tatlandırıcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tatlandırıcı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Haziran 2009

Çocuklar hangi meyve suyundan ne kadar tüketmeli?

Rafları süsleyen ve meyve suyu niyetine satın aldığımız ürünler gerçekten meyve suyumu? Bu içeceklere meyve suyu diyebilir miyiz? Meyve suyu sandığımız ürünler meyve suyu yoksa kimyasallardan oluşan sağlıksız sıvılar mı?

‘Aromalı içecek, aromalı doğal mineralli içecek, aromalı şurup, aromalı içecek tozu, aromalı su, doğal mineralli su, kola, meyveli içecek, meyveli doğal mineralli içecek, meyveli şurup, meyveli içecek tozu’ gibi isimlerle üretilen bu ürünler meyvenin yerine geçer mi?

Marketlerde satılan meyve sularının, gerçek meyvenin yerini tutup tutmadığı her zaman tartışılmıştır. Mayo Clinic'te yer alan haberde, çocukların hangi meyve suyundan ne kadar tüketmesi gerektiği açıklanıyor.

Son yıllarda yapılan çalışmalar, yüzde yüz meyve suyundan makul ölçülerde içmenin çocukların kilosunu etkilemediğini doğruladı. Buna rağmen, meyve suyu kalori içerdiği için, çok fazla meyve suyu tüketmek kilo alımına neden olabilir.

Uzmanlar, çocuğunuza meyve suyu verecekseniz, meyveli içecek ya da meyve suyu kokteyli yerine yüzde 100 meyve sularını tercih etmenizi söylüyor. Yüzde 100 meyve suyu yazan sular gerçekten yüzde 100 meyve suyu mu? Kritik soru bu. Maalesef yüzde 100 meyve suyu diye satılan bu içeceklerin içerisinde bile koruyucu, renklendirici, tatlandırıcı, alkol gibi birçok katkı maddesi yer almaktadır.

Yüzde 100 meyve suyu ile meyveli içeceklerin benzer kalori miktarına sahip olmasına rağmen, yüzde 100 meyve suyu içen bir çocuğun daha fazla vitamin, besin ile daha az katkı maddesi aldığı açıklanıyor.

Haberde, çocuğunuzun çok fazla meyve suyu içip içmediğinden emin olmak için Amerikan Pediatri Akademisi'nin belirlediği sınırları takip edebileceğiniz kaydedildi:

İlk 6 ay: Meyve suyu verilmemeli. Sadece kabızlık durumunda verilebilir.

6-12 ay arası: Günde 120 ml bardakla verilmeli, diş çürümesini önlemek için biberon kullanılmamalı.

1-6 yaş arası: Günde 180 ml ve üzeri.

7 yaş ve üzeri: Günde 355 ml ve üzeri.

120 ml'lik yüzde yüz meyve suyu, bir porsiyon meyveye eşittir. Ancak, meyve suyu tüm meyvede bulunan liflerden yoksundur. Birçok çocuk için meyve suyu sevilen bir içecek olmasına rağmen, tüm meyvenin daha iyi bir seçim olduğu unutulmamalı.

Hazır meyve suyu yerine doğal meyvelerin suyunu sıkarak içilmesi en sağlıklı yöntemdir.


23 Haziran 2009

Kanser en çok neyi sever?

Kanser en çok neyi sever?

Kanserin beslenmesine izin vermeyin! Bilim adamları kanser hücrelerinin en sevdiği yiyeceğe karşı uyarıyor... Bu "tatlı" yiyecek ne mi? Okuyun, şaşırın... International Wellness Directory'den alınan bu ilginç ve güzel yazının Türkcesi 15 Aralık 2006 tarihinde iyibilgi sitesinde yayınlandı Kanser en çok neyi sever?

Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel ödülü kazandırmıştır. Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.

Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur. Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha fazladır.

Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye
başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa...

Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü şeker kanseri beslemektedir.

Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!!!!

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri 'Laetrile'dir. Kaşeksili hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.

Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil. Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz.

Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında. (Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir
ibare yok). Kaynak: International Wellness Directory

Prof. Dr. Ahmet Aydını'n yorumu

Şekerli gıdalar nasıl kansere neden olur?

Aslında Nobel Tıp Odülünü alan Alman Otto Warburg yıllar önce (1931) kanser hücrelerinin sağlıklı hücrelerden farklı bir metabolizmasının olduğunu (oksjenli metabolizma yerine oksijensiz metabolizma) ve şekerin kanserli hücreleri beslediğini göstermiştir (1).

Aşırı şekerli gıdalar yemek insülin direncine yani hiperinsülinizme yol açar. Hiperinsülinizm, insüline benzer büyüme faktörü (IGF) bağlayıcı protein-1 ve -2 (IGFBP-1 ve IGFBP-2) sentezini azaltarak serbest IGF-1 düzeyini artırır. Serbest IGF-1 hemen hemen bütün dokular için potent bir mitojeniktir. Yani hücre üremesini kontrolsüz bir şekilde artırarak
kansere neden olur (2-4).

Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?

İngiltere'de 1815 de 5 kg civarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg'ın üzerine çıkmıştır (5). 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.

Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.

Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

  • Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
  • Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
  • Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
  • Bol taze sebze ve meyve yiyin
  • Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
  • Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
  • Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
  • Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin.
  • Mümkünse Manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
  • Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
  • Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin
  • Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)
  • Streslerden uzak durun
  • İyi uyuyun.
  • Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durum.
  • D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
  • Yeteri derecede egzersiz yapın
  • Alkol kullanmayın
  • İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
  • Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin.
  • Turbo fırınlar da kullanılabilir.
  • Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler.
  • Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin.
  • Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
  • Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.

Prof. Dr. Ahmet AYDIN İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali