İMTİHANA HAZIR MISIN?
Kabirdeki ilk soru “ Rabbin kimdir?“. Acaba bu soruya “Rabbim Allah’tır” diyebilecek miyiz? Sözümüzde “Rabbim Allah’tır “ diyoruz; fakat özümüzde bunu diyemiyorsak bu soruda başarılı olamayacağız demektir. Doğruları ve yanlışları kimden soruyorsan, bu konuda kimin ya da kimlerin bilgisine itibar ediyorsan, dünyada ve ahirette kimi tek otorite olarak kabul ediyorsan, dünyadayken Rabb’in düzenini(Şeriatı) benimsemeyip batıl düzenleri desteklemişsen ve o batıl düzenleri ikame etmek için uğraşmışsan “Rabbin kimdir?” sorusuna vereceğin cevabın işte bu davranışlarla paralellik arz edecektir.
“Rabb“ kelimesinin en önemli iki anlamı “terbiye eden ve düzen(kanun) koyan” var.
O halde “ Benim Rabbim Allah’tır ” diyen kişi , “ Ben Cenab – ı Hak’ın eğitim sistemini kabul ediyorum “ demiştir. Yani “Allah neye doğru demişse onu doğru kabul ederim, neye yanlış demişse onu yanlış bilirim” demektir. Yoksa falanca filozofun, düşünürün veya ideolojilerin, fikir akımlarının doğrularına teslim olmakla Rabbin terbiye sistemini benimsemek arasında dağlar kadar fark vardır.
Yüce Allah’ı “ Rab (düzen =kanun koyucu ) “ olarak benimsiyorsak, O’nun düzenine(kanunlarına) boyun eğmek ve O’ nun kanunlarını başımızın üstünde tutmamız en birinci vazifemizdir. Daha “Allah’ın kanunları nelerdir? “ denildiğinde bile zihnimizde şimşekler çakmıyorsa, Müslümanlığımızın ne ayarda olduğunu gelin siz düşünün. Kur’an’da elbette ahlak ilkeleri, çeşitli kıssalar ve nice güzel hikmetler vardır. Fakat bir de Kur’an, bazı suçlardan ve o suçlara dünyada verilmesi gereken cezalardan bahseder ki bu da doğrudan doğruya hükümlerle alakalıdır. Demek ki Kur’an’ın dünyaya bakan öyle bir yüzü daha var ki, işte o yüzü Müslümanın dünya hayatına çekidüzen verme hedefindedir. Dinin bu yönünü gizlemeye çalışanlar, “Din, Allah ile kul arasındadır“ türünden süslü laflar ederler. İslam, sosyal hayata karışmayan bir manastır dini değildir. Nitekim Mevdudi’ nin ifade ettiği gibi: “Yüce Allah’ı Rab olarak kabul eden bir Müslüman, Yüce Allah’ın insan ilişkilerindeki hukuk, ahlak, muamelat, siyaset gibi insan hayatının nesnel ve aktüel meseleleri üzerindeki düzenleyici, yasa koyucu otoritesini de kabul etmek zorundadır.” ( Bakınız Dört Terim , 1999 , syf 62 )
Kabirdeki diğer bir soru “Peygamberin kimdir?“ sorusudur. Bu soru biz Müslümanlara şunları hatırlatmalıdır: Hz. Muhammed (S.A.V) nasıl bir din tebliğ etmişti? Ilımlı bir Müslümanlık mı? Mücadeleci Müslümanlık mı? O’ nun tebliğ ettiği dinde cihadın mahiyeti ve önemi nedir? Hicretten sonra Efendimiz (S.A.V)’in Medine’deki ilk işi ne olmuştu? Bu ve benzeri soruları kendi kendimize sormalıyız.
Bugün “Ilımlı İslam“ tehlikesi çok ciddi bir boyutta ve acaba bizler bu tehlikenin farkında mıyız? Öyle ki bizim Peygamberimiz ömrünü hakkın tarafında batıl ile mücadele ederek geçirmiş, “Emri bil maruf, nehyi alel münker“ esasına dayanan bir dini tebliğ etmişti. Demek ki İslam’da Müslümanların iyiliği emredecek kuvvete ulaşmaları hedeflenmiş, onlardan kötülükten sakındıracak yürekte olmaları istenmiştir. Oysa ılımlı İslam modeli: Müslümanları iyiliği emredecek, kötülükten sakındıracak kıvama ulaştıramaz. Bilakis sessiz ve dilsiz bir şeytan olmayı teşvik eder ki, bu model Efendimiz(S.A.V)’ in “Haksızlık karşısında susma” fiilini yapanlar için uygun gördüğü bir tanımlamadır. Kabirde “Peygamberin kimdir?” sorusu karşısında doğru cevap verebilmemiz için bizim bu dünyada iken; Peygamberimizi iyi tanıma, O’nun sünnetlerini hayatımıza geçirme ve dini(İslam) tebliğde de O’nun yöntemlerini benimseyip uygulamak durumundayız. İnsanlığın Cennet’e girmesi için canını dişine takan yufka yürekli bir peygamberimiz var ki, bu peygamber yumuşak kalpli olmakla birlikte Yüce Allah’ın kanunları söz konusu olduğunda “Hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa onun elini keserim” diyerek Yüce Allah’ın üzerimizdeki hakkı olan hükümlerini(Şeriatını) her şeyin üstünde tutmuştur.
Kabirdeki son soruda “Dinin nedir?” sorusudur. Dünyada iken öğütlerine kulak tıkadığımız, buyruklarını(Şeriatını) önemsemediğimiz, hükümlerinin ayaklar altında çiğnenmesine razı olduğumuz ve bunun için kılımızı bile kıpırdatmadığımız bir dinin adını kabirde zikredebilecek miyiz?
“İslam” kelimesinin “teslim olma” anlamını düşündüğümüzde, neye teslim olmuşsak ona inandığımızı söyleyebiliriz ancak. Dinin doğrularını bir kenara itip modernitenin doğrularını benimsemişsek, bizim İslam ile alakamız kalmamış demektir.
Din birçok alanla iç içe girmiştir. Dini yalanlamak demek bir manada dinin diğer alanlar ile olan ilişkisini inkar etmek demektir. Mesela “ Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olduğunu kabul etmek gibi”
“Dinim İslam’dır” diyenlerin , dinlerinin dünya ve ahiretle ilgili her alanla ilgisinin olduğunu kabul etmeleri gerekir. Sözün kısası: İslam’ın dolaylı veya dolaysız bir şekilde karışmadığı, söz söylemediği hiçbir alan yoktur. İslam, tabiatı ve insanı her boyuttan kuşatan bir yüce bir dindir.
--
MLM Future
Alışveriş yaparak para kazanma yolu
http://www.sivas.mlm-future.com
------------------------------------------
Sizinde bir internet siteniz olsun. Yönetim Paneli Sayesinde Sitenizi Kendiniz Yönetin. www.sizinisminiz.com isminde bir internet sitesine sahip olun ve ömür boyu kendinizi tanıtın, resimlerinizi girin. videolarınızı seyrettirin. istediğinizi yapın.
http://www.xticaret.com/xticaret/?11_1493_=&ref=websihir
-----------------------------------------------
Alemin Portalı
Tüm İnternet Siteleri Burada
http://www.aleminportali.com
-------------------------------------------
İlan Grubu
http://groups.google.com.tr/group/ilangrubu/subscribe?hl=tr
BRONŞİT
-
BRONŞİT 1- Şalgam suyunu balla için.2- Meyan kökü. papatya kaynatılıp
içilir.3- Hardal tozu balla karıştırılıp macun yapılır. Yemek sonraları
1'er kaşık yu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder