03 Haziran 2009

Safranbolu-CNNTurk.com tatil önerileri:


Safranbolu Yörük Köyü'nde, yeşile saklı konakların size bir daveti var. Sessiz, vakur bir bekleyişle, konukları gelsin, güzelliğinden faydalansın diye gizlemişler kendilerini. Köyün, beton yığını dünyaya, birden merhaba deyivermiş gibi bir hali var.Büyük Larousse Sözlüğü'nde, “yörük” kelimesi, Anadolu ve Rumeli’de yaşayan Türkmenlere genel olarak verilen isim” olarak açıklanmış. Yörümek fiilinden türetildiği ve göçebe ile yerleşik düzene geçmiş toplumlar arasındaki farkı belirlemek üzere kullanıldığı biliniyor. Bu yazı, göçerlikten yerleşik hayata geçilerek yaratılıp, korunup kollanarak günümüze gelebilmiş bir yörük köyü’nün tatlı hikayesini anlatıyor. Oğuzlar’ın Kayı Boyundan, Karakeçili Aşireti mensubu Hacı Hüseyin’in köyü, yani Safranbolu Yörük Köyü’nün hikayesini. Yörük Köylüleri, kuruluş öykülerini şöyle aktarıyorlar; Horasan’dan gelen üç kardeşten Hacı Hüseyin Ağa, bu köyün olduğu yere yerleşip kalmış. Diğer iki kardeşi de çevrede başka yerlere yerleşmişler. Osmanlı İmparatorluğunun, aşiretleri iskan ettirme siyaseti gereği iskan edilmeleri kolay olmuş ve üç kardeş üç ayrı köyün kurulmasını sağlamışlar. Hacı Hüseyin’in köyü bir başka deyişle Safranbolu Yörük Köyü, özgün dokusunu, geleneklerini ve folklorik yapısını koruyarak bu güne gelmeyi başarmış.


Safranbolu ve diğer turistik yerler için tatil seçenekleri
Özgün bir köy, bir o kadar da güzel, Karabük – Kastamonu yolu üzerinde, Karabük’e bağlı şirin mi şirin bir köy. Kastamonu’ya girmeden önce sol tarafta yeşil bir alana yayılmış kısa boylu çam ağaçlarının güzelliğini seyrederken, tabelasını görüyorsunuz. Tali yola girdiğinizde yaklaşık 1 km. sonra, köyün Arnavut taşlı küçük yolu başlıyor. Bir Osmanlı Mezarlığını bölmüş bu taşlı yol. Ruhlarına fatiha bekleyenler muratlarına ersinler diye, mezarlıklar köyün giriş ve çıkış noktalarına konumlandırılmışlar. Yol köyün sonuna kadar, aralarda küçük meydanlara açılarak, farklı sokaklara bölünerek aynı güzellik, aynı sadelikte devam ediyor. Mimari doku, köyün sonundaki tarihi çamaşırhane ile son buluyor. Öncelikle hiç bozulmamış özgün bir dokusu var Yörük Köyü’nün. Ve bu özgün doku içinde kendisini koruyup gözler önüne seren bir vakar, bir asalet var. Görkemli konaklardan meydana gelmiş bir köy. İki-üç katlılar. Bir köyden ziyade ekonomik durumu iyice olan bir kasabaya gelmiş gibi oluyorsunuz.

Çalışkan, becerikli biraz tüccar, biraz saraylı yaşamış bu köyün yörükleri. Evlerden hemen anlayabiliyorsunuz. Görkem, bu köye özgü bir doku ama yine bu dokuya özgü sadeliğin de izleri var sokaklarda. Köy halkının kendilerine ait ayrıcalıkları varmış onu da hemen fark edeceksiniz. Osmanlı Ordusundan birçok askeri sınıfının adıyla anılan konaklar var köyde. Sipahi, Odabaşı, Sekbanzade, Cebecizade, v.b. Özellikle mimari süslemelerde keskin bir Bektaşi kültürü de sergilenmiş. Bu da buraya özgü ayrıcalıklardan tabii. Osmanlı döneminde, İstanbul’da Erzincanlı Ermeni Fırıncıların yanı sıra bu köyün ahalisi de un piyasası ve fırıncılıkta lider konumundaymışlar. Şekercilikte de yine hatırı sayılır bir başarı elde etmişler. Cumhuriyet döneminde değişik uğraşlarda bulunmuşlar. Taksim Belediye Gazinosu, Beyoğlu Lale, Melek ve Tan Sinemaları işletmeciliği yapmışlar. Çalışkan ve becerikliymişler. Ekonomik başarılarının karşılığını, baba evini yani Yörük Köyü’nü, şehirlerle bile kıyaslanamayacak güzellikte konaklarla bezeyerek yaşamlarının bir yerlerine koymuşlar. Leyla Gencer ile Cemil İpekçi’nin Köyü Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz ünlü soprano Leyla Gencer, Yörük Köyü’ndeki Çeyrekgiller ailesinden. Aile, Lale Sineması’nın yanı sıra Çubuklu Suyu İşletmeciliği, balıkçılık, fırıncılık, ve taşımacılık gibi işler yapmış. Leyla Gencer ismi köydeki bir caddeye verilerek ünlü soprano burada da ölümsüzleştirilmiş. Moda alanındaki başarısında annesinin büyük oranda payı olduğunu her fırsatta vurgulayan Cemil İpekçi de, anne tarafından Yörük Köyü mensubu. Cemil İpekçi’nin annesi de yine Yörük Köylü Çeyrekgiller ailesine mensup. Yörük Köyü Mimarisi Köyün geniş arazisi üzerinde küçük ve şekilsiz parselizasyonlar olmadığından, görkemli konaklar özgür bir şekilde inşa edilmişler. Osmanlı ev mimarisine uygun yapılmışlar. Ama ayrıntılarda şaşırtıcı öğelerle karşılaşılıyor. Deftergiller Evi’ndeki Yörük çadırı şeklinde inşa edilmiş, konik tavanlı, üstten de ışık alan ekmek evi, belki de türünde tek olarak bu köyde inşa edilmiş. Evler genelde büyük bahçeler içine oturtulmuş ve aradan geçen sokağın iki tarafına yerleştirilmişler. Şimdi değişik meyva ağaçlarının coştuğu bu bahçeler, köye inanılmaz bir güzellik katıyorlar. Evlerin bahçelerinde kuyu sıkça kullanılmış ama köyün içinde ve dışında da çok sayıda kuyuya yer verilmiş.
Safranbolu ve diğer turistik yerler için tatil seçenekleri
Konakların zemininde taş, üst katlarda ahşap çatkılar kullanılmış. Çıkmalar da, avlu duvarları da genelde her konutta farklı şekillerde uygulanmış. Bu da köyün mimari yapısına artı zenginlik katmış. Bazı konaklarda, kagir duvarlı, kubbe örtülü küçük hamamlar olsa da hemen her konakta odalardaki dolap-gusülhaneler burada da mevcut. Köye bir kasaba-şehir havası veren konaklarda cihannümalar da (çatı üzerinde yer alan ve her tarafa penceresi olan özel oda) sıklıkla tekrarlanmış. Sokak kapıları genellikle çift kanatlı ve genişler. Ev sahibesi kapıya bağladığı bir ipin düğüm şekline göre eve gelen konuğa, evdeyim, komşudayım, uzaktayım mesajı verebiliyor. Bu eski ve Yörük Köyü’ne özgü gelenek, köyün sahip olduğu güvene ve birbirine karşı duyulan sevgiye iyi bir örnek teşkil ediyor. Büyük şehirlerde gittikçe yalnızlaşan ve yitirdiği güven duygusunu en son teknolojinin bile sağlayamadığı koruma zırhında arayanlar, köyde kapılarına gelenlere bu kadar açık bilgilendirme yapan anlayış karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar. Yörük Köyü’nün en etkileyici binası şüphe yok ki ortak kullanılmış olan yaklaşık iki yüz yaşın üzerindeki çamaşırhanesi. İçeride iki taraflı ocaklar, büyük kazanlar ortada kocaman bir yuvarlak taş döşeme bulunuyor. Türk hamamındaki göbek taşını andıran, 12 köşeli çokgen kenarlı taş döşeme bel hizasının biraz altında kalıyor. Köy kadınları, çamaşırlarını eğilmeden, bel ağrısı çekmeden burada yıkayıp çitilemişler. Genç kızlar, gelinler, gün görmüş, edeb, ihsan bilen Yörük kadınları burada, birlikte neşeli günler yaşayıp temizlenmişler. Erkek sinek sokmamışlar içeriye. Büyük kazanlarda ısıttıkları suları, şen kahkahalar eşliğinde birlikte kullanmışlar. Yorucu çamaşır günlerini, bedenlerini temizleyen, ruhlarını arındıran banyolarla bitirip evlerine dağılıyorlarmış. Küçük çamaşırhane, bir kullanım harikası. Leğendeki kirli suyu dökmek için, bir tarafından yukarı kaldırmaları yeterli. Taşın ortasındaki eğimle, kirli su etrafa dökülmeden akıp gidiyor. Her kes leğenini kendi boyuna uygun yükseltide tutup bel ağrısı çekmesin diye taşın yüksekliği her tarafında farklı tutulmuş. Yörük Köyü’nin kadınlarını sosyal alanda bir arada tutan ve ortak yaşamanın doyulmaz güzelliğine şahitlik eden çamaşırhane aynen korunmuş ve artık bir sanat merkezi olarak kullanılıyor. Aklın ve zekanın mimariye uygulanarak ortak kullanıma sunulmasının güzel bir örneği. Girdiğinizde, gözlerinizi kapatıp eski günlere dönmek, emekçi kadınların neşeli türkülerini, hünerli üretkenliklerini hayalinizde canlandırmak istiyorsunuz. Yörük Köyü’nün Tatları Eski köy kahvesi, harika konaklar, bahçeler, taş avlular çok güzel kafe ve restoranlara dönüştürülmüşler. Becerikli hanımlar özgün tatları bu hoş ortamlarda gelenlerin beğenisine sunuyorlar. Menüde neler yok ki? Değişik yumurta yemeklerinden tutun da, miyane çorbasından tarhanaya, değişik ot yemeklerinden tel helvaya, hatta patlıcanla yapılıp sıçan ölüsü diye adlandırılan (böyle bir isimle yemek sunmak cesaret ister diye düşünüyorum) değişik tatlarla hoşça vakit geçirebilirsiniz Yörük Köyü’nde. Bir de vakfı var Yörükler, yaşadıkları köyün bir kültür mirası olduğunu düşünüyorlar. Bütün dünyanın bu köyü tanımasını istiyorlar. Özel bir köy olduğunun farkındalar. Bilhassa, koruma konusunda titizler. Bu amaçları doğrultusunda, 1996 Yılında “Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma Vakfı” adıyla birde vakıf kurmuşlar. Biz dünyada belki de bir ilki gerçekleştirdik. Karşılaşacağımız tüm bürokratik engelleri göze aldık. Bütün zorluklara göğüs gerdik. Tabiat Varlıklarnı Koruma Kuruluna müracaat edip köyümüzü SİT alanı ilan ettirdik, diyorlar.. Vakıf, ilk iş olarak, 1994 yılında yanan tarihi caminin onarılıp ibadete açılmasını sağlamış. Alt yapıya önem verip kanalizasyon projesini gerçekleştirmiş ve tarihi çamaşırhaneyi aslına uygun restore ettirmiş. Bütün bozuk yolları Arnavut taşlı olarak düzenlemişler, tüm mezar taşlarını okutarak mezarlıklarının da koruma altına alınmasını sağlamışlar. Vakfın yöneticileri şimdide, 4 yıllık bir çalışmayla hazırladıkları ve Kültür Bakanlığına sunulan “Sokak dokusunu iyileştirme “ projelerine destek ve sponsor arayışındalar. Onlar, köylerini, dünyaya açtılar. Gelecek kuşaklar geçmişin izlerini sürebilsinler diye de, korunup kollanmasını istiyorlar. Siz de programınıza alın bu sevimli köyü. Bir hafta sonu gidebilirsiniz, veya önümüzdeki tatil sezonunda. Hemen bütün turizm acentalarının Safranbolu veya Kastamonu turlarında var Yörük Köyü. Bir günde gezebiliyorsunuz. Ama genelde iki-üç saat içinde gezdiriyorlar burayı, haksızlık ediyorlar. Nefes almalı, hissederek görmelisiniz. Öyle ince ayrıntılar var ki Safranbolu Yörük Köyü’nde, adeta bir tarih ve felsefe zengini oluyorsunuz burada. Yazı: Bilsen GÜRER

Hiç yorum yok:

Popüler Yayınlar

Blog Widget by LinkWithin

İslam İlmihali