öğretmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öğretmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2010

2010 Haziran MEB Öğretmenlik Atamalarında 10 Bin Kişi Alacak

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 65 alana 10 bin öğretmen atayacak. Başvurular, 17-31 Mayıs tarihleri arasında yapılabilecek, atamalar 4 Haziran'da gerçekleştirilecek.

Öğretmen ataması konusunu son olarak 15 Mart 2010 tarihinde ele almıştık. O haberimizde, Haziran ayında kadrolu öğretmenliğe atanacağı için boşalan sözleşmeli pozisyonlara öğretmen ataması yapılması gerektiğini, aksi halde sorun oluşacağını belirtmiştik. Ancak bugüne değin resmi bir açıklama yapılmadı. Bugün ise resmi bir açıklama yapıldı ve boşalacak sözleşmeli pozisyonlara atama yapılacağı mesajı verildi.
MEB'den yapılan yazılı açıklamaya göre, 2010 Haziran atama döneminde, öğretmen ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla 8 bin 982 ilk atama, 700 açıktan ve kurumlar arası yeniden atama, 300 açıktan ilk atama, kurum içi ve kurumlar arası ilk atama yapılacak. Beden eğitimi alanına milli sporculardan sınavsız atama yoluyla 18 kişi olmak üzere toplam 65 alana 10 bin atama gerçekleştirilecek.
İlk atamaya başvuracakların, 2008 ve 2009 yıllarında yapılan herhangi bir KPSS'ye girmiş, KPSSP10 puan türünden alanında belirlenen taban puan ve üzerinde puana sahip olmaları gerekiyor.
Başvurular 17-31 Mayıs tarihleri arasında elektronik ortamda alınacak. Öğretmenlerin atama işlemleri ise 4 Haziran'da yapılacak.
Sınıf öğretmenliği 2 bin 737, İngilizce 795, rehber öğretmen 746, okul öncesi öğretmenliği 727 kontenjan ile en çok atama yapılacak branşlar olacak.
MEB'in atama yapacağı diğer branşlar ve kontenjanları şöyle:
''Ahşap teknolojisi (9 kişi), beden eğitimi (183 kişi) bilişim teknolojileri (215 kişi), biyoloji (111 kişi), büro yönetimi ve sekreterlik (7 kişi) coğrafya (148 kişi), çocuk gelişimi ve eğitimi (108 kişi), denizcilik/gemi yönetimi ve kaptanlığı (1 kişi), din kültürü ve ahlak Bilgisi (384 kişi), el sanatları teknolojisi/el sanatları (6 kişi), el sanatları teknolojisi/nakış (5 kişi), elektrik-elektronik teknolojisi/elektrik (35 kişi), elektrik-elektronik teknolojisi/elektronik (13 kişi), Endüstriyel otomasyon teknolojileri (1 kişi), felsefe (92 kişi), fen ve teknoloji (412 kişi), fizik (93 kişi), gıda teknolojisi (41 kişi) giyim üretim teknolojisi (17 kişi), görme engelliler sınıfı öğretmenliği (12 kişi), görsel sanatlar/resim (103 kişi), grafik ve fotoğraf/grafik (1 kişi), güzellik ve saç bakım hizmetleri (21 kişi), hasta ve yaşlı hizmetleri (2 kişi), hayvan sağlığı (2 kişi), İHL meslek dersleri (42 kişi), İHL meslek dersleri Arapça (16 kişi), ilköğretim matematik öğretmenliği (344 kişi), inşaat teknolojileri/yapı tasarımı (3 kişi), işitme Engelliler sınıfı öğretmenliği (12 kişi), kimya/kimya teknolojisi (77 kişi), konaklama ve seyahat hizmetleri (3 kişi), kuyumculuk teknolojisi (1 kişi), makine teknolojisi/makine ressamlığı (1 kişi), makine teknolojisi/makine ve kalıp (10 kişi), matematik (447 kişi), metal teknolojisi (15 kişi), motorlu araçlar teknolojisi (15 kişi), muhasebe ve finansman (47 kişi), müzik (132 kişi), pazarlama ve perakende (3 kişi), plastik teknolojisi (1 kişi), psikoloji (2 kişi), radyo-televizyon (3 kişi), sağlık bilgisi (9 kişi), sağlık/acil tıp (26 kişi), sağlık/çevre sağlığı (1 kişi), sağlık/hemşirelik (17 kişi), sağlık/tıbbi sekreterlik (4 kişi), sağlık/tıbbı laboratuvar (9 kişi), sanat tarihi (1 kişi), sosyal bilgiler (313 kişi), tarih (182 kişi), teknoloji ve tasarım (193 kişi), tekstil teknolojisi/tekstil dokuma-örme (12 kişi), tekstil teknolojisi/tekstil terbiye (1 kişi), tesisat teknolojisi ve iklimlendirme (7 kişi), Türk dili ve edebiyatı (536 kişi), Türkçe (332 kişi), yiyecek içecek hizmetleri (7 kişi), zihin engelliler sınıfı öğretmenliği (194 kişi)''
Başvuruda bulunacak adaylar ''Öğretmenlik için Başvuru ve Atama Kılavuzu''na MEB'in ''http://personel.meb.gov.tr'' internet adresinden ulaşabilecekler.
Öğretmenlik İçin Başvuru ve Atama Kılavuzu (Haziran 2010)

Öğretmenlik İçin Başvuru ve Atama Kılavuzu (Haziran 2010) için

--
Google Kazançları
Google'u Kullanarak Hergün Banka Hesabına Nakit Para Akışı Otomatikleştirelebilir mi?
http://www.xticaret.com/xticaret/?12_1493
---------------------------------
Zeka Küpü Hızlı Çözüm Yöntemi
Rubik Küp yada Zeka Küpü olarak tanınan zeka oyununun çözümünü sayıları kullanarak çok çabuk öğreten yeni ve müthiş bir yöntem.
http://www.xticaret.com/xticaret/?571_1493
-------------------------------------------------------------------
İlan Grubu
http://groups.google.com.tr/group/ilangrubu/subscribe?hl=tr

30 Haziran 2009

Bir annenin feryadı

Henüz çiçeği burnunda bir ilkokul öğretmeniydim. İlk atamamız yapılmış, kuralar çekilmişti. Ben adımı listede ararken, meraklı bir baş omzumun üzerinden boynunu uzatarak ismini arıyordu. — Evet, çok şükür çıkmış, diye bir çığlık işittim. Tamda kulağımın dibinde, kim bu kadar sevinen diye geriye dönüp baktığımda, bir oynamadığı kalmış olan, genç ve yakışıklı bir delikanlıyla karşılaştım. — Sizin nereye çıkmış tayininiz diye sordu bana — Sivas merkez ilköğretim okulu — Gerçekten mi? Benimki de o okul, demek aynı okuldayız, ne güzel! Hadi hayırlısı… Gerçekten inanamamıştım. Tesadüfün de bu kadarı diye geçirdim içimden; ama kader bu, bizi orada karşılaştırmıştı. Ortak bir noktamız vardı. Beni yakındaki bir kafeye çay içmeye davet etti. Hem de konuşuruz, artık iş arkadaşı sayılırız diyerek daveti kabul ettim. İşte, eşimle tanışmamız böyle oldu. Kısa sürede ikimiz de Sivas’ta göreve başladık. Öğretmenler odasında karşılaştıkça konuşuyor, hatta iş çıkışında bir yerlerde bir şeyler içmeye falan gidiyorduk. Aradan geçen sürede birbirimize yaklaşıp evlenmeye karar verdik. Durumu ailelerimize açıklayarak gerekli işlemleri başlattık. Öğretmenliğimizin ilk yılının yaz tatilinde evlendik. Çok mutluyduk, sabah erkenden kalkıyor birlikte aynı okula gidiyor, çıkışta ikimiz de öğrencilerimizden bahsederek eve geliyorduk. Beyim ders notlarını hazırlarken, ben de yemekle ilgileniyor, bulaşık ütü vs. derken gün bitiyordu. Yine bir iş çıkışıydı, bütün gün bu anı beklemiş, beyime bir bebeğimiz olacağı müjdesini, evimize giderken yolumuz üzerindeki lokantada, akşam yemeğinde söylemenin heyecanını duymuştum. Heyecandan yerimde duramıyor, son ders zilinin sesini bekliyordum. Zil çalar çalmaz doğruca öğretmen odasına çıkıp, eşyalarımı almak için merdivenleri üçer beşer çıktım. Beyim öğretmen odasında, yüzü pencereye dönük düşünceli bir şekilde dağılan öğrencilere bakıyordu. Bir şeylerin olduğunu anladım; ama yine bir öğrenciye canı sıkıldığını düşündüm. Yanına giderek; — Haydi, ben hazırım gidebiliriz dedim. — Tamam, çıkalım o zaman. — Ne oldu sana, neden yüzün asık, kötü bir şey mi oldu yoksa? — Yolda anlatırım, hadi çıkalım diyerek kolumdan tuttu. Beyimin canının başka bir şeye sıkıldığını anladım belki vereceğim haber onun keyfini yerine getirir düşüncesiyle; — Sana bir müjdem var? Müjdeme ne verirsin, söyle bakalım. — Şimdi neşenin sebebi anlaşıldı demek bir müjde ha! — Evet, çok sevineceksin, baba olacaksın baba! — Yaa? — Hepsi bu kadar mı yani, yaa? Sevinmedin galiba, ben sana bu müjdeyi verebilmek için bütün gün heyecandan yerimde duramadım. Senin ise tepkin, yaa! Doğrusu böyle hayal etmiyordum. — Peki, nasıl hayal ediyordun? — Ne bileyim sevineceğini, baba oluyorum diye bağıracağını falan düşünmüştüm. Aslında bunu sana lokantada akşam yemeğinde söyleyecektim; ama seni keyifsiz görünce hemen söylersem belki keyfi yerine gelir diye düşünmüştüm. — Haklısın canım, haydi yemeğe gidelim, sen bana tekrar söyle müjdeni tamam mı? — Hiç iştahım kalmadı gitmesek de olur. — Hadi ama şimdi de sen mi naz yapıyorsun, özür diliyorum işte, uzatma artık. — Peki, tamam ancak sen de neden öyle davrandığını söyleyeceksin yoksa bebeği istemediğini düşüneceğim. O, akşamı hiç unutamam. Meğer beyimi askere çağırmışlar, beni bırakıp nasıl gideceğini düşünürken, verdiğim müjde tuz biber olmuş. Şimdi her ikimizi nasıl bırakacağını düşünmüş, baba olacağına sevinememişti bile. Beyim askere gitmiş, benim ise doğum zamanım yaklaşmıştı. Bu arada, bir taraftan bebek için hazırlıklar yapıyor, bir taraftan da okula devam ediyordum. Paraya ihtiyacımız vardı. İkimizin maaşıyla geçinirken şimdi tek maaşa kalmıştık. Düğün borcumuz devam ediyor, askerdeki beyime para gönderiyor, bebeğimiz için gerekli eşyaları almaya çalışıyordum. İkimizin de aileleri bize yardım edecek durumda değillerdi. Zaten ben de bu yüzden çalışıyordum. Borçlarımız bitsin, bir de ev alalım, ayrılacaktım işten. Bebeğimiz doğalı daha 1,5 ay olmuştu ki, bir gece kapı çaldı. Gece vakti kimse gelmezdi, korkudan elim ayağıma dolaştı, ne yapacağımı bilemedim. Ağlayan kızımı kucağıma alarak kapıyı açtım. Beyim daha fazla hasretimize dayanamamış, izin alarak gelmişti. Karşımda beyimi görünce, sevinçten mi, yoksa korkudan mı bilemiyorum ama çok uzun süre ağladım. Beyimin beni teselli edici sözleri, onun yanımda oluşu beni sakinleştirdi. Bir hafta boyu kızımızla ve benimle ilgilendi, zavallı kızım nasıl da sakinleşiyordu babasının kucağında. Sayılı gün çabuk geçmiş, beyimin izni göz açıp kapayıncaya kadar bitivermişti. Beyim tekrar askerlik vazifesinin başına, bende hayat mücadelesine devam ediyordum. 15 güne kadar iznim bitecekti ve ben görevdeyken kızıma kim bakacaktı? Bakıcı tutsam, verecek param yoktu. Kayınvalidem çok yaşlı ve hastaydı bakamazdı. Annem evdeki kardeşlerimi bırakıp gelemedi, yalnız kalmıştım. Ne yapacağımı bilemiyordum. İlk gün okula gidip, müdürüme bakıcı aradığımı ve beni idare etmesi için yalvardım. Birkaç gün içinde bakıcı bulacağıma söz verdim. İki gün çabucak geçti ve ben bir bakıcı bulamadım. Bulduklarım da çok para istediler. Çaresiz karar verdim, kızımı okula götürecektim. Sabahın erken saatinde kızımı sıkıca sarıp, okula müdürden önce giderek sınıfa girdim. Birkaç gün böyle idare ettim. Ancak müdür durumu fark edince beni çağırarak, iş ile evi karıştırmamam gerektiğini, bunun çocuk için de öğrenciler içinde uygun olmadığını söyledi. Belki kendince haklıydı; ancak o bir anne değildi. El kadar çocuğu yalnız evde bırakamazdım. Sinirlerim çok yıpranmış olacak, müdür beyin sözlerinden sonra kendimi tutamadım. Öğretmenler odasında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öğretmen arkadaşlarımdan birisi ne olduğunu sorunca, zaten dolmuş olan ben, başından sonuna her şeyi bir çırpıda anlatıverdim. Arkadaşım halime acıyarak, benim bir tanıdığım var, bir müddet idare eder; ama sende en kısa sürede bir şeyler ayarlarsın diyerek beni teselli etti. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Hiç tanımadığım birisine çocuğumu nasıl emanet edecektim. Sabah arkadaşımla giderek kızımı ağlaya ağlaya bıraktım. Vicdanım hiç rahat değildi, aklım hep kızımdaydı. Ne yapıyor? Ateşi var mı? Altı pis mi? Uyudu mu? Bu düşüncelerle akşamı zor yaptım, soluğu kızımın yanında aldım. Sanki yıllardır ayrıymışçasına onu öpüp kokladım, belki de kendimi affettiriyordum. Nihayet, beyim teskere alarak geri dönmüştü. Her şey daha iyi olacak derken, ev sahibi bizi evden çıkardı. Yeni bir ev taşınma derken, günler günleri, aylar ayları, yıllar da yılları kovaladı. Kızım, o komşuya rica, bu komşuya minnet, kâh evde yalnız, kâh memlekette bizden ayrı, nihayet okul çağına gelmişti. Özellikle anne olarak ben de suçluluk duygusuyla kıvranıyordum; çünkü yeteri kadar onunla ilgilenemiyor, onu sevemiyor, aradığında yanında olamıyor, en vahimi de onu istediğim gibi yetiştiremiyordum. Çocuk olarak bana küsüyordu, okuldan eve geldiğimde önce yüzüme bakmıyor, benimle ilgilenmiyor, yabancı gibi davranıyor, sanki beni cezalandırıyordu. Babasına aynı şeyleri yapmıyor, sanki neden yanımda değilsin dercesine hep bana sıkıntı veriyordu. Çok akıllı, konuşkan fakat çok duygusal bir çocuktu. Ürkek, korkak tavırları vardı. Okula başlayıp arkadaşları olunca hepsini atlatır diye düşünüyorduk. Kızımız o yıl ilkokul birinci sınıfa gidecekti. Okulun en başarılı öğretmeni olan, en yakın arkadaşıma kızımın kaydını yaptırdım. Okulun ilk günü hep birlikte gittik okula, hepimiz aynı okuldaydık. İstediği zaman yanımıza gelebilir diye düşünüyorduk. Beyimi o yıl bir başka okula müdür yardımcısı olarak görevlendirdiler. Hepimiz sevinmiştik bu habere; çünkü maaşımız biraz daha fazla olacak ve girdiğimiz kooperatif borcundan dolayı olan sıkıntılarımız azalacaktı. Beklenmedik bir şey oldu. Birinci dönemin sonu yaklaştığı halde, kızımın sınıfında herkes okumaya başlamış, kızım okumayı bir türlü sökememişti. Öğretmeni bana, biraz ilgilenmemi söyledi. Oysa ben, eve gelir gelmez onunla ilgileniyor, fişleri tekrar ettiriyor, yazmasını temin etmeye çalışıyordum. Anlamadığım şey, bu kadar ilgilenmeme rağmen sanki öğrenmek istemiyordu. Zaten bütün gün yorgun gelip, ev işleri falan derken birde onunla tekrar ders çalışmak beni çok daha fazla yoruyor ve kızımın bu tavrı benim sabrımı daha çok tüketiyordu. Bir gün dayanamayıp kızımı fazlaca tartakladım ve ağzıma geleni söyleyerek, geri zekâlı olmadığını biliyorum bana neden bunları yaşatıyorsun, neden benim sabrımı zorluyorsun, yeter artık diyerek kendimi kontrol edemedim ve bir tokat patlatıverdim yanağına. Nasıl kıyabilmiştim biricik kızıma bilemedim. Ta ki kızımın hıçkıra hıçkıra bağırarak ağlamasıyla kendime geldim. Yanına giderek sarılmak istediysem de bana yaklaşmadı, ağlayarak söylediği sözler onun da bana attığı bir tokat oldu. Şöyle söylüyordu kızım; — Okumayacağım işte, ben okumayı öğrenmek istemiyorum. Okursam senin gibi olurum, kızımı yalnız evlerde kimsesiz bırakıp giderim. Acıktığında ona yemek veremem, onun saçını tarayamam, onunla oynayamam. Okumayı öğrenmek istemiyorum. Aman ya Rabbi, ben ne yapmışım! Çocuk ne kadar haklıymış! Küçücük çocuk dersiniz; ama içinde ne fırtınalar kopmuş ve kim bilir, ona farkında olmadan neler yaşatmışım. Bir müddet sonra, ikinci çocuğumuz oldu. Birinci çocuktaki tecrübelerimiz, bizi işimizden ayrılmaya zorladı. Şimdilik kaydıyla, işten ayrıldım. Şimdi daha çok çocuklarımla ilgilenebiliyor ve rahat ibadetlerimi yapabiliyorum. Her gün yeni, ütülü elbise giymekten ve makyaj yapmaktan da kurtulmuş oldum. Maddi yönden de bir sıkıntımız olmadı. Artık yeniden işe dönmeyi hiç düşünmüyorum. Çocukların ilk öğretmeni ana babasıdır derler. Evde, hem öğrendiklerimi çocuklarıma anlatıyorum, hem de bizzat yaşayarak onlara örnek olmaya çalışıyorum... Z. Alkan

29 Haziran 2009

Kamuya 10 bin 244 personel alınacak

Devlet Personel Başkanlığı bu yıl kamuya 10 bin 244 kişinin alınacağı duyuruldu. Duyuruda başvuru tarihi de açıklandı.

Kamuya öğretmen ve kariyer meslek memurları dışında kalan kadro ve pozisyonlarda 10 bin 244 kişi alınacak. Alımlar için 6-15 Temmuz 2009 tarihleri arasında tercihte bulunulacak.

''2009 Yılı Temmuz Ayında KPSS Sonucuna Göre Yapılacak Merkezi Yerleştirme İşlemi Hakkında Duyuru'' Devlet Personel Başkanlığı internet sitesinde yayımlandı.

Duyuruda, üniversiteler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca merkezi yerleştirme yapılmak üzere Devlet Personel Başkanlığına gönderilen (öğretmen ve kariyer meslek memurları dışında kalan) listelerde yer alan toplam 10 bin 244 kadro ve pozisyona 6-15 Temmuz 2009 tarihleri arasında tercihler alınmak suretiyle, ÖSYM Başkanlığının ''www.osym.gov.tr'' adresi üzerinden yerleştirme yapılacağı bildirildi.

Duyuruya göre, bu yılın ikinci merkezi yerleştirmesinin ise kamu kurumlarından taleplerin 30 Eylül 2009 tarihine kadar toplanmasının ardından Kasım ayının ilk haftasında yapılması planlanıyor.

Alımların 2 bin 319'u bakanlıklara, bin 885'i genel müdürlük ve müsteşarlıklara, 514'ü başkanlıklara, 2 bin 989'u üniversitelere, 278'i mahalli idareler ve il özel idarelerine yapılacak.

KİT'ler içerisinde en fazla personel ise 1411 kişiyle PTT'ye alınacak.

Temmuz ayında KPSS'ye göre ilk defa kamu kurum ve kuruluşlarına alınacak personele ilişkin unvan dağılımı şöyle:

''Aktüer 2, ambar memuru 2, anbar memuru 83, antrenör 27, arkeolog 1, aşçı 56, avukat 34, bahçıvan 4, bakteriolog 1, bekçi 2, bilgisayar işletmeni 485, bilgisayar programcısı 3, biolog 67, çocuk gelişimcisi 67, çözümleyici 6, dağıtıcı 12, daktilograf 37, diyetisyen 121, ebe 51, eksper 18, elektrik mühendisi 1, enformasyon memuru 22, fizikçi 3, fizyoterapist 144, gassal 3, gemi adamı 5, harita mühendisi 5, hastabakıcı 10, hayvan bakıcısı 6, hemşire bin 107, hizmetli 99, hukuk müşaviri 3, icra memuru 20, inşaat mühendisi 9, inşaat teknikeri 1, istatistikçi 21, itfaiyeci 15, kaloriferci 43, kaptan 4, kimyager 29, koruma ve güvenlik görevlisi 5, kütüphaneci 40, laborant 23, makina mühendisi 4, manevracı 1, memur 3 bin 98, mimar 31, muayene memuru 265, muhafaza memuru 240, muhasebeci 32, mutemet 1, mühendis 650, mütercim 24, odyolog 1, orman muhafaza memuru 85, öğretmen 4, programcı 84, psikolog 210, rasatcı 5, ressam 2, sağlık fizikçisi 14, sağlık memuru 106, sağlık teknikeri 130, sağlık teknisyeni 44, santral memuru 10, satınalma memuru 6, sekreter 85, sosyal çalışmacı 127, sosyolog 2, sportif eğitim uzmanı 25, şehir plancısı 5, şoför 98, tahsildar 8, teknik ressam 5, tekniker 204, teknisyen 307, teknisyen yardımcısı 175, tercüman 4, topograf 1, uzman yardımcısı 31, veri hazırlama kontrol işletmeni 72, veteriner hekim 7, veznedar 12, VHKİ bin 261, yurt yönetim memuru 67, zabıt katibi 4.''AA

Etiketler: devlet, kamu memuru, kpss, sınav, ösym,iş ilanı,

15 Haziran 2009

Fen edebiyat mezunları, dershane öğretmeni olabilecek

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Mehmet Küçük, fen edebiyat fakülteleri mezunlarının, özel eğitim kurumları ve dersanelerde görev alması için çalışma başlattıklarını söyledi.

"Devlet olarak özel sektörün önünde duvar örmememiz gerekir." diyen Küçük, özel sektördeki eğitimcilerin istediği kişiyle çalışma hakkı olduğunu ve bu konuda çalışma yaptıklarını kaydetti. Küçük, fen edebiyat mezunlarına sekiz derslik pedagojik formasyon eğitimi planladıklarını, bunu alanların özel dersanelerde görev yapabileceğini belirtti.

Avrupa'da öğretmenlerin iki ya da üç branşı olduğunu vurgulayan Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Küçük, "Japonya'da ise özel dersanelerde kesinlikle kısıtlama yok. Sekiz derslik pedagojik formasyon alan, mühendis bile olsa ders verebiliyor." şeklinde konuştu. Bir inşaat mühendisinin çok güzel fizik veya kimya anlatabildiğini belirten Mehmet Küçük, "Bizde de mühendisler öğretmen olsun demiyorum, sadece fen edebiyat fakültesi mezunlarının özel kurumlarda bir miktar önünün açılmasını istiyoruz." dedi.

Türkiye'de 150 bin civarında eğitim fakültesi bitirmiş ve atanmayı bekleyen öğretmen adayı olduğunu, bunun yanında kamuda ve özel dersanelerde aynı zamanda çalışan öğretmenler bulunduğunu aktaran Küçük, bu konuda da çalışma yaptıklarını, bir kişinin hem devletten hem de özel sektörden maaş alamayacağını söyledi. Haksız rekabeti önleyeceklerinin altını çizen Küçük, "Devlette çalışan bir öğretmenin, aynı zamanda hafta sonu dersanede çalışması bana göre uygun değil. O kendi öğrencisini de oraya yönlendirmiş olur. Aynı zamanda bir de çalışma adaletsizliği de meydana gelir." diye konuştu.

Mehmet Küçük, 1984 Eylül ayında dersanelerin kapatılması için karar alındığını, aynı yıl temmuz ayında ise vazgeçildiğini hatırlattı. Mehmet Küçük, 25 yıl önce sayıları 174 olan dersanelerin bugünlerde 4 bin civarına ulaştığını, 52 bin öğretmen ve ailesiyle birlikte 200 bin kişiye istihdam sağlayarak 3 milyon 800 bin öğrenciye hizmet verdiğini söyledi. Yunanistan'da öğrencilerin yüzde 90'ının, Japonya'da yüzde 40'ının dersaneye gittiğini vurgulayan Mehmet Küçük, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 35 olduğunu kaydetti. (CİHAN)

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali