da bağdaşmaz. Biz diyoruz ki ‘Buyurun, burada iş yapıyorsanız, buranın hukuku neyse, Fatma, Ayşe Türkiye’de nasıl muamele görüyorsa siz de aynı muameleyi göreceksiniz.’ Kimsenin özgürlüğüyle internetiyle alışverişiyle işimiz yok. Türkiye bir hukuk devletidir, bu herkesi bağlamalıdır.” Yıldırım, hükümetin Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi’ne üye olma sürecini başlattığını anımsatarak, bu anlaşmaya taraf olan ülkelerin herhangi bir olay karşısında diğerine hemen haber vereceğini anlattı. Bu konuyu Youtube tartışmaları ile örneklendiren Yıldırım, “Diyelim ki bir suç teşkil eden hakaret içeren bir veri var. Youtube’u savunanlara soruyorum. 47 siteye Genel Başkan ile ilgili video koyuldu, girişimleri yaptık, hepsini çıkardılar. Tek çıkarmayan Youtube’du. Hala çıkarmamışlar. Atatürk için aynı şeyi yapmıştır. Biz firmalarla falan uğraşamayız. Buradaki sorun, Türkiye’yi muhatap alıp almama sorunudur. Ben bunu tenkit ediyorum. Bu ülkeyi bu kadar hafife almak, küçümsemek kimsenin hakkı değil” diye konuştu.

Telefonlar 16 rakamlı...

Yıldırım, IP6 teknolojisinin çalışmalarını da sürdürdüklerini ve 11 haneli telefon numaralarının 16-17 haneye çıkacağını ve bununla ilgili çalışmaların da devam ettiğini söyledi


--
Tarım ve Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri
www.tarimprojeleri.com

28 Haziran 2010

Son Dakika: SBS kalkıyor

http://img5.mynet.com/ha5/s/sbs.jpg

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, SBS'nin kaldırılacağını açıkladı.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, ortaöğretime geçiş sistemi ve Seviye Belirleme Sınavı'yla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı Tevfik İleri Toplantı Salonu'nda basın toplantısı düzenledi. Çubukçu, SBS’de 6. ve 7. sınıflarda kademeli olarak kaldırılacağını ve sadece 8. sınıflarda yapılacağını açıkladı.

Yapılan çalışmalar ve hazırlanan raporlar doğrultusunda SBS'nin genel olarak olumlu yönleri olmakla beraber olumsuz etkilerinin bulunduğunun da tespit edildiğini kaydeden Çubukçu, şunları söyledi:

''Seviye Belirleme Sınavını 6 ve 7. sınıflarda kademeli olarak kaldırıyoruz. Sarmal bir yapı içeren müfredat doğrultusunda SBS sadece 8. sınıfta gerçekleştirilecek, bundan sonra ve 8. sınıf konularından sorumlu olacaklar. 2010-2011 eğitim-öğretim yılında 6. sınıfa başlayan öğrencilerimiz sınava girmeyecekler. Bu öğrenciler 2011-2012 yılında da 7. sınıf öğrencisi olarak sınava girmeyecekler.

Fakat bu yıl Seviye Belirleme Sınavı'nda 6. sınıfta olup eski sisteme uygun olarak sınava giren öğrencilerimiz 7 ve 8. sınıflarda da sınava girecekler. Bu yıl 7. sınıfta olup SBS'ye katılan öğrencilerimiz eski sisteme uygun olarak 8. sınıfta da sınava girip bu şekilde ortaöğretim kurumlarına yerleşecekler.''

Bakan Çubukçu, orta öğretimde gerçekleştirilecek yeniden yapılanma ile gelecek yıllar içerisinde genel liselerin tamamımının Anadolu Liselerine ve Meslek Liselerine dönüştürüleceğini, okullar arası niteliksel farklılıkların bu şekilde ortadan kaldırılacağını, okul çeşitliliğinin de en aza indirileceğini bildirdi.

--
Tarım ve Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri
www.tarimprojeleri.com

Yaz ishaline karşı anne babalara tavsiyeler

Yaz mevsimi ile birlikte ebeveynleri korkutan problemlerden biri de ishal vakaları oluyor. Her yaş grubunda ortaya çıkmasına rağmen, ishaller özellikle çocuklar için büyük bir risk oluşturuyor. 0-2 yaş gurubundaki çocuklarda yaz aylarında sık gözlenen ishal, hızlı sıvı kaybı nedeniyle ölümlere, beslenme yetersizliğine ve büyüme geriliğine yol açabiliyor. İshalli çocuklara, ishali artırır endişesiyle su ve sulu besinlerin verilmemesi, ishalin uzamasına, ağırlaşmasına ve buna bağlı başka hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor.

İshalin yaz aylarında görülme oranlarının artmasının sebepleri arasında, Havaların ısınmasıyla besinlerin daha kolay bozulması, artan sıvı ihtiyacı nedeniyle her durumda sıvı alma isteğinin mikrop alma riskini artırması, virüsler, bakteriler ve parazitler, Hijyen kurallarına uyulmaması, Mikroplu suların içilmesi veya bu sularla yıkanmış sebze ve meyvelerin tüketilmesi, Çiğ sebzelerle hazırlanmış salataların ve meyvelerin tüketilmesi bulunuyor.

Doğada, özellikle insan ve hayvan dışkılarıyla kirlenmiş sularda yaşayan, ishal nedeni olabilecek çeşitli mikroplar bulunuyor. Bunlar özellikle durgun sularda, kanalizasyonun karıştığı sularda, iyi ilaçlanmamış içme ve kullanma sularında, özellikle yaz aylarında uzun süre canlı kalarak çoğalabiliyor. Bu suların içilmesi veya böyle sularla bulaşık yıkanması sebze ve meyvelerin bu sularda bekletilmesi ishal yapan mikropların ağız yoluyla alınarak insanların bağırsaklarına ulaşmasını sağlıyor. Bunların bir kısmı bağırsak duvarında iltihap oluşturarak, hem bağırsak hareketlerini arttırıyor, hem de bağırsağa su ve iltihabı hücrelerin geçişine neden oluyor. Bir kısmı da bağırsakta iltihap yapmadan, salgıladıkları toksin denilen zehirli maddelerin etkisiyle su ve tuz geçişini artırmak suretiyle ishale yol açıyor. İshalle birlikte karın ağrısı, karında buruntu hissi, bazen bulantı, iltihaplı durumlarda bunlara ilaveten ateş de görülebiliyor. Aşırı su ve tuz kaybına bağlı olarak sinir sistemine ait kalp ritim bozuklukları, böbrek yetmezliği, şuur bozuklukları gibi hastalıklar da görülebiliyor. Kaybedilen su ve tuzu geri koymak gerekiyor. Bunun için pratik olarak bir litre kaynatılmış soğutulmuş suya 1 çorba kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı sofra tuzu ve 1 çay kaşığı karbonat konularak hazırlanan içeceğin tüketilmesi öneriliyor. 24 saatten fazla süren ishallerde en yakın sağlık merkezine başvurularak muayene ve tetkik olunması gerekiyor. Aşırı su ve tuz kaybı, ağır dizanteri halleri, kolera şüphesi olan durumlarda hasta mutlaka hastaneye yatırılarak öncelikle kaybedilen su ve tuzun yerine konması amacıyla serum verilmesi tavsiye ediliyor. İshali olan kimselerin düzelene kadar posasız ve yağsız gıdalar alması; kuru yemiş, çikolata, kızartmalar gibi gıdaları tüketmemesi gerekiyor. Yağsız makarna, pirinç pilavı, haşlanmış patates-patates püresi, haşlanmış yağsız et ve tavuk, yağsız ızgara köfte yenilmesine izin veriliyor.

Uzmanlar yaz ishaline karşı Anne babalara şu tavsiyelerde bulundular;

- Dışarıda yiyecek bulundurmamak,

- Hijyen koşullarından emin olmadığınız yerlerde yemek yememek,

- El hijyenine dikkat etmek, çocuklarınızın da ellerini hijyenik bir şekilde yıkamasını sağlamak,

- Süt ve süt ürünlerini tüketirken çok daha dikkatli davranmak. Üretim ve son kullanma tarihleri ile saklama koşullarına bakmak,

- Çocuklarda ishal başlar başlamaz sıvı takviyesine başlamaktır.



--
Tarım ve Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri
www.tarimprojeleri.com

25 Haziran 2010

Duble yollara yeni hız sınırı

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhH5ZjdnbVKSihrOHZIBu0OsvxbQTzYSLlnp0TgiU92Z36LLb50t8LrNhlWMJmrsTYg6SRkekg2GmqjMbIRKy2rbqctr18IvXWbA46cIIAhd5-e7XTrNNARJ5eC2LrNCzdm4Qdo2-_IzZ8/s400/Duble+Yol.jpg

TBMM'de Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 2. bölümünde eklenen 11 madde kabul edildi.

Bölünmüş yollarda hız sınırı 110 km olarak belirlendi. Hız sınırı, çift yönlü karayollarında 90 km, otoyollarda ise 120 km olarak uygulanmaya devam edecek.

AK Parti milletvektillerinin verdiği önergenin kabul edilmesiyle, ''devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, ruhsat süresini geçmemek üzere Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilmesi'' hükmü tasarıdan çıkarıldı.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin; baraj, gölet, liman ve yol gibi yapılarda dolgu amaçlı kullanacağı her türlü yapı hammaddesi üretimi için yapacağı madencilik faaliyetleri ile zorunlu tesislerinden bedel alınmayacağına ilişkin düzenlemeden de vazgeçildi.

Tasarının bugün kabul edilen maddelerine göre; savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf tesisleri, baraj, gölet, sokak hayvanları barınağı ve mezarlıklar ile devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin devlet ormanları üzerinde bulunmasında kamu yararı olması halinde, bedeli karşılığında Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilecek.

Turizm izinleri dışındaki izinlere konu tesislerin, izin sahibince 3. kişilere kiralanması halinde, orman sayılan alana ilişkin kira bedelinin yüzde 50'si Orman Genel Müdürlüğü özel bütçe hesabına izin sahibi tarafından yatırılacak.

8 Kasım 2003 tarihinden önce verilen turizm ve diğer izinlerin kesin izin hakları devam edecek. İzinli saha içinde kalmak kaydıyla mevcut tesislere tadilat, kapasite, tür ve sınıf değişikliği izni verilebilecek. Çevre ve Orman Bakanlığınca verilen tadilat, kapasite, tür ve sınıf değişikliği izinleri dahil olmak üzere, daha önce turizm amaçlı tesisler için verilen izinler ile diğer izinler, talep halinde irtifak hakkına dönüştürülebilecek.

DUBLE YOLLARA YENİ HIZ SINIRI

Bölünmüş yollarda hız sınırı 110 km olarak belirlendi. Hız sınırı, çift yönlü karayollarında 90 km, otoyollarda ise 120 km olarak uygulanmaya devam edecek.

Trafik cezalarına ilişkin tutanaklar elektronik ortamda da üretilip, düzenlenebilecek. Bunun uygulanmasına ilişkin esasları İçişleri ve Maliye Bakanlıkları müşterek belirleyecek.

TASARIYA EKLENEN YENİ MADDELER

Tasarıya önergelerle eklenen yeni maddelere göre, Bakanlar Kurulunca yapımına karar verilen ve yapımı tamamlanan şehir içi raylı ulaştırma sistemleri ile metrolar, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kuruluşları dışında bir kuruluşa, mülkiyetinin maliyet bedeli üzerinden devri, Hazine müsteşarlığının görüşü alınarak düzenlenecek protokoller ile gerçekleştirilebilecek.

Devralan kuruluş, merkezi yönetim bütçesinden karşılanan proje maliyetlerinin ifa edildiği tarihe kadar tüm brüt gelirlerini, Hazine Müsteşarlığınca belirlenen hesaba aktaracak. Bu hasılatın protokol ile tespit edilen oranı esas alınarak belirlenen tutarı, hesabın bulunduğu banka tarafından Hazine Müsteşarlığı hesabına aktarılacak. Söz konusu oranı belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili olacak.

Devralan kuruluşun belediyeye bağlı idaresinin veya belediyenin, sermayesinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip olduğu şirket olması ve herhangi bir sebeple faaliyetlerini sonlandırması halinde, bu madde kapsamında ilgili kuruluş tarafından yerine getirilmesi gereken tüm yükümlülükler, ilgili belediye tarafından üstlenilmiş sayılacak.

Böylece, bazı belediyeler tarafından yapımına başlanan ancak bitirilemeyen metro ve benzeri raylı sistemlerin yapımının Ulaştırma Bakanlığınca tamamlanması amaçlanıyor.

SÜRÜCÜ BİLGİLERİ ELEKTRONİK SİSTEMDE

Sürücülere ait bilgiler ile araçlarda meydana gelebilecek teknik veya hukuki değişiklikler; haciz, rehin, ihtiyati tedbir, belge iptali gibi kısıtlayıcı şerhlerin işlenilmesi ve kaldırılması işlemleri elektronik sistemle yapılabilecek.

Sürücü belgesi ve tescil işlemlerine ilişkin bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğünce ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından elektronik sistemle temin edilebilecek.

YOLCU VE YÜK TAŞIMACILIĞINDAKİ CEZALAR

Yolcu ve yük taşımacılığı ile ilgili cezalar da yeniden düzenlendi. Buna göre, taşıma sınırı üzerinde yolcu alanlara, taşıdığı fazla yolcu başına 60 lira; trafik güvenliğini tehlikeye sokacak tarzda yükleme yapanlara, araçtaki yükü, karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yükleyenlere, eşyaları araçta sivri çıkıntılar oluşturacak şekilde yükleyenlere, sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini bozacak, trafik işaretlerini örtecek şekilde yükleme yapanlara, çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartları ve tedbirleri yerine getirmeden araçları çekenlere 125 TL ceza uygulanacak.

Tehlikeli ve zararlı maddeleri izin almadan taşıyanlara, taşınması özel izne bağlı olan eşyayı izin almadan yükleyen ve taşıyanlara 250 TL, yükleri azami dingil ağırlıkları aşılacak şekilde yükleyenlere, gabari dışı yük yükleyenlere, taşınan yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirenlere 500 TL, gabari dışı yük gönderenlere 1000 TL ceza verilecek.

Sorumluluk ve giderleri araç işletenine ait olmak üzere fazla yolcular, en yakın yerleşim birimlerinde indirilecek; ayrıca tehlikeli ve zararlı maddelerle, taşınması özel izne bağlı olan eşyayı taşıyan araçlar, gerekli izinler alınıncaya kadar trafikten men edilecek.

Azami yük ağırlığının üzerinde yük taşıyan araçlara verilecek ceza, fazla yükün ağırlığına göre artırılacak. Buna göre, bu yüklerin yüzde 10 ile yüzde 25 arasında fazlasını taşıyanlara 500 liradan 3 bin liraya kadar ceza verilecek.

Ağırlık ve boyut kontrol merkezlerinde, işaret, ışık, ses veya görevlilerin ''dur'' ikazına rağmen, tartı ve ölçü kontrolüne girmeden yola devam eden araçlara 1000 lira ceza uygulanacak. Azami yük ağırlığını yüzde 20'den fazla aşan araçların yola devam etmesine izin verilmeyecek.

Milletlerarası taşımacılık yapan yabancı plakalı araçlar para cezalarını ödememeleri durumunda yola çıkarılmayacak.

SÖZLEŞMELİ PERSONELE EK ÖDEME

Ulaştırma Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğünde çalışan sözleşmeli personele, Bakanlık döner sermaye gelirlerinden, en yüksek devlet memur aylığının ek gösterge dahil yüzde 200'ünü geçmemek üzere kadro unvanı, görev ve sorumluluğu, çalışma şartları dikkate alınarak ek ödeme yapılacak.

Büyükşehir belediyelerinin, bu düzenlemenin yürürlük tarihi itibariyle yapımı devam eden şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro projeleri Bakanlıkça devir alınacak. Devir işlemleri protokoller ile yapılacak.

''ÖNERGE ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ PATENTLİ''

Yeni ihdas edilen maddeler üzerinde söz alan CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Genel Kurula, gece yarılarında gelen önergelerin genellikle ''Ankara Büyükşehir Belediyesi patentli'' olduğunu söyledi.

Hamzaçebi, tasarıya eklenen bir maddeyle, Bakanlar Kurulunun istemesi halinde, Büyükşehirlerin ve diğer kentlerin şehir içi ulaşım sistemleri ile metro ve raylı ulaşım sistemlerini Hükümetin yapabileceğini ifade etti.

Bunun yapılmasında bir sakınca olmadığını belirten Hamzaçebi, ''Ama Sayın Başbakan'a, Sayın Bakan'a sormak gerekiyor; siz, belediyeleri kendi partinizden olmayan kentlere eşit mi davranıyorsunuz? Gece yarısı buraya bir önerge getirerek, 'Ankara Büyükşehir Belediyesine bir şey yapayım' derken, bugüne kadar sizin partinizden olmaması nedeniyle dışladığınız, projelerini gerçekleştirmediğiniz belediyeler için ne söyleyeceksiniz? Partizanlık anlayışı ile getirilen önergedir bu'' diye konuştu.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin Hazine'ye olan borçlarını ödeyip ödemediğini soran Hamzaçebi, ayrıca bu belediyeye verilen paraların hizmet olarak geri dönmediğini öne sürdü.

Akif Hamzaçebi, tasarının görüşmelerinde son anda önemli düzenlemeler yapıldığını ancak bu yapılırken muhalefetin fikrinin alınmadığını söyledi.

TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, tasarının 36. maddesinin kabul edilmesinin ardından, birleşimi saat 14.00'de toplanmak üzere kapattı.

--
Tarım ve Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri
www.tarimprojeleri.com

24 Haziran 2010

Her doğan bebeğin bir aile hekimi olacak

Sağlık Bakanlığı, aile hekimliğini yıl sonuna kadar tüm illerde hayata geçirecek. Bundan sonra her bebek, doğduğu andan itibaren aile hekimine kaydedilecek. Bebeklerin, aile hekimleri tarafından düzenli sağlık takipleri yapılacak.

Sağlık Bakanlığı 46 ilde uygulamayı sürdürdüğü aile hekimliğini yıl sonuna kadar ülke geneline yayacak. Bakanlık, bu kapsamda aile hekimliğine geçecek illere ait yeni geçiş takvimini belirledi. Böylece 2011'den itibaren tüm ülke aile hekimliğine geçmiş olacak. Yeni takvime göre Bingöl, Yozgat, Mersin 5 Temmuz'da; Çanakkale, Malatya, Aksaray 12 Temmuz'da; Ankara 15 Temmuz'da; Tokat, Ardahan, Batman, Tekirdağ, Kars 'ta 9 Ağustos'ta; Ordu, Bitlis, Zonguldak, Muş'ta 13 Eylül'de; Sivas'ta 20 Eylül'de; Ağrı, Afyonkarahisar, Balıkesir'de 11 Ekim'de; Van, Hakkari'de 18 Ekim'de; İstanbul'da 30 Ekim'de; Siirt'te 9 Kasım'da; Mardin, Diyarbakır, Kocaeli'nde 15 Kasım'da; Şırnak'ta 6 Aralık'ta; Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Aydın, Muğla, Antalya'da 13 Aralık'ta aile hekimliğine geçecek.

Aile hekimleri ev ziyaretleri ile kendilerine kayıtlı kişileri ilk altı ay içinde yaşadıkları ortamda görecek ve daha yakından tanıyacak. Aile hekimine bir yıllık sürede hiç gitmeyen kişiler, aile hekimleri tarafından aranarak sağlık durumları hakkında bilgi alınacak. Evlilik, işe giriş, okul kaydı ve sürücü belgesi için gerekli olan raporlar ile vatandaşı ilgilendiren tüm raporlar aile hekimleri tarafından verilecek.

Kırsal alanda yaşayan ve aile sağlığı merkezi bulunmayan köy ve beldelerdeki tüm vatandaşlara gezici sağlık hizmeti sunulacak. Her bebek doğduğu andan itibaren aile hekimine kaydedilecek ve aile hekimleri tarafından düzenli sağlık takipleri yapılacak. Aile hekimini değiştirenler 3 ay boyunca yeni bir değişiklik talebinde bulunamayacak. Vatandaşlar hizmet almak istedikleri aile hekimine başvurarak kendi hekimini özgürce seçebilecek. İkametgah değişikliği dışında, geçici olarak ülke içinde gidilen her hangi bir yerde misafir hasta statüsünde aile hekimlerinden hizmet alınabilecek. Aile hekimleri tarafından, vatandaşların sağlık kayıtlarının elektronik ortamda ve güvenli bir şekilde tutulması sağlanacak.

(CİHAN)

--
Tarım ve Kırsal Kalkınma Hibe Projeleri
www.tarimprojeleri.com

İSTANBUL'DA PİKNİĞE DAVETLİSİNİZ.


İNSAN VE MEDENİYET HAREKETİ'mizin geleneksel pikniğine, binlerce kardeşinizle buluşmaya davetlisiniz...


  
t ı k l a  . . .  d i n l e
 ÇOK ÖZEL DAVETLİSİNİZ
   İstanbul'da veya yakınlarda iseniz ve katılmanız için büyük bir engel yoksa, sizi de aramızda görmekten onur duyacağız.
OTOBÜS KALKIŞ YER VE SAATLERİ
  1. Nokta: 
Yer Adresi: Fevzipaşa Cad. Fatih Durağı Fatih
Otobüs adeti: 1
Otobüs özelliği: Körüklü
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Efralim Balin -0532 716 56 00
  2. Nokta: 
Yer Adresi: Avcılar Zübeyde Hanım Evlendirme Dairesi Önü.
Avcılar Otobüs adeti: 2
Otobüs özelliği: Normal
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Dursun Çabuk-0532 287 74 47
  3. Nokta: 
Yer Adresi: Okmeydanı Gürsel Mah.Hz.Ali Camii Muhtarlik Önü
Otobüs adeti: 1
Otobüs özelliği: Normal
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Cem Yerli 0538 946 58 20
  4. Nokta: 
Yer Adresi: Çıksalın  Meydan Otobüs Son durağı Okmeydanı
Otobüs adeti: 1
Otobüs özelliği: Körüklü
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Mehmet Aydın 0533 767 23 04
  5. Nokta: 
Yer Adresi: Şirintepe Mah. Otobüs Son durağı Kağıthane
Otobüs adeti:1
Otobüs özelliği:Körüklü
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu:Ahmet Dutkun 0532 336 60 05
  6. Nokta: 
Yer Adresi: Fikirtepe Mah.Mandıra cad.Bankalar sok.No:2 
Fikirder Derneği Kadıköy
Otobüs adeti: 2
Otobüs özelliği: Normal
Hareket saati: 08:00
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Abdülkadir Seven 0530 600 45 48
  7. Nokta: 
Yer Adresi:İnönü Mah.Kemalpaşa 355.sok.Hz.Ömer Camii önü Esenyurt
Otobüs adeti:3
Otobüs özelliği: Normal
Hareket saati:08:00
Dönüs:18:00
Nokta Sorumlusu:Mustafa Doğru 0536 336 13 14
  8. Nokta: 
Yer Adresi: Cemal Kamacı Spor Kompleksi Karşısı (Otobüs Durağı)
Hareket Saati: 08:15
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Mehmet Aydın 0533 767 23 04
  9. Nokta: 
Yer Adresi: Seyrantepe 700.Yıl Parkı
Hareket Saati: 08:30
Dönüs: 18:00
Nokta Sorumlusu: Ahmet Dutkun 0532 336 60 05
  Not:   Siz de yukarıdaki otobüslerimizden birisiyle pikniğimize gelmek isterseniz, nokta sorumlusu kardeşlerimizi arayıp, yerinizi ayırttırınız... Tam kalkış noktasını iyi öğreniniz ve yer ayırtacak olursanız kesinlikle geç kalmayın...


t ı k l a  . . .  d i n l e

Tarih..: 27 Haziran 2010  Pazar  Saat..: 09:00
   Yer..: Mehmet Akif Ersoy Mesire Alanı  Sarıyer / İstanbul

Ahir zamanın dehşetli Fitnesi...

Üsâme bin Zeyd radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne (sebebi) bırakmadım." (Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbnu Mâce)
Kur'ân-ı Kerîm'de de belirtildiği üzere insan bazı dünya zevk ve nimetlerine düşkün olarak yaratılmıştır. Bunlardan biri, belki de birincisi iki cinsin birbirine olan meylidir. "Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, …düşkünlük insanlara çekici kılındı…" (Âl-i İmrân: 14)
Bunun hikmeti insan neslinin çoğalması ve devamıdır. Ancak bu ilginin ölçülü kullanılmaması, her iki taraf için de tehlike doğurur. Bu nedenle Efendimiz aleyhissalatu vesselam, hadîs-i şerîfte bu tehlikeye erkeklerin dikkatini çekmekte, kadınlar konusunda dikkatli ve uyanık olmalarını istemektedir.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "…Kadınlara kapılmaktan korunun. Çünkü İsrailoğullarında ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır." (Müslim, Tirmizî, İbnu Mâce)
Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz aleyissalatu vesselam, umûmî anlamda kadınlardan sakınıp korunmayı tavsiye etmiştir. Kadınlardan sakınmanın tavsiye edilmiş olması, erkek ve kadının şehevî arzularının, birbirlerine karşı olan meyil ve yönelişlerinin, her türlü gayrı meşrû ve haram ilişkilerden arındırılması gâyesine yöneliktir. Çünkü toplumdaki nizamın ve düzenin sağlanması, annesi ve babası belli sağlıklı nesiller yetiştirilmesi, aile hayatının mutluluğu ve sürekliliği, kadın erkek ilişkilerinin ahlâkî bir temel üzerine bina edilmesine bağlıdır.
Kadınlar da tıpkı dünya gibi çekicidir. Birçok kavganın, kan dökmenin, belâ ve musibetlere uğramanın sebeplerinden biri de kadın erkek ilişkilerindeki dengesizliktir. Nitekim günümüz dünyasında, hatta içinde yaşadığımız toplumda dahi bu durumu yakından müşahede ediyoruz. Bu sebeple, İslâm dini kadın erkek ilişkilerinin temel kurallarını, zaman içinde değiştirilmesi söz konusu olmayan Kur'an ve Sünnet'e dayandırmıştır. Bir mü'minin itikad ve inancı gereği, Allah ve Resulünün koymuş olduğu bu kuralların dışına çıkması söz konusu olamaz.
Göğü yükseltip dengeyi koyan Allah Teâlâ elbetteki insanı başıboş bırakmaz. Kendisini bekleyen tehlikeleri, kaçırmaması gereken menfaatleri; esfel-i safiline götürecek kötü huy ve davranışları, a'lay-ı illiyine çıkaracak güzel hasletleri ve yapması gereken vazifeleri Resulleri vasıtası ile kendisine bildirir. Sonra da imtihan sırrı gereği onu serbest bırakır.
İşte bundan dolayıdır ki burada Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam kadınlara karşı uyanık davranmayı ve "takvâ"ya yönelik olan tehlikede "kadın"ın önemli bir yeri olduğunu hatırlatmakta, hatta İsrailoğulları'ndaki ilk fitnenin kadınlar sebebiyle ortaya çıktığını da örnek göstermekle geçmiş milletlerin başına gelen olaylardan ders alınmasının gerekliliğine işaret ederek konuya ait hassâsiyeti iyice vurgulamaktadır. (Riyazussalihin terceme ve şerhi)
Ancak günümüzde kadın öyle kullanıldı, öyle istismar edildi ki, alınıp satılan bir mal, bir eğlence aracı olduğu cahiliye devrindeki halini fersahlarla geride bıraktı. Maalesef İslam âlemi de ziyadesi ile bundan nasibini almıştır.
Üstad Bediüzzaman rahimehullah günümüzde kadının içine düştüğü bu durumu, oluşturduğu fitne ateşini ve bu duruma bir son vermenin zaruriyetini o güçlü ifadeleri ile dile getirip şunları söylemiştir:
"Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmıştır. Yuvalarına dönmeleri gerekir."
"Mimsiz medeniyet, kadın taifesini yuvalardan uçurmuş, hürmetlerini kırmış ve çok ucuz bir eşya yapmıştır. İslâm şeriatı onları merhameten eski yuvalarına davet eder.
Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı ailededir. Süsü temizlik, görkemi güzel ahlak, güzelliği masum olmak, mükemmelliği şefkat ve eğlencesi evlâdıdır."
"Bunca ifsat sebeplerine karşı, (kadının) demir sebat kararı lâzımdır, tâ dayansın."
"Bir kardeş meclisine güzel karı girdikçe, riya ile rekabet, haset ile bencillik damarlarını hareketlendirir. Yatmış olan hevesat birden bire uyanır."
"Kadın taifesinde açıklığın serbest oluşu, beşerde birden bire kötü ahlakın meydana çıkmasına neden olmuştur." (Lemeat)
"Bir zaman Eskişehir hapishanesinin penceresinde oturmuştum. Karşısında bulunan Lise mektebinin büyük kızları onun avlusunda gülerek raks ederken, onları, o dünya cennetinde cehennem hurileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri, elim ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi kabirde azap çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nefretini bakışlarını celbediyorlar. Ben de onlara ağladım." (Gençlik Rehberi)
"Ahirzaman fitnesinin mahiyeti bana göründü ki, o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İnsanın seçme iradesini elinden alıp, pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika dünya hayatını, senelerle ebedi hayata tercih ettiriyor.
Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir numunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: 'Bu biçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezp edici fitnenin ateşinden kurtaramazlar'
Âhirzamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan kadın taifesi ve onların fitnesi olduğu hadisin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet, nasıl ki tarihlerde, eski zamanlarda 'amazonlar' namında gayet silâhşor kadınlardan mürekkep bir askeri taife olarak harika harpler yaptıkları naklediliyor. Aynen öyle de:
Bu zamanda zındıka sapıklığı, İslâmiyet'e karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plânıyla, şeytan kumandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi; yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar. Nikâh yolunu kapamaya, fuhuşhâne yolunu genişlettirmeye çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb ve ruhlarını büyük günahlarla yaralıyorlar. Belki o kalplerden bir kısmını öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennemin odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için, yaratılış itibarı ile çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hatta bu hâlin neticesi olarak, o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadisin rivayetinden anlaşılıyor.
Madem hakikat budur. Ve madem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve madem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, güzellik ve cemalini; günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o nimeti, nankörlük ile azaba sebep olacak bir surete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik güzelliği kalıcı kılmak için, meşrû bir tarzda kullanmak ile o nimete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman soğuk muameleye (kovulmaya) mâruz kalıp, ümitsizce ağlayacak.
Eğer İslam terbiyesi dairesinde, Kur'an adabı süsüyle o cemâl güzelleştirilse; o fâni güzellik, mânen bâki kalacağı ve Cennette hûrilerin güzelliğinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine verileceği hadiste kat'iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı varsa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak... (İman Küfür Müvazeneleri)
Hadis-i şerifte ayrıca bazı problemli kadınlara da işaret edilmekte, huysuzlukları sebebiyle onların erkekleri zor durumda bırakacakları belirtilmektedir.
Ayet-i kerimede de buyruluyor ki:
"Ey imân edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah da çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Tegâbun: 14)
Malını ve canını Allah yoluna adayan bazı mü'minleri, eşleri ve çocukları, daha çok duygularına hitap etmek suretiyle bu davranıştan vazgeçirebilirler. "Sen gidersen biz ne yaparız? Tehlikeli işlere girme!" diyebilirler. "Paranı boş yere harcama, çoluğunu çocuğunu düşün" diyerek erkeğin hayır yapmasına engel olabilirler. Sahip olduklarından daha fazlasını istemek suretiyle kocalarını gayri meşrû kazanmaya sevk edip günaha itebilirler.
Rivayet edildiğine göre ashâb-ı kirâm devrinde bazı sahabelerin eşleri ve çocukları, "Eğer gidecek olursan biz sensiz ne yaparız?" bahânesiyle onların hicret etmesini geciktirmişlerdi. Bu gecikme yüzünden ne büyük mânevî kayıplara uğradıklarını anlayan o sahabeler, hanımlarını ve çocuklarını cezalandırmaya kalkınca, onları daha hoşgörülü davranmaya ve affetmeye dâvet eden yukarıdaki âyet-i kerîme nâzil olmuştu. İşte kadınların erkekler için tehlike olacağı yönlerden biri de budur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kadınlar fitne unsurlarından biridir. Bunun sebebi, kadının yaratılışındaki çekicilik, kadın ve erkeğe verilen şehvet hissidir. Bu sebeple İslâm, kadın erkek ilişkilerinin düzenlenmesini esas almıştır.
2. Erkekler, dikkatli olmadıkları takdirde, daha çok kadınlar sebebiyle günaha girerler.
3. Bir erkek Allah'ın ve Peygamber'in buyruğunu ihmal edecek kadar bir kadına bağlanmamalıdır.
4. Kadın, erkekleri günaha sokan suç aracı olmaktan ve "en zararlı varlık" yaftasını almaktan şiddetle sakınmalıdır.
Allah celle celaluh İslam âlemini ahirzamanın dehşetli fitnesinden muhafaza buyursun! Âmin!

Kaynak Ve Yazar A.Kuddus Yalçın (inzar Dergisi 68. Sayı)

23 Haziran 2010

Hızlı Okuma Yöntemleri

Hızlı Okuma Yöntemleri  

OKUMA HIZINI ENGELLEYEN, ANLAMAYI AZALTAN NEDENLERİ (YANLIŞ OKUMA ALAŞIKANLIKLARI) ORTADAN KALDIRIN

Sesli Okuma: İlkokul çağlarında daha iyi anlamamıza yardımcı olacağını zannederek geliştirdiğimiz ve okuma hızını önemli derecede yavaşlatan bir unsurdur. Ortalama konuşma hızı 200 kelime kadardır. Sesli okuduğumuz zaman kendimizi bu limite sınırlandırmış olur ve bu hızın üstüne çıkamayız. Oysa okuduğumuzu anlamak için kelimeleri dil ve kulak yollarından geçirerek beyine göndermemize gerek yoktur. Göz çektiği fotoğrafları dilimizden yüzlerce defa süratli olarak beyine göndermekte ve beyin almaktadır. Sesli okuduğumuz zaman 200 kelime 1 dakikayla sınırlandığı için okuma hızımız çok daha hızlı olan beyin kapasitemize yetişememekte, arta kalan beyin kapasetimiz, boşluğu başka düşüncelerle doldurmaya çalıştığından konsantrasyonumuz ve okuma etkinliğimiz azalmaktadır.

İçinden sesli okumakda bir okuma türüdür. Her ne kadar bunda dudaklarımız kelimeleri tek tek telaffuz etmiyor ise de , ses tellerimiz kımıldıyor ve okuma hızımız 500 kelime 1 dakikayla sınırlıyoruz. Bunu önlemek için uzmanlar okurken çiklet çiğnemeyi öneriyorlar.(Gözle görme alışkanlığı edinene kadar) Okurken çiklet çiğneme temponuz hiç değişmezse bu yanlış alışkanlığı yenebilir ve gözle okumaya başlayabilirsiniz.

 

Her kelimeyi okumak da okumayı yavaşlatan nedenlerden biridir. Başka dillerde de, Türkçe´de de cümle yapılarında anlam bir kaç kelimede toplanmıştır. Diğer kelimeler onları düzenli bir cümle halinde birleştirmek için kullanılmıştır. Ve, gibi, ile için v.s. gibi sıksık tekrarlanan ve okuduğumuzu anlamamamıza büyük katkısı olmayan bu kelimeleri her seferinde okumak, bize büyük zaman kaybettirir. Başlangıçta hangi kelimelerin gereksiz olduğunu doğru tespit ederek, okumadan atlamakta büyük güçlük çekecek, ama zamanla bu konuda da yetenek ğeliştirerek 300 kelimelik bir yazının 100 kelimesini okuyarak anlayabilirsiniz.

 

Hızlı okursak anlayamayacağımızı zannetmek,okumamızı en fazla yavaşlatan en önemli psikolojik etken ve yaygın olan yanlış bir kanıdır. Kağnı arabaları satte 3-5 kilometreden hızlı gidemezdi. Otomobil bu hızı 100- 200 kilometreye çıkardı. Eskiden insanlar bu hızlara ulaşılabileceğini düşünmezlerdi. Biz de bu gün, yarın kabulleneceğimiz gelişmelere inanmıyor ve direnç gösteriyoruz. Dakikada 6000 kelime okuyarak 13 yaşında üniversiteye giren Mariel Aragon, dakikada 2500 kelime okuyarak A.B. D.´yi yöneten John Kennedy, hızlı okuyarak da daha iyi anlanabileceğinin kanıtlarıdır.

 

Öyleyse bu şartlanmayı bir kenara bırakarak okuma hızınızı arttırın. Anlama hızınız başlangıçta düşecek, ama hızınız arttıkça eski derecenizi yakalayıp geçecek, daha iyi anlayacaksınız.

 

Geri dönmek; bize en fazla zaman kaybettiren alışkanlık. Konsantrasyon eksikliğinden olur. Geri dönme imkanımız olduğu sürece de konsantrasyonumuz azalır. Öncelikle kendinize geri dönmeyi yasaklamalısınız. Geri dönme şansınızın olmaması konsantrasyonunuzu arttırır. Başlangıçta bazı paragrafları anlayamadığınızı hissedeceksiniz. Endişelenmeyin ve geri dönmeyin. Kendinize "Bugüne kadar geri dönerek okuduğum her paragrafı anladım mı? Şimdi hatırlıyor muyum?" diye sorun . Umarız cevabınız endişelerinizi yatıştırır.

 

Göz eğitimsizliği; gözün satırlar üzerinde düzenli hareket edememesidir. Okuma eğitimini yetirence alamayan bir göz, satırlar üzerinde gezinir, durur. Sıçramalar ve duraklamalar düzenli olmaz. Kişi sık sık geri dönüşler yapar. Bu nedenle de satırdaki düşünceleri birbirlerine bağlayarak bütünleştirip anlamlandırmada zorlanır. Bunun için gözü, sürat ve çabukluk kazandırıcı bazı yardımcılarla eğitmek gerekir. Örneğin bir vasıtada giderken ilanları okuyarak ve varsa videoda 2-3 kat hızlandırılmış alt yazılı filimleri seyrederek küçük göz egzersizleri yapabilirsiniz. Başlangıçta yoğun kontrasyon nedeni ile başınız ağrıyacak , ama bir süre sonra alışacaksınız. Alt yazılı bir filmi normal hızında seyrettiğinizde size çok yavaş gelecek ve canınız sıkılacaktır.

 Pasif okumak; okuyacağınız yazıya zihninizi yönlendirmeden, anafikri, yazarın düşünce ve olaylara bakış biçimini, üslubunu anlamadan yapılan okumadır. Yazıyı ne amaçla okuduğunuzu bilmeden yapılan okumalar, okuma hızını düşürür. Dikkat yoğunlaşması olmadığı için de anlama olayı oluşmaz. O nedenle önce okunacak konuyu niçin okuyacağınızı belirlemeniz gerekir. Sonra bir ön okuma yaparak sorular belirlemek, soruları yanıtlamak için tekrar dikkatinizi yoğunlaştırarak yeniden okumak, etkili okumayı sağlar.

Bilgi ve kültür düzeyi eksikliği; okuma hızınızı yavaşlatan en önemil nedenlerden biridir. Yeni edinilmek istenen bilgilerin iyi kavranabilmesi, daha önce o konu ile ilgili kavramların kazanılmış olmasına bağlıdır. Hiç temel bilgimizin olmadığı bir konuyu anlamak çok zordur. Temel olmadan inşaat yapılmaz. Yani bilgi ve kültür eksikliği, okunacak konunun anlaşılmasını zorlaştırdığı için,okuma hızı da düşer. Bunun için parçada geçen, anlamını bilmediğiniz kelimelerin anlamını öğrendikten sonra dikkatle okumanız anlamanızı kolaylaştırır.

 

Okumanın ne anlama geldiğini iyi bilin; Okumak yalnızca sözcük kümeleri görmek değildir. Okumak yazarla aktif bir söyleşi şeklinde sürdürülen zihinsel bir süreçtir. Bu anlamda okuyabilmek için görmenin ötesinde zihinsel beceriler gereklidir. Bu zihinsel beceriler de öğrenme yolu ile gerçekleştirilebilir.

 

Örneğin bir metne bir bakışta en fazla iki- üç sözcük algılayabilen bir okuyucu belirli bir eğitim programı sonucunda bir bakışta cümlenin ya da paragrafın tümünü algılayabilir hale gelir. Yine öğrenme sonucunda, sürekli olarak her okuma çabasında yazarla aktif bir söyeşi içinde yazarın görüşlerini açığa çıkarmayı öğrenerek etkin bir okuyucu olabilir.

 

Okumanın gerçek amacı, anlamı çabuk ve doğru kavramaktır. Bu okumanın geliştirilmesi için, etkili okumanın temeli olan hız, kavrama ve bellek arasında bağ kurulmasını gerektirir. Okumada kavrama ile hız arasında yakın bir ilişkinin varlığı kabul edilmekte, kavramaya ilişkin becerilerin arttırılması hızlı okuma ile olası görülmektedir.

 

HIZLI OKUMA

 

Hızlı okuma için , okuma yanlışlarımızı düzelterek kendimizi hazırladık. Şimdi de hızlı okuma yöntemlerine geçmeden önce, düşünce olarak atmamız gereken adımlar var.

 

a- Gözlerimizle aklımızı birlikte çalışmaya alıştırmak

 

b- Bir metinde her sözcüğü okumak zorunda olmadığımıza inanmak

 

c- Her metinin ya da kitabın aynı değerde olmadığını kabul etmek. Yani bazılarının zor, bazılarının kolay olduğunu bilmek

 

d- Okuyacağınız her metin ve kitapta amaçlarınızın farklı olduğunu kabul etmek okuma hızınızı da buna göre ayarlamak gerektiğini bilmek.

 

HIZLI OKUMA YÖNTEMLERİ

 

Göz Devinimlerimiz: Daha hızlı okumak, etkili bir okuyucu olabilmek için gözlerimizle aklımızı birlikte çalıştırmaya alıştırmamız gerekiyor.

 

Okuma sırasında, gözümüz satırlar üzerinde soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya (bazen aşağıdan yukarıya) göz sıçramaları ile ilerler. Okuma olayı, işte bu sıçramadaki duraklamalar (saplama) sırasında, yakalayabileceğimiz sözcük kümesini algılayarak , gerçekleştirilir. Bu yüzden hızlı ve usta bir okuyucu olabilmek için, göz sıçramalarını hızlandırmak, duraklama süresini kısaltmak, duraklama süresince çok sayıda sözcük görebilmek (4-5sözcük) yani görme yelpazemizi genişletmemiz gerekiyor. Bu üç özelliği kontrol etmek beynin işidir. Zihnimizin kotrolü dışında gerçekleşen sıçrama ve duraklamalardan görüş alanına girenleri algılamak olanaksızdır. Öyleyse aklımız sürekli emir veren, kontrol eden ve gönderilenleri algılayacak biçimde hazırlıkta ve işlerlikte olmalıdır.

 

Sapmalar: Daha çok sayıda sözcük kümesini algılamak için; sözcük kelimelerinde gözün önce belli bir noktaya sapması, sonra bu saptığı noktanın sağından ve solundan mümkün olduğunca çok sayıda sözcüğü algılaması gerekir.

 

Lezzetli ve Temiz yemekler yapan bir aşcıdır.

 

1. Sapma noktası 2. Sapma noktası

 

Kolon Okuma: Günümüzde metinler gittikçe daha dar kolonlar halinde basılmaktadır. Gazetelerde dergilerde ve büyük magazinlerde bu kolonlara daha sık rastlanmaktadır. Bu kolonlar, ortalama 5-7 cm den oluşan sıfatlardan meydana gelmektedir. Dar kolanlar büyük bir gidiş- gelişi zorunlu kılan geniş satırlardan daha kolay gözden geçirilmektedir. Diğer yandan yukarıdan aşağıya doğru okuma dikkati daha çok uyarmaktadır. Dar kolonlar genellikle her satırda bir ya da iki sapmayı gerektirdiğinden, ritim konusunda büyük yarar sağlamaktadır.

 

Göz Gezdirme: Görme yelpazemiz genişledikçe, metnin bütününü dikkatli bir şekilde görme, düşünceleri yakalama hızına da ulaşırsınız.

 

Etkili okuyucu, metnin özelliklerine göre hızını ayarlayabildiği gibi, her metinle ilgili ihtiyaç ve amaçlarının farkı olacağını kabul eder. Amacını belirledikten sonra metnin bütününe yönelik yaptığı "Göz Gezdirme" Tekniği ile dikkatli bir okuma yapabilir.

 

Göz gezdirme ile çok yüksek hızlar elde edersiniz. Neye ve nasıl göz gezdireceğimizi iyi belirlersek bu, hız kavrayışımızı düşürmez.

 

Göz gezdirme, bir metni okumaya başlamadan önce yapılan "Göz atma" dan farklıdır. Göz gezdirme de amacımız belirli olduğu için daha dikkatli bir inceleme yaparız. Okunan metin çok kolay ve okuyucunun bildiği konuyu içeriyorsa göz gezdirme de yeterli bilgi edinilebilir.

 

Etkili bir göz gezdirme davranışında; metin başlığı alt bakşlıkları, giriş ve ilk paragrafı, sonraki paragrafların ilk ve son cümleleri numaraları, büyük harfle ya da italik yazılmış yerleri son paragraf ve varsa özeti okumalıdır.

 

Esnek Okuma: Okuma yöntemimizi ve hızımızı belirleme okuma amacımız ve metnin özellikleri önemli rol oynamaktadır. Etkili okumada okuyucu, her durumda uygun okuma tutumunu alabilmelidir. Uygun okuma tutumunu alabilmek, esnek okumayı gerektirir.

 

Eğer günlük yaşamda karşımızı çıkan yeni bilgilerden gereğince ve uygun bir şekilde yararlanmasını bilmezsek, bir çok şeyi kaçırır, önemli bilğileri edinemeyiz . Ayrıca daha az zaman ayırarak yapacağımız okumayı, hem daha fazla zaman harcayarak yapar, hem de okuduğumuz metinden yeterince doyum alamayız. Oysa okuma hızını ve yöntemini, okuma amacına ve metnin özelliklerine göre ayarlayabilen, yani "Esnek Okuma" yapabilen bir okuyucu en kısa zamanda, en çok bilgiyi alabilir.

 

Her gün karşılaştığımız yeni okuma durumlarını incelediğimizde, esnek okumayı daha iyi anlayabiliriz. Okunacak şeyler değişik türde olduğundan , bunları okuma amacımız da değişir. Farklı teknikler kullanırız. Örneğin güne gazete okuyarak başadığınızı düşünelim. Ancak zamanınız sınırlı, derse yetişmek durumundasınız. O zaman sadece başlıklara bakar ilginizi çeken haberlere de şöyle göz atarsınız. Okula gittinizde, derse girmeden önce eğer konu anlatacak iseniz, bildiğiniz şeyleri eleyebilmek için göz gezdirirsiniz. Bildiklerinizi atlar yeni bilgileri okursunuz. Öğleden sonra arkadaşınız size bir dergiyi verdi diyelim. İlginç bir makale var mı diye dergiyi tararsınız. İlginizi çeken bir makale bulduğunuzda, yeni bir bilgiye rastlamak için göz atarsınız. Akşam iyi bir film ya da program bulabilmek için gazetelerden programları tararsınız. Yarınki dersinizi hazırlama durumunda ise, metindeki herşeyi okumanız gerekmediği düşüncesinden hareketle kitabınızın o bölümüne göz atar, elde etmek istediğiniz bilgilere göre önemli başlık ve alt başlıkları belirlerseniz. Konusunu ana fikir ve ayrıntılarını araştırır, önemli kısımlar üzerinde daha fazla zaman harcayarak, ayrıntılar üzerinde daha hızlı geçerek ya da atlayarak okumanızı sürdürürsünüz. Gördüğünüz gibi, okuduğunuz bu çeşitli türden malzemelerin her birine göre okuma amacınız da farklı olacaktır. Yine malzemenin türüne göre yöntem ve hızınızıda değiştirmeniz gerekecektir. Eğer bunu uygun bir şekilde yapmayı başarırsanız esnek bir okuyucusunuz demektir.

 

Esnek okuyucu, nasıl okuyacağına karar verirken, metinin türünü de dikkate alarak zaman zaman teknik değiştirebilir. Metin , açık bir dille yazılmış ve izlenmesi kolay bir anlatımı olduğunda, hızlı bir okuma yapılabilir. Ancak metin açık bir dille yazılmamış, anlatımı kolayca özlemeye elverişli olmadığında daha yavaş ve dikkatli bir okuma yapılabilir. Eğer bu şekilde esnek davranamazsak, amacımıza ulaşamadığımız gibi zamanımızı da boşa harcamış oluruz.

 

Esnek okuyucu, okuma yöntemini kararlaştırırken zamanını dikkate alır. Örneğin bir metni ne kadar dikkatli okuması gerekirse gereksin, eğer yeterli zamanı yoksa, ya bir kısmı okur, bir kısmına göz atar ya da baştan sona dikkatle göz gezdirir. Ayrıca, eğer o anda fiziksel bir rahatsızlığı varsa, genel düşünceyi anlamak için sadece göz atar. Özetle esnek okuyucu, durumuna göre hızlarını bilen ve uygulayan kişidir.

 

Kavrama ve Sezme: Görme, her sözcüğü anlamanız için yeterli değildir. Görme yeteneği, anlama, görme ve zihin yeteneklerinin bir sentezi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu, yazılı bir sözcüğü görür görmez tahmin ediliyor, taman olmadan profilini ve diğer özelliklerini tamamlıyor, böylece görüşünüzü kontrol etmiş oluyorsunuz.

 

Okuma sürecinde, sözcükleri sadece görmek yeterli değildir. Aynı zamanda bir sözcüğü diğerinden ayırmak gerekir. Yazmada ise , dil bilgisi ve sözcükleri birleştirmede kullanılan bağlama kuralları etkili olmaktadır. Sonuç olarak okumak, soyut ve göze dayalı anlamlar üretmektir. Bu üretimi sözcüklerin doğru seçimi, sözcüklerin anlamları, tipleri, türleri ve yaptıkları belirlemektedir.

 

İyi bir okuyucu olmak, sizin etkili okumanızı sağlayacak çeşitli teknikler uygulamanız gerekmektedir. Şimdi yapacağınız alıştırmalarda, okurken eksik bırakılan sözcüğü izleyen sözcüklerden tahmin etmeye çalışın. Böylelikle anlama ve sezme yeteneğinizi ğeliştirebelersiniz.

 UYGULAMA: Aşağıdaki kısa metinde boş bırakılan yerlerde konuşulması gereken sözcükleri düşünerek, kavrayarak bulup yazınız. Bu tür çalışmaları sık sık yaparsanız kavrama ve sezme gücünüz artar.

Oğlumuz

 

Karlı b.... şubat g..... doğmuştu. Babanın k.... verirken b.... tuhaftım. İsim a....., kamus b...... ne kadar b ..... gelmişti . O...... ışıl ı..... , kainat g..... manalı b..... kelime b..... istiyorum. S...... Ömer d....... Bu da o.....yakışmıştı. O...... tarihe girme b...... Ömer´in ikbaline layık, g......

 

İlk g...., i..... diş, i..... kelime, annesine doğru genç, g...... ve mes´ut a..... doğru i..... adım.

 

Seçici Okuma: Bundan önceki bölümlerde etkili ve hızlı okumayı geliştirmek, okuma verimini arttırmak için bir takım stratejiler geliştirdik. Bu aşamadan sonra hedefimiz, okumaya, ayırdığımız zamanı daha verimli kullanabilmek, kısa zamanda daha çok bilği edinebilmek. Bu hedefe ulaşabilmek, hızlı ve seçici olmayı gerektiriyor. Aslında her okuma da seçici olunmalı. Ancak hızlı okurken buna daha çok ihtiyacımız var.

 

Okumada önemli olan, yazarın iletmek istediği mesajı, okuyucunun yazılı sözcükler arasından bulup çıkarmasıdır. Daha önceki bölümlerde, yazarın düşüncesini kavramada etkili olan bir takım etkili okuma tekniklerinden bahsetmiştik. Bu tekniklerde hız , çabukluk, esneklik derecelerine nasıl ulaşacağımız, okumamızı nasıl düzelteceğimiz konularında yoğunlaştık. Ancak bu tür okumalarımızda gözümüz temel olan noktayı, bir çok ayrıntılarla birlikte kavrama durumunada kalabiliyordu. " Seçici okuma" adı altında şimdi açıklayacağımız teknikte ise, tüm ayrıntıya girmeden, daha az sözcük okuyarak, yazarın düşünce bütünlüğünü yoklamamız hedeflenir.

 

Burada önemli olan her hangi bir metni mikroskopla incelemek değil, genel hatlarıyla bilmektir. Bu teknik, pratik okumamıza büyük yarar sağlamakta, bize zamandan kazandırmaktadır. Örneğin, 15 dakikada günlük gazeteyi okuyabelmek, üç saatte 500 sayfalık bir yapıtta bulunan bilgileri yakalamak gibi

 

Buraya kadar yapılan açıklamaları özetlemek gerekirse:

 
  • 1. Gözümüzle ve beyninizle okuyun.(Dudaklarınız ve ses telleriniz kımıldamasın)
  • 2. Gözünüzle kelime gurupları görmeye çalışın ( birden fazla kelime)
  • 3. Okurken yazıya konsantre olmaya çalışın. (geri dönüş yapmayı kendinize yasaklayın)
  • 4. Her kelimeyi okumak yerine, asıl anlamı veren kelimeler üzerinde durarak gereksiz kelimeler üzerinde durarak gereksiz kelimeleri atmaya çalışın.
  • 5. Kendinizi hızlı okumaya zorlayın.
  • 6. Kendinize okurken belli bir süre vererek, okuduğuğunuzu o süre içinde bitirmeye çalışın.
  • 7. Fırsat buldukça değişik tipte yazılar okuyun.
  • (Kendinize mutlaka okumak için zaman ayırın)
  • 8. Gereksiz Ayrıntılar yerine ana fikir için okuyun.
  • Anafikri bulmak için;
  • a) Birinci paragrafta yazırın tarzını çıkarmaya çalışın
  • b) Anafikri nereye yazmış olabileceğini düşünün Her paragrafta bunu bulmaya çalışın.
  • c) Anafikrin her paragrafta bulunabileceğine dikkat edin.

Başlangıçta bunları uygulamanız ve hatta başarmanız size çok güç gelebilir. Ama unutmayın ki bunları başarıp bilginin özüne çok daha pratik, çok daha kısa sürede ulaşabilen insanlar çok fazla. Neden bizde onlardan biri olmayalım? Yapılması gereken tek şey ümidimizi yitirmemek.

 

İnatla uygulama yapın.

 

Sonucun adım adım geldiğini göreceksiniz...



--
Şansınıza !...

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/PegcOJ8clYgPcKtD1S2KoHhcGHo/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/Xx7Gsga0IQBF_ZEH9Uc7hz-kUlA/1/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/5aUAh0FFGVOL1Y31ZBHPtugDY14/1/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/XTZR_6Qn2M2Vow9Ry655m8hPDHM/fgHN3uBhAeJK7JvT1dstZKdmu9s/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/laQSIpU_WXiRA-kowzg0tQ67nMs/v21VTbsGuJxWWW4KbhENpUjeLY0/1/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/laQSIpU_WXiRA-kowzg0tQ67nMs/qSOgSYIS2TxKYsmXqBZqH3Q6BnA/0/pa

22 Haziran 2010

Kur'an Ve Namazla Ruhun Arındırılması...

"Sana vahyolunan Kitab'ı oku ve namazı kıl! Muhakkak namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Elbette zikrullah (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir." (Ankebut: 29/45)
Ayet-i kerime kısa olmakla beraber çok önemli konuları içermektedir. Ayet'in başındaki hitab her ne kadar Hz. Resulullah aleyhi's-salatu ve's-selam'ın şahsına yönelik de olsa, aslında bütün müminlere tevcih edilmektedir. Hitabın direk Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselamın şahsına yöneltilmesi kuşkusuz meselenin ehemmiyetini daha bir artırmaktadır. Müminler olarak ciddi bir ferman-ı ilahi ile karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır.
Ayet-i kerimede Kur'an tilaveti emredilmekte, namazın huşu içinde eda edilmesi istenmekte, hakkıyla eda edilen namazın müminleri her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyacağı müjdelenmekte, zikrullah'ın en büyük ibadet olduğu hatırlatılıp Allah (cc)'ın yapmakta olduklarımızdan haberdar olduğu bildirilmektedir.
….
"Sana vahyolunan Kitab'ı oku!..." Kur'an'ın okunması ve düzenli tilavet edilmesi emri, açık ve nettir. Bu ilahi emirle bütün Müslümanlar –kadın, erkek, genç, yaşlı- muhataptırlar. Her Müslüman gücü, kudreti, istidadı ve imkânı nispetinde Kur'an'ı öğrenme, anlama, yaşama ve yaşatmakla mükelleftir. Bu ilahi sorumluluktan bigâne kalmak, Müminin imanıyla ve imani sorumluluğuyla bağdaşmayacağı kesindir. Kur'an eğitimine en küçük yaştan başlanması zorunlu ve gereklidir. Yaş ilerledikçe bu işin zorlaşacağı ve hedeflenen verimin elde edilemeyeceği bir hakikattir. Bu toplum, her meslek grubuna mensup insanlardan daha ziyade, imanlarını ve İslamlarını öğretecek kurtarıcılara ihtiyaç duymaktadırlar. Onun için evlatlarımızı en küçük yaştan itibaren Kur'an'la yüzleştirmemiz, tanıştırmamız, sevdirmemiz ve aralarında ciddi bir bağ ve ünsiyet kurmamız gerekir. Öyle ki, bütün zamanlarını ve aldıkları nefeslerini, bu vahiy ikliminden değerlendirmeleri gerekir. Kur'an ortamının dışında değerlendirilen bütün zamanların ve tüketilen nefeslerin, şeytanların kucağında heder etme olasılıkları çok büyüktür. Şeytanın cirit atamadığı tek ortam, Kur'an'la meşgul olunan ortamlardır. Kur'an havasının hâkim olduğu alanlar, emniyetli ve selametli mekânlardır. Özellikle bu alanları çoğaltmamız ve bu selametli mekânlarla, gençlerimizin ve yaşlılarımızın muhafazasını sağlamamız gerekmektedir.
Kur'an tilavetiyle ilgili Muhammed Ebu Zehra, İmam-ı Şafii'nin görüşünü naklettikten sonra konuyu şu ifadeyle bağlıyor: "Fela kıraate min ğayri fehmin." Yani "Anlamadan yapılan kıraat, kıraat değildir" diyor. Hani, her harfinde on sevap beklediğimiz kıratın makbuliyeti için okuduklarımızı anlamamız gerekiyor. Elbette anlamayan Müslümanlar da günlük en az bir cüzlük virtlerini tekmil edecekler. Ancak okuduklarını anlamak ve kelam-ı ilahiyi fehmetmek için, ciddi çaba da sarf edeceklerdir. Bu konuda ileri sürülecek her mazeret geçersizdir. Her Müslüman istidadı nispetinde bu bereket dolu işten nasibini alacaktır. Toplumumuzun Arapçaya yabancı bırakıldığı bir hakikattir. Bu yabancılığın ilelebet devam etmesi gerekmez. Aksi takdirde Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselamın Rabbine şikâyet ettiği kimselerin zümresine ilhak olmaktan kurtulamayız: "Peygamber der ki: 'Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terk etti."(Furkan: 25/30)
Burada okunması ve mucibince amel edilmesi söz konusu olan Kur'an'dır. Kur'an'ı çok iyi anlamalı, onun mantığını ve perspektifini kavramalı ve meselelere onun zaviyesinden bakmalıyız. Kur'an ve sünnet penceresinden meselelere bakılmadan keyfi görüşlerimizle verdiğimiz her çözümün yanlış olma olasılığı büyüktür; tesadüfen muvafakat etse bile, yine de muteber değildir. Bu sahih ve sarih anlayışı yaygınlaştırmak için, en temel ihtiyaçlarımızdan ve zaruretlerimizden fedakârlık yapıp bu işe daha çok imkânlar sağlamamız ve geniş alanlar oluşturmamız gerekir. İşin eğitim ayağı sağlamlaştırılmadan, ameli yönde pekiştirmeden, atılacak her adım boşluğa savrulacak ve neticesi akamet olacaktır. Onun için ilim havzalarını çoğaltmamız, mevcut halkalara yenilerini eklememiz gerekir.


"…Ve namazı kıl!..."
Önce Kur'an tilaveti emredildi, hemen akabinde de, namazın kılınması emredilmiş oldu. Zira Kur'an bilinmeden, namazın ikamesi ve hakkıyla edası mümkün değildir. Rabbimiz, namazın eksiksiz ve kusursuz eda edilmesini, erkânına riayet edilmesini ve huşu içinde kılınmasını emretmektedir. Namaz, İslam dininin çok önemli ve temel rükunlarındandır. Hatta namaz, İslam dininin direği olarak nitelendirilmiştir. İslam binasının direği olan namaz, sağlam olmaz ve muhkemlik arz etmezse, yapının ayakta durması ve varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Onun için Müslümanlar olarak, namaz farizasına çok daha itina göstermemiz, ağır ağır kılmamız, her rüknün hakkını eksiksiz vermemiz ve Rabbimizin huzurunda olduğumuz bilinciyle eda etmemiz gerekir.
İmam Fahreddin er- Razi, namaz konusunda diyor ki: "Namazın başı tekbir olan lafzatullah ile başlar ve sonu yine lafzatullah olan kelime-i şehadetle hitama erer. Onun için namaz kılan kimse bilmelidir ki, namazın ta başından sonuna kadar, Allah (cc) ile beraberdir. Bu hakikati bildikten sonra, namaz ile Mirac'a çıktığını da idrak etmelidir. Mirac'ından dönüp kardeşlerine yöneldiğinde onlara selam versin ve ayriyeten Rabbinin selamını da onlara iletsin."(Tefsirü'l-Kebir'den)

Namazın, Mirac'da Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselama bildirildiği ve ümmetine büyük bir hediye olarak takdim edildiğini biliyoruz. Hem de sidre-i müntehanın orada, Cebrail (a.s)'ın çıkamadığı ve mahiyetini ancak Rabbimizin bildiği bir yerde, Resulüne bildirmiştir. İşte günde beş vakit, Müminler, namazlarının manevi ruhuyla Cebrail (a.s)'in çıkamadığı bu lahuti mekâna çıkar, oranın bereketiyle kuşatılıp, o eşsiz hazzı yaşayarak, Rablerine en yakın olma derecesine ulaşmış olurlar. Hem öyle bir kurbiyet ki, secdeye vardıklarında, aralarında bir tek "Rida-ı Kibriya" kalır. Eğer dünyada hiçbir kulu tarafından görülmeyeceği hükmü ilahisi olmasaydı, secdede kullarıyla arasındaki o perdeyi de kaldırır ve Cemalini arz ederdi. Ama biliyoruz ki dünya, O'nun Cemalini kaldıracak yapıda değildir. Bu fasıl ahirette, cennetliler cennete girdikten sonra en büyük lütfu olarak tecelli edecek ve dünyada secde edenler için gerçekleşmeyen in'amı sermedi gerçekleşecek ve Müminler Cemal-i ilahiye meftun olup, mest olacaklardır…
Namaz konusuna, toplum olarak çok ihtimam gösterdiğimizi iddia etmek çok zordur. Özellikle cemaatle ve camilerde eda etme konusunda, tavizsiz olmamız ve gereksiz mazeretlerin arkasına sığınmamamız gerekir. Allah (cc)'ın mescitlerinden ve büyük cemaatlerle namaz kılmanın ne kadar büyük bir ilahi lütuf ve cennet-i haz olduğunu, zorunlu olarak bu ortamlardan uzak olanlar çok daha iyi anlarlar. Cemaat konusunda birbirimizi teşvik edici olmamız ve hatta mutlaka bunu sağlamaya çalışmamız gerekir. Zira Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselam, bir vakit olsun cemaate gelmeyenleri mutlaka sorar ve önemli bir mazeretlerinin olduğunu anlardı. Değilse müslümanlar, camiden ve cemaatten geride kalamazlar! Cemaatsiz bir Müslümanlık, mercekle aransa, İslam'ın müktesebatı içinde bulunması çok zordur.

"…Muhakkak namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…"
İbn-i Mesud (ra) dedi ki: "Eğer bir kimseye namazı, iyiliği emredip kötülükten alıkoymuyorsa, o namaz, Allah (cc) katında sadece onu Allah (cc)'tan uzaklaştırmayı artırır." (Taberi Tefsiri) Huşu ile eda edilen ve erkânına riayet edilerek kılınan namaz, mutlaka sahibini kötülüklerden ve fuhşiyattan koruduğu gibi, iyiliklere ve güzelliklere de yöneltir. Enes b. Malik(r.a)'den rivayet edildiğine göre Ensar'dan bir genç, Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselam ile beraber namaz kılardı, ancak hayâsızlıklardan ve hırsızlıklardan da vazgeçmezdi. Bu gencin durumu Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselam'a hatırlatıldı, buyurdu ki: "Şüphesiz namaz onu bu tür kötülüklerden alıkoyacaktır." Fazla zaman geçmeden genç tevbe edip durumunu düzeltti. Bunun üzerine Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselam "Size demedim mi!" buyurdu. (Kurtubi Tefsiri)
"…Zikrullah, (ibadetlerin) en büyüğüdür..."
Zikrullah, Kur'an tilavetidir, namaz'dır ve diğer bütün ibadet ve taatlerdir. Hayatını şeriatın sınırları dâhilinde değerlendiren ve hududullah'ı muhafaza eden bir mü'min, ömrünü zikrullah ile geçirmiş ve doğal olarak kulluğun zirvesine çıkmış olur…  Faruk HAMZA
Kaynak Ve Yazar Faruk Hamza (inzar Dergisi 69. Sayı)

Bilgisayar ekranından Kuran Okumak İsteyenler

Bilgisayar ekranından Ahmet Hüsrev Hattı ile kuran okumak istiyorsanız aşağıdaki linki tıklamanız yeterli.

Bilgisayar hattına en yakın, yalın ve sade olan bu hat ile kuran okumak çok kolay.

http://tilavet.hayrat.com/C97A1E67-A3E5-4703-A91A-50FF6BD649C7/default.aspx

İnternetten Kuran-ı Kerim Öğrenme (Elif Ba) 

http://www.islamilmihali.net/online-kurani-kerim-ogrenme-elif-ba.html

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/jFVIbkhl84vgGM7i4MJWDKAr_jY/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/NJrU_v2PIW8Aios2JGJH51IyvTA/1/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/xwmC4xo_heF_OSEeLfxmWxsHU2c/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/npyIQ4QVo8H_3X-jCFBiP5Kv4XI/0/pa

Hz. Muhammed'in Vatikan arşivindeki vasiyeti

Hz. Muhammed’in Vatikan arşivindeki vasiyeti haberi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi 8. Sayısında bin yılı aşkın bir dönemden kalma, iki milyondan fazla belge barındıran gizli Vatikan arşivlerinin kapılarını araladı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi 8. Sayısında bin yılı aşkın bir dönemden kalma, iki milyondan fazla belge barındıran gizli Vatikan arşivlerinin kapılarını araladı.

Katolik Cemaati’nin resmi tarihçisi ve Kültür Ateşesi Rinaldo Marmara tarafından kaleme alınan dosya “Vatikan’ın Gizli Arşiv ve Kütüphanesi’nde Bulunan Osmanlıca Eserler ve İstanbul Konulu El Yazmaları” başlığını taşıyor. Dergide Vatikan Kütüphanesi’nin kuruluşu, Vatikan Kütüphanesi Gizli Arşivi, Arşivdeki Türkiye tarihi ile ilgili kaynaklar, Osmanlıca El Yazmaları ve İstanbul’u anlatan el yazmaları kronolojik bir şekilde ele alınmış.

Vatikan Gizli Arşiv’inde Türkiye tarihi ile ilgili kaynaklar

Rinaldo Marmara Vatikan’ın Gizli Arşivi’nde Türkiye’nin de aralarından bulunduğu pek çok devletin tarihi ile ilgili, çoğu gün ışığına çıkmamış yüzbinlerce tarihi evrak olduğunu belirtiyor ve bunları bulup çıkarmak için hem zaman, hem de yılların verdiği deneyim gerektirdiğini söylüyor.

Marmara yazısında, Vatikan’ın Gizli Arşiv’inde yer alan Osmanlı sultanları ile zamanın papalarının veya kralların yazışmalarının dikkate değer nitelikte olduğunu ifade ederek bu yazışmaların tarafları, konuları ve tarihleri hakkında bilgiler veriyor.

Papa IX. Pio’nun Abdülmecid’e yazdığı 1848-1850 tarihli mektuplar, Sultan III. Ahmet ile Papa VII. Alessandro arasındaki gerçek dostluğu dile getiren mektuplar, III. Ahmet’in Polonya kralına yazarak tahta çıkışını haber verdiği ve bir önceki sultanla yaptığı barışı onayladığını belirten mektuplar, V. Reşad’ın Papa’ya yolladığı el yazması mektubu bunlardan bazıları.

kullanMarmara ayrıca; Francesco Zenco’nun II. Beyazıd zamanına ait Türk örf ve adetlerini anlattığı 65 sayfa, Giacomo Soranzo’nun Türkiye’yi anlatan 1576 tarihli 40 sayfalık el yazmasının da yine bu özel arşivde bulunduğunu belirterek arşivin Dışişleri bölümünde ise Lozan Antlaşması ve Gayrimüslimler hakkında tarihi vesikaların yer aldığını söylüyor.

Osmanlıca el yazmaları ve  Hz. Muhammed’in kızı Fatma’ya vasiyeti

Beş yüze yakın Osmanlıca el yazmasının Vatikan Kütüphanesi’nin beş ayrı bölümünde muhafaza edildiğini söyleyen Marmara “Kütüphane’ye ilk giren el yazmaları arasında 443 sayfalık çok konulu dini bir eseri sayabiliriz. Bu eser; Kutbüddin İzniki tarafından kaleme alınmış ibadetle ilgili Mukaddime, Hazreti Muhammed’in kızı Fatma’ya kadınların görevleri hakkındaki vasiyeti, Recep ve Şaban aylarının önemi hakkında yazıları içeriyor” diyor.

Kütüphanede dört adet çok değerli Osmanlıca el yazması eserin de bulunduğunu belirten Rinaldo Marmara; 1689 yılında vefat eden İsveç Kraliçesi Cristina’nın kütüphanesine ait olan bu eserler 1690’da Papa VIII. Alessandro tarafından  satın alındığını ve bunlardan bir tanesi Jos. Von Hammer tarafından çok değerli olarak tanımlanan Aşıkpaşazade’nin Tevarih-i Ali Osman adlı eseri olduğunu söylüyor.

Marmara,  sanat ve bilim dalında Hizr ibn Abdullah’ın müzik kitabınının, coğrafya konusunda da Nil nehrinin haritasının ve eczacılık alanında Cesi’ye ait reçelerin yine Vatikan Kütüphanesi arşivinde bulunduğunu belirtiyor.

Vatikan Kütüphanesi’nin el yazmaları

Rinaldo Marmara 1453 Dergisi’ndeki yazısında; XVI. yüzyılda Batı dünyasının en büyük kütüphanesine sahip olan Vatikan’ın, satın alma ve hibe yoluyla elyazmaları koleksiyonunu arttırma yoluna gittiğini anlatarak dünyanın büyük kütüphanelerinden, kardinal, duka ve kraliçelerin özel arşivlerinden pek çok el yazmasının da 17. yüzyıl başlarında bu arşive eklendiğini anlatıyor. Marmara, arşivde bir Doğu koleksiyonu meydana getirme fikrinin Papa XI. Clemente’ye (1700-1721) ait olduğunu söyleyerek böylece Suriye ve Filistin’den el yazması eserlerin satın alınmaya başlandığını ifade ediyor.

İstanbul’u anlatan el yazmaları

Vatikan Kütüphanesi’nin muhtelif bölümlerinde İstanbul konulu XIV. – XVIII. yüzyıllara ait el yazmalarının da bulunduğunu belirten Rinaldo Marmara, İstanbulla ilgili bazı el yazmalarının ise gizli arşivde tutulduğunu söyleyerek; Maffeo Veniero’nun İstanbul tasvirini ve Venedik sefiri Marcantonio Barbaro’nun 1573 İstanbul anlatımını örnek gösteriyor.

Vatikan Kütüphanesi Hakkında:

kullan

Vatikan’da halka açık bir kütüphane kurulması fikri, Papa V. Niccolò’ya (1447-1455) aittir. Özellikle Papalığın hükümet örgütlerinin  ihtiyaçlarını karşılayan bu kütüphanenin mevcudu 350 Latin elyazması’ndan ibaretti. Bu eserler depoya benzer bir yerde muhafaza ediliyorlardı. Papa kendi özel kütüphanesini de ekleyip, başka eserleri kopya ettirerek veya satın alarak eldeki mevcudu arttırmayı hedeflemişti. 1475’te Ad decorem militantis Ecclesiae bağlantısı ile Papa IV. Sisto kütüphaneye bir yer temin ederek sabit bir gelire bağladı ve Bartolomeo Platina adlı humanisti bu kurumun başına getirdi. Böylece Vatikan Kütüphanesi kurulmuş oldu. “Gizli” (Segreta) olarak adlandırılan bir bölümü de en değerli el yazmalarına ayrılmıştı.

Bu bölümde Rumca, Latince el yazmaları, en değerli eserler ve papalığın belge ve kütükleri yer alıyordu. 1527’de Roma’nın yağmalanması sırasında Vatikan’nın kitap koleksiyonu talan edildi.

Arşiv 1587’de Belvedere avlusunda özel olarak inşa edilen yeni binaya taşındı. Papa V. Paolo  zamanında kütüphanenin arşiv belgelerinin ayrı bir binada muhafaza edilmesine karar verildi ve böylece Vatikan Gizli Arşivleri kurulmuş oldu.

Bugün Vatikan Kütüphanesi’nde takriben 70.000 el yazması, 100.000 özgeçmiş, bir milyon basılı kitap, 100.000 harita ve çizim bulunmaktadır. 1985’te açılışı yapılan kütüphane avlusunun altındaki betonarme inşa edilmiş 700 metre karelik bunkerde en değerli haritalar muhafaza edilmektedir.



--
Şansınıza !...
https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/jFVIbkhl84vgGM7i4MJWDKAr_jY/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/NJrU_v2PIW8Aios2JGJH51IyvTA/1/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/xwmC4xo_heF_OSEeLfxmWxsHU2c/0/pa

https://feedads.g.doubleclick.net/%7Ea/jNWVRCMAgyPIvJoWulL66OnYKsI/npyIQ4QVo8H_3X-jCFBiP5Kv4XI/0/pa

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali