Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de obezite yaygınlaşıyor. Hatta dünyadaki en önemli sağlık sorunlarının başında obezitenin geldiği söyleniyor. ABD’nin başını çektiği, ardından İngiltere ve Avrupa ülkelerinin korkulu rüyası haline gelen obezite, şimdilerde Çin ve diğer Asya ülkelerinin de problemi olmaya başladı. Özellikle de çocuklarda çok daha tehlikeli bir hal alıyor. Çünkü obezite beraberinde başka hastalıkları da getiriyor. Yazı İşleri Müdürümüz Birsen Altıner, Çocuk Endokrinolojisi ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Erdal Adal’la çocuk obezitesini konuştu.
-Erdal Bey, son yıllarda sokaklarda dolaşan çocuklar arasında obez tanımına girecek çocukların sayısının arttığını gözlemliyoruz. Biliyorum ki, bu tüm dünyada son derece yaygın bir hastalık ve her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Elbette bunun nedenlerini az çok tahmin ediyoruz ama ben bir uzman olarak size sormak istiyorum; çocuklarımız neden şişmanlıyor?
-Bunun pek çok nedeni var ama, tüm dünyada genel kabul gören şişmanlık nedenleri arasında yanlış ve düzensiz beslenme, hormonal düzensizlik, kalıtımsal etkiler, hareketsizlik ve psikolojik sorunlar gibi problemler sıralanabilir. Bunu biraz daha detaylandırırsak, şöyle bir sınıflama da yapabiliriz. Aşırı ve yanlış beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, yaş ve cinsiyet, eğitim düzeyi, gelir düzeyi veya sosyo-kültürel etmenler, hormonal, metabolik, genetik etmenler, psikolojik problemler, sık aralıklarla çok düşük enerjili diyet yapmak, sigara, alkol, ilaç kullanmak, doğum sayısı ve doğum aralarındaki süre gibi faktörleri obezitenin oluşumundaki risk faktörleri olarak sıralayabiliriz.
Aslında sanayi devrimiyle birlikte kadının çalışma hayatına katılması bunu tetikleyen en önemli neden bana göre. Çünkü kadının çalışma hayatına girmesi toplumların yaşam tarzınızı değiştiriyor. Çalışan kadın eve geldiği zaman her konuda daha kolay, daha pratik çözümler bulmak istiyor. Bir anlamda buna mecbur hissediyor kendini. Çocuk kreşe gidecek, anne işten eve geldiği zaman evi toplayacak, yemek yapacak, kreşten gelen çocuğa bakacak. Bunları haliyle en kolay şekliyle yapmak istiyor. Hazır gıdalar, hazır mamalar vs. yardımına yetişiyor kadının. Tabii her şeyin bir bedeli var. İlk önce fark etmiyorsunuz bunların sonuçlarını. Beş sene, on sene geçtikten sonra ortaya çıkıyor. Toplumda ise çok daha uzun süre sonra ortaya çıkıyor.
-Fast food beslenmenin bir sonucu da diyebiliriz buna.
-Bir hocamız “Koka-kolonizasyon diyor buna. Kolalı içeceklerin dünyada bu kadar yaygın olmasını, bir anlamda bu tür yaşam tarzının bütün dünyayı istilası olarak söylüyor bunu. Düşünün bir kere bir hamburger ve kola içtiğiniz zaman yaklaşık 800 kalori alıyorsunuz. Bu eğer büyük boy olursa 1000 kalori oluyor. Çocuğun günlük kalorisi ortalama 2000 kaloridir. Hadi 2300 kalori diyelim. Bunun yarısını bir seferde aldığı zaman kilo almaya başlıyor. Ben uzun seneler Anadolu’da çalıştım.1983’te tıp fakültesinden mezun oldum. Sonra mecburi hizmete gittik. O yıllarda fast-food restoranları Türkiye’ye yeni yeni geliyordu. Bizim çocukluğumuzda yoktu fast food yemek restoranları. Nevşehir’de mecburi hizmet yaptım, Kayseri’de ihtisas yaptım, Sarıkamış’ta askerlik yaptım. 9 – 10 sene sonra İstanbul’a döndük. Baktık her tarafta fast food restoranlar açılmış. Bizim oğlanlarda 3 yaşında falandı. Hadi gidelim dedik, çocuk menüleri var, oyuncaklı falan, çocukların ilgisini çekiyor. Satış taktikleri mükemmel yani. Ben de bir bigburger aldım. Yedim ama doymadım. İkinciyi aldım, gene doymadım. Üçüncüyü alacağım ama hazımsızlık olacak diye almadım. Aslında ikincide bile hazımsızlık yaptı bende ama açlığım yatışmadı. Sebebini seneler sonra öğrendim. Bunların ekmeği, irmik gibi çok ince undan yapılıyormuş. Isırdığınız zaman ağzınızdaki tükürükle karşılaştığında ve bir de gazlı bir içecek ya da ayran veya meyve suyu ile karıştığında hemen eriyor ekmek, sizde çiğnemeden yutuyorsunuz. Çiğnemediğiniz için de doymuyorsunuz. İnsanın doyuma ulaşması için çiğnemesi lazım. Yemek süresinin 20 dakikayı geçmesi lazım ki, beyin doyduğunu hissetsin. Sonuçta doymadığınız için siz ikinciyi, üçüncüyü yiyorsunuz; sonuçta da restoranlar para kazanıyor, siz de obez oluyorsunuz.
-Obezitenin tanımını yapar mısınız ?
- Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre obezite, vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesine denir. Vücutta iki türlü obezite oluyor; eksojen obezite ve endojen obezite. Bunların ayrımı çok tipik. Halktan insanlar da bu ayrımı kolayca yapabilir. Benim hocam şöyle derdi; ‘Hasta kapıdan girdiği zaman, vücut oranlarına bakınız, oranlar birbirleriyle münasipse bu eksojen obezitedir.’ Yani çocuk yemiş, içmiş, rahatına düşmüş ve yağ biriktirmiştir. Endojen obezite de ise hormonal bir bozukluk vardır. Ya tiroid bezinde, ya böbrek üstü bezinde veya hipofiz bezinde hormonal bir sorun vardır. Bu çocuklar genellikle kısa olurlar. Boyu kısa olduğu için normal kiloda olsalar bile şişman görünürler. Bu çocuklar bazen erken ergenliğe girerler vs...
Obeziteyi anlamak için birkaç kriter var. Örneğin yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15 – 20 sinin yağ olması gerekiyor, yüzde 25 in üzerine çıkanlar obez sınıfına giriyor. Kadınlarda ise bu oran yüzde 25 – 30 arasında olmalı. Yüzde 30 un üzerindeyse obez tanımlaması yapılabilir. Erkekte yağ vücudun üst bölgelerinde, bel, üst karın ve göğüs bölgesinde birikir. “Elma tipi Şişmanlık” diyoruz biz buna. Kadında ise vücudun alt bölgelerinde kalça, uyluk ve bacaklarda yağ birikimi olur. Buna da “Armut tipi Şişmanlık” diyoruz.
Yine obeziteyi tanımlamak için bazı göstergeler kullanılıyor. Örneğin body mass indeks dediğimiz beden kitle indeksine (BKİ) göre obez olup olmadığımızı anlayabiliriz. Yetişkinlerde ağırlık-boy ilişkisine göre şişmanlığı en iyi gösteren ve kolay uygulanabilen bir belirteçtir bu. Bu indeks yetişkinler için ağırlığın, boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile hesaplanır (BKİ= Ağırlık (kg)/ (Boy)² (m)). BKI, 25 in üzerine çıktığında sorunlarda başlıyor demektir.
Ayrıca bel çevresi ölçülerek de obez olup olmadığını anlayabiliriz. Eğer bel çevresi kadınlarda 80 cm, erkeklerde ise 94 cm den fazlaysa o kişinin obez olduğunu söyleyebiliriz.
-Obezitenin içerdiği sağlık riskleri nelerdir? Kilolu çocuğu ilerde bekleyen sağlık sorunları nelerdir?
-Ben şuna inanıyorum ki, belli ailelerin belli bölgeleri, belli organ sistemleri hassastır. Sülaleden sizin akciğeriniz hassastır, benim kalp sistemin, bir diğerinin hormon sistemi hassastır. Eğer üçümüzde şişmanlarsak, sizde solunum, bende kalp, diğerinde de diyabet ile ilgili sorunlar ortaya çıkar. Çünkü genetiğimiz farklıdır. Genetik burada rol oynuyor ama genel olarak obezite bütün sistemlere yük getiriyor.
Obezite, solunum sistemi, kalp damar sistemi, mide barsak sistemi, üreme ve boşaltım sistemi, kas-iskelet sistemi, deri, hormon sistemi, psiko-sosyal durum üzerine olumsuz etkiler yapar.
Obezitenin neden olduğu sağlık sorunları çok fazla ama yine de sıralama yapmaya çalışayım. İnsülin direncini ortaya çıkarır. Tip 2 diyabet yapar. Yüksek tansiyona neden olur. Koroner damar hastalığına yol açar. Metabolik sendroma sebep olur. Kadınlarda safra kesesi, rahim, meme, yumurtalık kanseri sıklığının artışına yol açar. Erkeklerde kolon ve prostat kanserine yol açabilir. Eklem ağrıları yapar. Taban çökmesi, bel ağrısı gibi kas-iskelet sistemi sorunlarına yol açar. Uyku apnesi, astım, solunum zorluğu gibi sorunlara neden olur. Genç kızlar ve erişkin kadınlarda Polikistik Over Sendromu (PKOS) dediğimiz aşırı kıllanma, adet düzensizliği, gebe kalma olasılığının azalması gibi sorunlara yol açabilir. Blumia, yani kusarak yediğini çıkarma, ya da tıkanıncaya kadar yeme, gece yemek yemek gibi yeme bozuklukları görülebilir. Deride de çatlaklar, sarkmalar, mantar enfeksiyonu, pişik, akantozis nigrikans dediğimiz deride kararmalar gibi sorunlara neden olur.
-Aşırı kilo çocuk için psikolojik bir yük aynı zamanda.
-Elbette, pek çoğu ruhsal sorun yaşıyor. Bir kere çocuklar son derece acımazsızlar. Derste geçemediği şişman arkadaşından intikam almak için ya da sadece şaka olsun diye köşeden ‘hişt naber tombul teyze’ deyip kaçıyor. Diğer çocuk eve geliyor, surat beş karış, arkadaşım bana ‘tombul teyze’ dedi diye ağlama krizine tutuluyor. Bazen intikam duygusuyla yapmıyor bunu çocuk, şımarıklık olsun diye yapıyor. Arkadaşı değil kardeşi bile yapıyor bunu. Bunlar obez çocuğun ruhunu yaralayan durumlar. Kendisiyle son derece barışıkmış gibi gözükür obezler ama değillerdir. Kendilerine göre davranış tarzları geliştiriyorlar. Mesela oldukça bol elbiseler giyerek bozulmuş olan vücut oranlarını gizlemeye çalışıyorlar.
Gene psikolojik sorunlar yüzünden yeme alışkanlıkları bozuluyor çocukların. Kimi yiyor yiyor sonra kusuyor, yahut kimse görmeden yiyor. Sizin yanınızda yemiyor, siz gittikten sonra yemeye başlıyor. Evde kimse yokken kendine sofra kurup patlayana kadar yiyor. Bunlar keyifne düşkün çocuklar. Polikliniğe gelen çocuklardan biliyorum, annesiyle geliyorlar, ‘buyurun oturun’ diyorum annesinden önce hop kendisi oturuyor koltuğa. ‘Sana demedim annene dedim’ diyorum. Yani rahatlarına son derece düşkün çocuklar bunlar. Futbol oynuyor musun ? diye soruyorum, aile hemen her gün diyor. Hangi mevkide oynadığını sorduğunuzda “kaleci” olduğunu sıkılarak söylüyor. Yani orada da tembellik başrolde.
-Biraz evvel saydığınız bütün hastalıklar insan yaşamının kalitesini düşüren hastalıklar. O yüzden obeziteyi en büyük sağlık sorunu olarak görmeli ve önlem almalıyız. Ben yine çocuk obezitesine gelmek istiyorum. Çocuklarda tip 2 diyabetin artmasının en büyük nedeni obezitedir diyebilir miyiz?
-Diyebiliriz. Obezite en önemli hasarları endokrin sisteme veriyor. Obezlerde hipotiroidi eğilimi artıyor, tiroid bezinin çalışması yavaşlıyor. Yahut aşırı şişmanladığı için diyabet olan hastalar var. Vücudunuza çok fazla yük yüklediğiniz zaman pankreas zorlanacaktır. Pankreas küçücük bir organ. Midenin arkasında 12 parmak bağırsağına açılıyor. Bu organ insülin yapıyor. İnsülin aslında çok iyi bir hormon ama, çok da tehlikeli bir hormon. Bu durum “Ne kadar fazla insülin, o kadar fazla hastalık” deyimiyle özetlenebilir. Kan şekeriniz arttığı zaman vücut diyabet olmamak için önce biraz daha fazla insülin üretiyor. Durumu bir süre böyle idare ediyor. Bu kişiden kişiye değişen bir dönem. Kimi 5 sene, kimi 10 sene, kimi 15 sene idare ediyor. Hemen diyabet olmuyor. Vücut insülini yükseltip, idare ediyor ama yüksek insülinin bir bedeli var. Bedeli de kolestrolünüz, trigliseritiniz, kandaki yağlarınızın artması demek. Buna bağlı olarak damar sertliği başlar, bu da organlarda beslenme bozuklukları ve yüksek tansiyona yol açar.
-Tip 2 diyabetin geri dönüşümü var mı?
-Aslında çocukluk çağında ortaya çıkan tip 2 diyabet çok basit bir hastalık. Diyet yapma ve yaşam tarzını değiştirmeyle tip 2 diyabetinizi geri dönüştürebilirsiniz. Diyabetiniz eğer beslenmeye bağlıysa bu işin geri dönüşü var. Aklınıza başınıza alır diyet ve ekzersiz yaparsanız bu işten kurtulursunuz.
-Çocuklarda obeziteyi engellemek için neler yapmamız gerekiyor?
-Aslında çocuğun ilk doğduğu günden başlayarak önlem almak lazım. Obezitenin gelişmesinde dikkat edilmesi gereken faktörlerden birisi de yaşamın ilk yıllarındaki beslenme şeklidir. Çünkü obezite sıklığı anne sütü ile beslenen çocuklarda daha düşüktür. Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF tarafından yayınlanan çeşitli dokümanlarda ‘6 ay tek başına anne sütü verin, 6 aydan sonra anne sütünün yanında uygun kalite ve miktarda ek gıda verin’ denilmektedir. Çocuğa en az 2 yıl anne sütü verilirse, kısa ve uzun dönemde obezite ve astım, diyabet gibi diğer kronik hastalıkların azaltılacağı vurgulanmaktadır bu dokümanlarda.
Anne sütü dengeli bir besindir ve anne sütüyle çocuk kilo almaz. Alsa bile obez olmaz. Çocuk dinamik bir organizma. Çocuğu asla erişkinin bir kopyası, küçük bir modeli olarak düşünmemek lazım. Bizim halkımızın yaptığı en önemli yanlışlardan bir tanesi bu. Kendi yediği yemeği bebeğine de yedirmek istiyor. Bisküvi veriyor, çorba içiriyor. Olmaz. Çünkü bebeklerin onları sindirecek enzimleri bağırsaklarında henüz hazır değildir. Bebeğe anne sütü dışında yiyecekler verirsen ya kusar ya da ishal olur. Karbondihratların erken diyete girmesi çocuğun ilerde diyabet ya da astım hastası olması olasılığını arttırır. Bu şu demek. Buğday ununu çocuğa erken verirseniz, ekmek, makarna, bisküvi ve benzeri gıdaları çocuğa erken verirseniz bu çocuğun ilerde diyabet, alerji ya da Çölyak hastası olması yüksek olasılıktır. Çocuklara mümkün olduğu kadar 1 yaşına kadar bu tür gıdalar çok fazla verilmemelidir ki, ilerde kronik hastalıklara yakalanmasınlar. Ben çocuğa anne sütü dışında başka süt verilmesini de doğru bulmuyorum. Mümkünse inek sütü de vermeyin.
Çocuk büyümeye başlayınca doğru beslenme alışkanlıklarını devam ettireceksiniz ve çocuğun hareket etmesini sağlayacaksınız. Obeziteyi ancak böyle önleyebilirsiniz. Anadolu’da obeziteye pek rastlanmaz. Çünkü köylü çocuğu hareket ediyor, dağda bayırda oynuyor, koşuyor, zıplıyor. Burada şehrin yapısı bozulduğu için bu çocuklar oynayabilecekleri alan bulamıyorlar. Bizim evin önü parktı biz orda sabahtan akşama kadar top oynardık. Şimdi boş alan kalmadı, parklar kalmadı. Bu çocuklar nerede oynayacak, kaldırımlar araba dolu, bu çocuklar nerede bisiklet kullanacak. Hakkıyla hareket edebilseler, istedikleri kadar yesinler obez olmazlar. Ne yazık ki çocuk eve hapsedilmiş durumda. Çocukları biraz da biz bu hale getiriyoruz. Sınav stresine soktuk çocukları. Çocuk stresten de yiyor. Her sene daha kötü olmaya başladı. Artık sınava girmek için bile sınava giriyor bu çocuklar. Çocuk oturduğu müddetçe enerjiyi yakabilmesi mümkün değil. Elbette ki biriktirecek. Biliyorsunuz insanlar tutumlu genlere sahip. Obezitenin nedeni tutumlu genlere dayanıyor. Fazla yemek yediğiniz zaman vücudunuz bunları kıtlık dönemi için depolar. İnsan avcı-toplayıcı yaratılmıştır. Avının peşinde koşar, avını kendi yakalar, yani biraz çaba sarfeder. Şimdi böyle değil ki, çocuk veriyor bir lira, alıyor bakkaldan bisküvi, cips, şeker, dondurma, gazlı içecekler vs... Yani avcılık kalmadı, sadece toplayıcılık var.
-İnsan avının peşinden koşsa obez olmaz tabii ki… Çok hareketsiz bir dünyadayız. Sadece çocuklar değil, yetişkinler için de bu büyük tehlike. Her şeye hazır konuyoruz. Her türlü yemek bizim için hazırlanmış durumda. Bize sadece parasını verip almak düşüyor. Yine her yere araçlarla gidiyoruz. Yürümüyoruz. Hele İstanbul gibi büyük şehirlerde…
-Elbette değişen yaşam koşullarının da bunda etkisi çok fazla. Eğer günlük hayatımız hareketli değilse o zaman ekstra egzersiz programları yapmak durumundayız. Egzersiz özellikle karın bölgesi başta olmak üzere vücuttaki yağlanmayı azaltır. Diyet yapıyorsak eğer, diyete bağlı kas kitlesi kayıplarını önler. İnsülin direncini azaltır veya ortadan kaldırır. Kendine güveni arttırır. Günde 30 dakika orta şiddette egzersiz herkese yararlı olacaktır. Şişman kişilerde egzersiz önce yavaş bir tempoda ve vücudu zorlamadan yapılmalıdır. Günlük süresi ve temposu zaman içinde yavaş yavaş arttırılabilir. Orta şiddetli bir egzersiz için 45 – 60 dakika voleybol, futbol oynanabilir.35 dakika hızlı yürüyüş yapılabilir. 30 dakika bisiklete binilebilir. 20 dakika yüzülebilir. 15 dakika ip atlanabilir. 45 dakika araba yıkama, cam silme, yer silme vs gibi ev işi yapılabilir. 30 – 45 dakika bahçe işi yapılabilir. 15 dakika merdiven çıkılabilir.
-Çocukta obezite tedavisi nasıl olmalıdır?
-Çocuk için obezite tedavisi yetişkin obezitesinden daha zor bir süreç. Çünkü çocuğun istemediği hiçbir vakada sonuç alamıyorsunuz. Hastanın reddettiği bir şeyi doktor yapamaz. Çocuk tedaviye katılmak istemezse doktorun da, ailenin de başarılı olması zor. Bu işin bilincine varmış olan çocuk, bu işi çok iyi götürüyor. Böyle hastalarımız var. Önce çocuğu alıp karşınıza konuşacaksınız. Bu işin psikoterapi ayağının olması lazım zaten. Endokrinologa ayrı gideceksiniz, psikologa ayrı gideceksiniz. Bu zaman ve para demek. Her zaman yetişemezsiniz buna. Çocuk bir yerde kendisi buna inanacak ve yapacak.
Önce diyeti kısıtlıyorsunuz. Diyeti kısıtlamaktan kasıt şu, hasta bir çocuk olduğu için çok katı diyet uygulatamazsınız. Çünkü çocuğun büyümesi bozulur. Çocuk gelişen bir organizma. Büyüme bozulur, çocuk kısa kalır vs. Diyetin dengeli olması lazım. Yeme alışkanlıklarının düzelmesi gerekecek. Mümkün olduğu kadar karbonhidratları azaltacaksınız. Sıfır karbonhidrat olmaz ama azaltılabilir, örneğin beyaz ekmek yerine lifli ekmek, kepek ekmeği yenebilir. Pirinç yerine bulgur pilavı yapabilirsiniz. Makarnayı çıkarır yerine erişte koyabilirsiniz. Yemeklerden önce eğer mümkünse bir iki bardak su içmelerini sağlarsanız, mide biraz dolu olacağı için tokluk hissi erken oluşacaktır. Öğünler düzenli olmalı, 3 ana öğün, 3 ara öğün şeklinde olmalı. Günlük enerjinin yüzde 12 -15’i proteinden, yüzde 25 – 30’u yağdan sağlanmalıdır. Günlük enerjinin yüzde 55 – 60’ı da karbonhidratlardan sağlanmalıdır. Akide şekeri, lokum, çay da kullandığımız şeker gibi basit şekerler mümkün olduğunca azaltılmalı, kuru baklagiller, tahıllar gibi kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.Günde 25 – 30 gram lifli yiyecekler tüketilmeli, en az 2 – 3 litre sıvı tüketilmeli. Tabii gazlı, kolalı içecekler içilmemeli. Hazır meyve suları da içilmemeli. Ayran, su ve evde yapılmış meyve suları içilmeli.
İlk 3 hafta sıkıntılı geçer, sonra çocuk kilo vermeye başlayınca tedaviye katılmaya başlar. Üç haftanın sonunda insülin dengeye gelmeye başlıyor. Çocuğun yaşına göre çok fazla zorlamadan, haftada yarım kilo ile bir kilo vererek, ayda 2 – 4 kilo verme hedeflenebilir.
Kısaca tekrarlamak gerekirse diyetin başarılı olması için bireyin kararlılığı ve diyete etkin olarak katılması gerekiyor. Ayrıca bu süreç uzun süreli olmalı ve devamlılık arz etmelidir. Amaç kilo vermekle birlikte bireye yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı da kazandırmaktır.
-Kilo vermek için ilaç kullanılmasını doğru buluyor musunuz?
-Piyasadaki ilaçları kullanırken herkesin çok dikkatli olması lazım. Doktor kontrolü olmadan ilaç kullanılmasını ben doğru bulmuyorum. Obez çocuklarda tedavinin bir ayağı da ilaç kullanımıdır ama çocukta ilaç kullanımı kısıtlıdır. Ancak metformin içeren ilaçlar kullanabiliyoruz.
-Obezite tedavisinin diğer ayakları nelerdir?
-Diyet, egzersiz ve ilaç ayağını anlattık. Bunun dışında davranış ve yaşam tarzı değişikliği yapılması ve nadiren cerrahi tedavi uygulanması da var.
-Bugün gelinen nokta neresidir? Çocuk obezitesi konusunda önlem alınmış mıdır?
-Ne yazık ki bugün gelinen noktada çocukluk çağı obezitesinin 1970’lerdekinin yaklaşık 10 katı artacağını söylemek durumundayım.
-Türkiye’de obezitenin yaygınlığı konusunda yapılmış bir çalışma var mı?
-Çok sağlıklı çalışmalar olduğunu söyleyemem. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden seçilen 7 ilde, 14 sağlık ocağında yapmış olduğu Sağlıklı Beslenelim Kalbimizi Koruyalım (SBKK) çalışmasına göre erkeklerde obezite sıklığı yüzde 21, 2, kadınlarda ise yüzde 41,5 olarak verilmiş. Bunun dışında İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri ve diğer illerimizdeki üniversitelerimizin Çocuk Endokrin kliniklerinin yapmış olduğu çocuklarda obezite tarama çalışmaları var.
-Obezitenin sorun olması nedeniyle Sağlık Bakanlığı, obeziteyle ülke genelinde mücadele amacıyla bir 'Türkiye Obeziteyle Mücadele Programı ve Ulusal Eylem Planı Taslağı' hazırladı. Bu tasarı da beslenme uzmanlarından spor salonlarına kadar her türlü zorunluluk üzerine konuşuldu. Bu tasarıdan haberiniz var mı? Varsa tasarının uygulamaya geçip geçmediğini sormak istiyorum.
-İyi niyetli bir tasarıydı bu. 8 Temmuz 2008’de yapıldı. Ama şu kadarını söyleyeyim bizim Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği bu tasarıya dahil edilmedi; ki derneğimize Türkiye’deki çocuk endokrinologlarının hemen hepsi üyedir. Ciddi ve alanında önemli çalışmalar yapan bir dernektir. Bakanlık bizi bu işin içine katmadı. Bu gösteriyor ki, bu tasarı daha çok yetişkin obezitesi ile mücadele edecek. Oysa bu işe çocuklukta müdahale edilmeli. Tasarıyı hazırlayanlara bakarsanız genellikle erişkin ağırlıklı doktorlar var. Her biri sözü geçen, otorite olarak kabul ettiğimiz arkadaşlarımız ama yetişkinler için. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneğinin görüş ve katkıları olmadan bu tasarı ile çocuklar için çok fazla bir şey elde edilebileceğini sanmıyorum. Açık Gazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder